Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Çağ, Yok Oluş, Benlik, İslam, Roşa
_TARİH ÖNCESİ DEVİRLER_ _İnsanoğlunun ortaya çıkışıyla başlayıp, yazının icadına kadar geçen dönemdir. Taş ve Maden Devri olarak ikiye ayrılır. _1-Taş devri_ _a)- Eski Taş – Paleolitik devir: (M.Ö.2,5 milyon - M.Ö. 12.000) (avcı ve toplayıcı). Karain, Beldibi ve Belbaşı. Paleolitik Döneme ait ilk izlere İspanya’daki Altamira, Fransa’da Laskö mağaralarında rastlanmıştır. Yarımburgaz Mağarası Türkiye’de bilinen en eski yerleşim yeridir. Anadolu’da ki ilk insan izlerin Karain mağarasında bulunmaktadır. _b)- Orta Taş (Yontma Taş) – Mezolitik devir: (M.Ö.12 000 - M.Ö. 9.000) Buzulların erimesiyle iklim koşulları insanların yaşayışına uygun hale gelmeye başlamıştır. Bitkilerle beslenme yaygınlaşmıştır. Ateş bulunmuştur. _c)- Yeni Taş (Cilalı Taş) – Neolitik devir: (M.Ö. 9000 - M.Ö. 5500) Tarım hayatı başlamış ve köyler kurularak yerleşik hayata geçilmiştir. Köpek, koyun, keçi ve sığır gibi hayvanlar bu dönemde evcilleştirilmiştir. Dokumacılık halı vve elbise. İlk anıt mezarlar da bu dönemde yapılmıştır. Yeryüzü geçmişinde en azından beş başlıca buz çağı bulunmaktadır. Günümüzden yaklaşık olarak 18 bin yıl önce en üst noktasına erişen "son buzul çağı" olan vürm bundan yaklaşık olarak 10.000 yıl önce sona erdi ve yerküre ısınmaya başladı. _2-Maden devri: (M.Ö. 5.000 – M.Ö. 3.500) _a-Bakır (Kalkolitik) devri: _b-Tunç devri: _c-Demir devri: İnsanlık tarihinin ilk en önemli buluşu sayılır. Madeni parada ilk kez bu dönemde kullanılmıştır, bu da ticareti canlandırmıştır. Beldibi, belbaşı, hacılar, Truva, alişar, Alacahöyük. ****** _TARİHİ ÇAĞLAR_ _Avrupa tarihi, 3 döneme ayrılır. Antik Çağ, Orta Çağ ve Yakın Çağ. _1- İlk - Antik Çağ: İnsanlık tarihinin başlangıcından Orta Çağ'a kadarki zaman. _2- Orta Çağ (Karanlık): Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşü ile başlayıp Rönesans hareketleri arasındaki dönem. Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşü ile millî monarşilerin yükselişi, Avrupalılarca deniz aşırı keşiflerin başlaması, Hümanist canlanma ve 1517'de başlayan Protestan Reformasyon’u arasındaki zaman dilimi olarak tanımlanmıştır. Bu çeşitli değişiklikler Erken Dönem Modern Zaman’ın başlangıcını oluşturmaktadır ve Sanayi Devrimi'ne öncülük etmiştir. 1453'teki İstanbul'un Fethi, sonrasında gelişen olaylar ve Avrupa'ya olan etkileri nedeniyle, Avrupa'da Orta Çağ'ın bitişini işaret eden önemli olaylardan biri olarak görülmektedir. _3- Yakın Çağ - Modern: Çoğu tarihçinin Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi ile başladığını kabul ettiği, günümüzde de devam eden… _Türk tarihinde ise çağlar. İlkçağ, ortaçağ, yeniçağ ve yakınçağ’dır. _1- İlk çağ: Yazının icadı (m.ö.3200) – kavimler göçü (m.s 375) arasındaki dönem _2- Orta çağ: Kavimler göçü – İstanbulun fethi arasındaki dönem _3- Yeni çağ: İstanbulun fethi – Fransız ihtilali(1789) arasındaki dönem _4- Yakın çağ: Fransız ihtilali – Günümüz _Sümerler, Türk kavmidir ve dünyada yazıyı bularak tarihi çağları başlatan kavimdir. Türkmenistan karakum’da bulunan 40 bin yıl önceye ait Sümer tanrı heykelleri, Sümerlerin Türklerin atası olduklarını ve asyadan anadoluya çok önceden göç ettiklerini doğrulamaktadır. _Roma: 285’te imparator Diocletian imparatorluğu doğu ve batı olmak üzere ikiye bölmüştü. Bu doğu-batı ayrımı imparatorluğun başkentini Konstantinopolis’e taşıyan Konstantin döneminde de devam etti. Geleneksel tarihte ‘Barbar akınları’ olarak bilinen ‘Göç Dönemi’ oldukça anlaşılması güç ve aşamalı bir dönemdi. Bazı tarihçiler bu döneme ‘Karanlık Çağ’ adını verdi. ********* ********* _YOK OLUŞ DÖNEMLERİ_ (Yaratıcı Yıkımlar) _Kitlesel Yok Oluş, olağan dışı çok sayıda türün aynı anda ya da sınırlı bir zaman dilimi içinde ortadan kalktığı dönemlere denir. Kitlesel yok oluşlar, dünyadaki yaşamın çeşitlenmesini sağladı. Geçmiş yarım milyar yılda Dünya, tekrar tekrar canlı türlerinin çoğunu yeryüzünden silen kitlesel yok oluşlarla sarsıldı. Her seferinde hayat, toparlanmayı başardı ve sonunda çeşitlilik artarak yoluna devam etti. Büyük volkanik patlamalar; Devoniyen, Permiyen ve Triyas dönemlerindeki yok oluşların ana sebebiydi. Küresel soğuma ve yoğun buzullaşma, Ordovisyen-Silüriyen yok oluşuna sebep oldu. Kretase sonundaki dinozorların yok oluşu ise bir asteroit yüzünden oldu. Kretase dönemini sona erdiren Chicxulub asteroidinin etkisi, yıllarca fotosentezi durdurdu ve onlarca yıllık küresel soğumaya neden oldu. Soğuktan korunamayan, karanlıkta yiyecek bulamayan her şey telef oldu. Türlerin %90’ına yakını, birkaç yıl içinde yok oldu. Fakat hayatın eski haline dönmesi de çok ani oldu. Memelilerin %90'ı asteroit tarafından yok edildi; fakat 300.000 yıl içinde toparlanarak; atlara, balinalara, yarasalara ve bizim primat atalarımıza evrimleştiler. Kuşlar ve balıklar da benzer hızla toparlanarak yayıldı. Birçok organizma (yılanlar, ton balıkları ve kılıç balıkları, kelebekler ve karıncalar, çimenler, orkideler ve papatyalar) bu zamanlarda evrimleşti veya farklılaştı. Bu tür bir toparlanma ve farklılaşma, her kitlesel yok oluş sonrasında gerçekleşti. Permiyan sonu yok oluşu, memeli benzeri türlerini çok kötü etkiledi; fakat sonrasında sürüngenler yayılma fırsatı buldular. Triyas sonu olayında sürüngenler etkilenirken, hayatta kalan dinozorlar gezegene yayıldı ve farklılaştı. Bir kitlesel yok oluş dinozorların sonunu getirmiş olsa da, en başta evrimleşebilmiş olmalarının tek sebebi, yine bir başka kitlesel yok oluştu. Bu kaos haricindeki sürelerde yaşam, 500 milyon yıllık bir periyotta, yavaş yavaş evrimleşti. Hatta bazı çalışmalar, yok oluşlar sonrası yaşanan çeşitlenmenin, yok oluş süreçleri tarafından tetiklendiğine işaret ediyor. Bir iyileşme sürecinde hayvanlar, değişikliğe giderek hayatta kalmanın yeni yollarını bulur. Yeni yaşam alanlarını, yeni yiyecekleri, yeni hareket araçlarını kullanır. Örneğin, balık benzeri atalarımız ilk önce Devoniyen neslinin tükenmesinden sonra karaya çıktı. Yenileşme, türlerin eskileri üzerine kavga etmek yerine yeni nişler bulmaya yönelttiği için, beraber yaşayabilen tür sayısının artmasını da sağlar. Karaya çıkan balık, denizdeki balıklarda rekabete girmedi. Geceleri sonarla avlanan yarasalar, gündüzleri aktif olan kuşlarla rekabet etmedi. İnovasyon, evrimin sıfır toplamlı bir oyun olmadığı anlamına gelir. Türler, başkalarının yok olmasına neden olmadan farklılaşabilir. O zaman niye yok oluş, yenileşmeyi tetikliyor? Stabil ekosistemler, yenileşmeyi engelleyebilir. Modern bir kurt, muhtemelen bir Velociraptor'dan çok daha tehlikeli bir avcıdır; ancak küçük bir memeli, Kretase'de bir kurda evrimleşemezdi; çünkü Velociraptor vardı. Ancak, bir neslin tükenmesinin ardından gelen durgunlukta evrim, başlangıçta zayıf bir şekilde uyarlanmış, ancak uzun vadeli potansiyele sahip tasarımlarla deneyler yapabilir. Şovun yıldızları gittiğinde, arka planda kalanlar kendilerini kanıtlama şansına sahip olur. _Yaratıcı yıkım: Yaşam, sadece dayanıklı olmakla kalmaz, aynı zamanda zorluklar karşısında gelişir de... Hatta yaşam, şu anda gerçekleşen insan kökenli yok oluş dalgasından sonra bile düzelecektir. Yarın yok olsak bile, türler, zamanında nasıl başka türler yünlü mamutların, dodo kuşlarının ve yolcu güvercinlerinin yerini alacak şekilde evrimleştiyse o şekilde evrimleşecek ve yaşam muhtemelen eskisinden daha çeşitli hale gelecek. Kara Veba, tarif edilemeyecek kadar insan ıstırabına neden oldu, ancak siyasi ve ekonomik sistemlerin sarsılması, Rönesans'a yol açmış oldu. Ekonomistler, yeni bir düzen yaratmanın eskisini yok etmek anlamına geldiği fikri olan yaratıcı yıkımdan bahseder. Ancak evrim, eski sistemin yıkımının bir boşluk yarattığı ve aslında yeni ve genellikle daha iyi bir şeyin yaratılmasını yönlendirdiği başka bir tür yaratıcı yıkım olduğunu öne sürüyor. İşlerin en kötü olduğu zaman, tam da fırsatın en büyük olduğu zamandır. _1- Ordovisyen - Silüryen: _Ordovisiyan dönemi sonunda, 443,5 milyon yıl önce, tarihin ikinci en büyük toplu yok oluşu gerçekleşmiştir. Tüm türlerin yaklaşık yüzde 60-70’inin yok olduğu Ordovisiyan-Silüryan toplu yok oluşunun nedeni olarak atmosferik karbondioksit seviyesinin düşmesi gösterilir ve özellikle denizel yaşam formları ciddi olarak etkilenmişlerdir. Karbondioksitin düşüş nedeni olarak, volkanik aktivite ya da gama ışını patlaması nedeniyle ozon tabakasının zarar görmesi gibi tezler bulunmaktadır. _Bu yok oluştan dolayı toplamda, deniz hayatının yaklaşık %85’i yok oldu. Yaşanan bir buzul çağının yok oluşlardan sorumlu olduğuna dair görüşler ağırlıkta. _2- Geç Devonijen: _375 milyon yıl önce canlı türlerinin yüzde 75 kadarının yok olduğu Geç Devoniyen kitlesel yok oluşunun gerçekleştiğini görürüz. Aslında tek başına keskin bir olay olmayan bu yok oluşta çok etkenli pek çok yok olma olayı peş peşe devam etmiştir ve tam süresi belirlenememiştir. Bu süreçteki yok oluş olayları genel olarak denizel yaşam formlarını etkilemiştir. Küresel soğuma ve okyanuslardaki volkanik aktivitelerin neden olduğu okyanus anoksisi (okyanuslardaki oksijenin tükenmesi) ve deniz seviyesi değişimlerinden kaynaklandığına dair teoriler bulunmaktadır. Bazı istatistiksel çalışmalar, yok oluş hızının artmasından çok, türleşme hızındaki düşüşe dikkat çeker. _3- Permiyen - Büyük kuraklık - Büyük ölüm: _Günümüzden 252 milyon yıl önce 20.000 yıl içinde bilinen en büyük kitlesel yok oluş yaşandı. Yeryüzündeki canlılığın neredeyse yüzde 90’ının yok olmasına neden olan Permiyen sonu kitlesel yok oluşunun nedenleri hakkında pek çok farklı fikir öne sürülmüştür. Genel mekanizmanın, aşamalı çevresel değişimi takip eden ani afet olabileceği tartışılmıştır. Sibirya teraslarındaki bazaltlar, yoğun volkanik aktiviteler, asteroit çarpması, deniz tabanından metan salınımı ve bu süreçleri takip eden sera gazı etkisi bu yok oluşa neden olabilecek ihtimallerdir. Ancak en büyük canlı kaybının nedeni olan bu yok oluşa ilişkin tartışmalarda yeterli kanıtlar sunulamamıştır. _Türlerin %96’sı yok olmuştur. Göktaşı yağmurları, bazalt sel patlamaları, felakete yol açan metan gazı salınımı, deniz seviyesindeki oksijen içeriğinin gerilemesi, oksijen düzeyindeki dalgalanmalar veya bunların bir kombinasyonu gibi birçok nedenler bu yok oluş için olası sebepler olarak gösterilmiştir. En yıkıcı kitlesel yok oluş Permiyen dönemi sonunda olmuştur. _Küresel soğuma bu yok oluşu açıklamak üzere önerilen diğer görüşlerden biri. Gondvana kıtası üzerindeki buzullaşmanın Ordovisyen ve Devoniyende olduğu gibi yok oluşa neden olmuş olabileceğini ileri süren bilim adamları da var. _Bugün dünya üzerinde yaşamını sürdüren tüm türler, Permiyen-Triyas yok oluşundan kurtulabilen %4’lük kısımda olan türlerden türemiştir. _4- Triyas-Jura: _201 milyon yıl önce ise dünyadaki türlerin yaklaşık olarak yüzde 70-75’inin yok olmasına neden olan Trias-Jura kitlesel yok oluşuyla boşalan ekolojik nişler sonraki dönemde dinozorların daha baskın hale gelmesine yardımcı olmuştur. Devoniyen yok oluşunun aksine bu olay hemen hemen 10.000 yıldan kısa sürmüştür. Bu yok oluşun nedenlerine dair yaklaşımlardan birisi iklimin aşamalı olarak değişimi ve okyanusların asidifikasyonudur. Ancak bu yaklaşım yok oluşun hızını açıklayamamaktadır. Bu ani yok oluşun nedeni olarak asteroit çarpması da düşünülmüştür, ancak istenen etkiyi yaratabilecek ve bu döneme tarihlenen bir krater henüz tanımlanmamıştır. Yoğun volkanik aktivite ve bazalt patlaması seli de bu yok oluşun nedenleri arasında olabilir. _5- Kratese-tersiyer: _Günümüze en yakın büyük toplu yok oluş ise 66 milyon yıl önce gerçekleşen Kratese-Paleosen yok oluşudur. Bu yok oluş uçamayan dinozorların da ortadan kalkmasına neden olduğu için ilgi çekicidir. Sadece dinozorların değil hayvan ve bitki türlerinin dörtte üçünün yok olmasına neden olmuştur. Çok kısa sürede gerçekleşen bu toplu yok oluş 2010 yılına kadar özellikle “Dinozorlar nasıl yok oldu?” sorusuyla merak uyandırmış, pek çok tartışmanın konusu olmuştur. Ansızın yayılan etkili bir salgın hastalık, yoğun volkanik aktiviteler ve asteroit çarpması bu tartışmalarda en çok gündeme gelen nedenlerdir. Bunların en dikkat çekeni asteroit çarpmasıdır. _İlkel kuşların birçoğu, birçok omurgasız deniz canlısı ve plankton türlerinin çoğu da tarihin tozlu raflarında yerini almıştır. Kara bitkilerinin %35’i, tüm canlı türlerinin ise yaklaşık %70’i bu felaketten paçayı sıyıramamıştır. Çiçekli bitkililer, kertenkele, yılan ve timsah gibi sürüngenlerin yanı sıra bazı küçük ilkel memeliler bu felaketten kurtulmayı başarmışlardır. _Bu felaketin sebebinin, tam olarak kanıtlanamamış olmakla birlikte Meksika’nın Yucatan bölgesine düşen bir meteor olduğu düşünülmektedir. Bu meteorun çapı 10 km ve meydana getirdiği kraterin çapı da yaklaşık 180 km genişliğindedir. _Popülasyon: Belli bir yerde belli bir zamanda bulunan, birbirleriyle çiftleşip üreyebilen ve aynı tür içinde yer alan canlıların oluşturduğu topluluk. İnsan, hayvan, bitki, yıldız, yobaz, bilge popilasyonu. ********* ********* _RORSCHACH MÜREKKEP LEKESİ TESTİ_ _Deneklerin algılarını mürekkep lekelerini kullanarak analiz eden psikolojik bir testtir. _Özellikle hastalar kendi düşünme süreçlerini açıkça anlatmak için isteksiz olduğu durumlarda altta yatan düşünce bozukluğu tespit etmek için kullanılır. Test ismini yaratıcısı İsviçreli psikiyatrist Hermann Rorschach'dan almıştır. Rorschach testi 1960'lı yıllarda en yaygın kullanılan projektif testtir. Psikologlar, test katılımcısının kişilik özellikleri ve duygusal işlevlerini incelemek için Rorschach kullanırlar. Bu test genellikle altta yatan düşünme biçimlerini saptamak ve kişinin düşünce sistemindeki psikotik ve psikotik olmayan eğilimleri ayırt etmek için kullanılır. _Rorschach Mürekkep Testi, örgütsel psikoloji alanında deneyim sahibi profesyonel analistlerin yardımlarıyla hazırlanmıştır. Bu test, katılımcının altta yatan düşünce biçimlerine uygunluğunu ölçmek ve katılımcının genel iyi oluş seviyesini ölçmek için gerçek psikometrik ögeler kullanır. Rorschach Mürekkep Testleri, tipik düşünce kalıplarınız ve topluma genel sağlıklı uyum düzeyiniz hakkında size bir ipucu vermeye yardımcı olacak göstergelerdir. _Rorschach resimlerinin sizde yaptığı çağrışımlar hakkınızda neler söylüyor? _Ben: Olumsuz duyguların ortalamanın üzerinde bir sıklıkla ortaya çıktığı, olumsuz ağır basan bir duygusal yaşama sahipsiniz. Panik atak ve kabuslara yatkınlığa da işaret edebilir. Yüksek özsaygı ve odaklanmaya sahipsiniz, ama aynı zamanda muhtemelen narsisizm eğilimine de sahipsiniz. Normal, sağlıklı düşünme süreçleri ve topluma iyi bir uyum gösteriyorsunuz. _Hermann Rorschach_(1884 – 1922) İsviçreli psikiyatr Babası ressamdı; Hermann Rorschach da babası gibi sanatçı olmayı düşünürken tıbbı seçti ve psikiyatri eğitimi aldı. Henüz genç bir çocukken mürekkep lekelerini kullanarak resim yapmayı çok sevdiği için, arkadaşları tarafından “kleck” (mürekkep lekesi) takma adıyla çağrılırdı. Ünlü “Psikodiagnostic” adlı yapıtını 1921’de yayınladı. Bugün bu eseri Psikiyatri ve Psikoloji’nin en önemli klasik eserleri arasında sayılır ancak Hermann Rorschach bu kitabıyla, yaşarken hiçbir başarı elde edememiştir. Bu yapıt, yöntemlerinin ve mürekkep lekelerinin bilinçaltını araştırmada nasıl kullanıldığinı açıklıyordu. Mürekkep lekeleriyle ilk çalısan kişi o değildi, ondan önce bu alanda çalışan ünlü kişiler arasında Leonardo da Vinci, Justinus Kerner, Syzman Hens sayılabilir. *********** *********** _SAVUNMA MEKANİZMALARI_ _Savunma mekanizmaları bireyi kaygıdan, suçluluk duygularından, bastırılan duygulardan koruyan bilinçsiz tepkileridir. İnsan sürekli değiştiği için çoğu zaman kendini tanıyamaz hale gelir ve savunma mekanizmaları devreye girer. Amaç, kaygı yaşayan benliği bilinçsizce kurtarmaya çalışmak. Tuvaleti gelen insan id’e göre olduğu yere koyverir. Ama süperego onu uyarır. _Anna freuda göre her şey savunma mekanizmasıdır; para biriktirmek, okula gitmek, hayvan beslemek. _Bastırma, özdeşleşme, inkar, şakaya vurma, kaçma, hayal kurma, mantığa bürüme, yansıtma, yadsıma, yüceltme, çarpıtma, yer değiştirme, gerileme, özgecilik, hastalık hastalığı, mağduriyet, bahane, karşıt tepki, kontrol etme, _Bastırma: Kaygı yaratan durumun bilinçten uzaklaştırılması. _Yadsıma: Gerçeğin reddedilmesidir. Hırsızlığı ya da ölümü kabullenmemek. _Yansıtma: Kabul edilemeyen bir dürtünün dışsallaştırılmasına denir. _Yüceltme: İstenmeyen duygu ve düşüncelerin, beğenilen şekle dönüştürülmesidir. _Özdeşleşme: Başka bir kişinin nitelikleri bireyin kişiliğini ele geçirdiğinde ortaya çıkar. _Yansıtmalı özdeşim: Kendi suçunuzu başkasına atarsınız ve o onu kabullenir. Demek ki kıskancım. _Yer değiştirme: İstenmeyen bir durumun daha az tehlikeli bir kişiye yön değiştirme. Patrona kızıp çocuğuna bağırmak. _Gerileme: Bireyin içinde bulunduğu gelişim döneminden daha önceki bir döneme tekrar geri dönmesidir. _Özgecilik - Züğürt tesellisi: Diğer insanların sorunlarını yapıcı bir şekilde paylaşmak ve çözümlemektir. Bir parmağını kaybeden birinin ‘olsun canım en azından yaşıyorum ve hayattayım’ demesi. _Karşıt tepki – tersine çevirme: Kişi dışlanma korkusundan düşüncesinin tam tersini, toplumun ondan beklediği şeyleri yaparak doyuma ulaşır. Eşcinsellik, fakirliğini örtmek, sosyete olmak, aşık olmak- sevdiğine sevmiyorum ya da tam tersi. En sevdiğiniz vazoyu kıran misafir çocuğuna kızmaz, yalandan motive edersiniz. Hırsızlar hırsızlara, eşcinseller eşcinsellere hakaret eder. _Hipokondriyazis – Hastalık hastalığı: Herhangi bir hastalığı olmadığı halde, kişinin ciddi bir hastalığı olduğuna inanması ve yoğun bir korku yaşamasıdır. Yaptığı kötülüklere karşı ben hastayım der savunur. _Bahane : Hatalarını kapatır _Yer değiştirme : Korkunun başka bir şeyle dğiştirilmesi. _Kontrol etme: Kaygıyı düşürmek için çevreyi kontrol etmek. _İkna : Yormak, öfkelendirmek, direnç kırmak, ortak düşman bulmak, değerli hissettirmek, övmek, güven vermek, tekrar, seçim şansını azaltmak, hayaller, bolluk - kıtlık psikolojisi, kapıyı yüzüne çarpma, reddedilme olasılığı çok yüksek olan bir talepte bulunup ardından beklentiyi düşürerek hedefi razı etme şeklinde, evet evet tekniği, yorgun düşen kişiyi ikna çok kolay, öfke, kontrolü ele geçirmenin en etkili yolu, Hayal Edin daha güzel olmazmıydı, direk bilinç altına işleyen bir tasarıdır. İnsan bir şeye bağlıysa karşıt görüşler bağlılığını daha da arttırır. Soruya soruyla yanıt verme tekniği. Borca sokma tekniği. Yaptırmak istediğiniz şeyi tekrarlayarak düşünmesini sağlayın. Kendilerini değerli hissettirmek, en güçlü ikna yollarından biridir. İkna edilecek kişiye başrolü vermek, güçle tavlamak. ************ ************ _BENLİK__ _Bir kimsenin kendisini kendisi yapan özellik, kişinin öz varlığı, kendilik, kişilik. _Benlik kavramı, bireyin kendine ilişkin bilinçli algılarından oluşmaktadır. Bireyin kendine ilişkin algıları: zekiyim, çekiciyim gibi kişisel; "insanlar benim iyi biri olduğumu düşünüyor" gibi sosyal ve "çok başarılı olmak istiyorum" gibi ideallere ilişkin olabilir. Etkileşim içindeki konumumuza bağlı olarak farklı benlik kavramları geliştirebiliriz. Evde çocuğumuza karşı anne veya baba, bakkalımıza karşı müşteri, iş yerimizde patronumuza karşı çalışan ve yönettiğimiz insanlara karşı amir benliğimizi takınırız. Benliğimizi sınırsız sayıda özellikle ifade edebiliriz. Benlik kavramı kişinin kendisi hakkında bildikleri, başkalarının kişiye ilişkin görüşlerinden kişiye yansıyanlar ve kişinin kendine ilişkin değerlendirmelerinden elde edilir. Kişinin kendi gözlem, duygu ve düşüncelerinden elde ettiği benlik, bazen çevreden empoze edilen benlik(ler)le çelişir. Bu durumda iç çatışmalar yaşanır. _Kişiliği oluşturan benlik ikiye ayrılır. 1- Gerçek Benlik: Olduğu kişilik. Bireyin kendini algılayış biçimidir. 2- İdeal Benlik: Olmak istediği bir kişilik. Bireyler, kendi benlikleriyle ilgili ideal bir kuram geliştirirler. Birey var olan benliği yerine, olmak istediği benlik peşinde koşar. Birey hiçbir zaman olmak istediği bu ideal benliğe ulaşamaz. Ancak bunun için gerekli özellikleri edinmeye çalışır. Bireyler, kendilerini olmak istedikleri gibi gösterecek ürünlere yönelme eğilimindedirler. _Ego_ _Ego’nun kökünde "kendini küçük görmek" vardır. Bir insan “Ben’’ ile başlayan çok fazla cümle kuruyorsa; kendisini kocaman gösterip kendisiyle ile ilgili böbürlenip duruyorsa da; ‘‘hiçbir şeyi beceremiyorum, ben bir zavallıyım’’ diyorsa da egonun tuzağına düşmüştür çünkü iki durumda da kendisini küçük görüyordur. Birinde bunu üstü kapalı yapıyor, kendisini önce küçük görüyor, sonra bu küçüklüğünü örtbas etmek için “Ben şunu yaptım, bunu yaptım, şu okullarda okudum, şöyle başarılıyım, böyle yüksekteyim, param, evim, arabam, ailem… Ben yaptım, Ben başardım….’’ gibi kendini öven, yükselten cümleler kuruyordur. Amaç; kendi kendine aslında o kadar da küçük, beceriksiz ve zavallı olmadığını ispatlamak. Ve ne yazık ki bu işe yaramaz çünkü bir insan, düşüncelerinin kökünde özbenliğimi kabul etmediyse ve gerçek oluş haliyle bütünleşmediyse kendisii hep aciz, yetersiz ve zavallı görecektir. “Yaşam benden büyük” düşüncesi sistemlerine iyice yerleşmiştir ve kurban rolünü iyice benimsemişlerdir. Diğer gruptan farkları onlar özbenliklerine ulaşmak, gerçekte sahip oldukları otantik kişiliği yakalamak için hiçbir şey yapmazlar, durumu kabul etmişlerdir, boynu bükük dolaşırlar. Bu durumda her şey onları bulur: Hastalanırlar, tökezlerler, kovulurlar, aldatılırlar, yaşam kocaman onlar kendilerini yaşamın içinde küçücük aciz varlıklar olarak görürler ve oradan oraya savrulurlar. Ego kökenli düşüncelere verdiğimiz tepki ne olursa olsun, ister savaş açalım, kendimize ve diğerlerine durumun böyle olmadığını, kendimizle ilgili sahip olduğumuz bu düşüncenin tersini ispat etmeye çalışalım fark etmez. _Zihnimizin derinliklerinde kendimizi küçülten, gerçeği görmemizi engelleyen düşünceler olduğu müddetçe yaşamımızda ne olursa olsun bizim gerçeğimiz değişmediği için hep anı yerde sayarız. Çabalayan bir savaşçı veya boynu bükük bir kurban. _Kişilik – Karakter_ _Kişilik, bireyin iç ve dış çevresi ile kurduğu, kendine özgü, diğer bireylerden ayırt edici, sürekli, tutarlı ve yapılanmış ilişkiler bütünüdür. Kişilik, yaşam süreci içinde yavaş yavaş oluşur ve birdenbire değişmez. Çeşitli özellikler, yaşam içinde bireyde bir davranış bütünlüğü oluştururlar. Bu bütünü meydana getiren çeşitli birimler vardır. Bunlar; mizaç (huy) ve karakterdir. Mizacın, doğuştan gelen genetik özelliklere, organik yapıya bağlı olarak oluştuğu kabul edilir. Güler yüzlü - asık yüzlü, iyimser - karamsar olmak birer mizaç özelliğidir. Karakter, kişiliğimizin ve davranışlarımızın toplum içindeki değerlere uygunluğu olarak ifade edilir. Dürüstlük, yalancılık, hırsızlık, misafirperverlik gibi özellikler karakterdir ve kişiliğin bir yönüdür. Karakter ve mizaç, kişiliği meydana getiren iki temel birimdir. Karakter toplumdan, mizaç ise doğuştan kazanılır. Tek başına ne karakter ne de mizaç, kişiliği oluşturmaz. Freud'a göre id, arzu ve istekleri; ego, mantığı; süper ego ise vicdanı temsil eder. Kişiliğin oluşmasını sağlayan, bu birimlerden hangisinin baskın olduğudur. Örneğin, süper egosu baskın olan kişi, utangaç, İdi baskın olan kişi, sadece kendini düşünen, zevkine düşkün, katı yürekli bir kişilik oluşturur. Egosu baskın olan kişi, kendisini ve çevresindekileri düşünen ve buna göre davranan bir kişilik oluşturur. _Kişiliği oluşturan etmenler: Kişilik, bir insanı diğer insanlardan ayıran davranışların oluşturduğu bütündür. Bu bütünü oluşturan etmenler çok çeşitlidir. Kişiliğin oluşmasını en fazla etkileyen başlıca etmenler; kalıtım, fizyolojik etmenler, bilinçaltı etmenler, sosyal ve kültürel çevredir. *********** *********** _LEY HATLARI_ _Çin’de ise ‘’Ejderha Patikaları.’’ Dünyayı çepeçevre saran manyetik alan çizgileridir. Bütün eski kutsal yapılar, mabedler, tapınaklar hep bu hatlar üzerine inşa etmişlerdir. İlk kez 1921 yılında Batı dünyasında gündeme gelmiştir. Arkeolog Alfred Watkins eski Roma yollarını incelerken, bu yolların aslında daha eski uygarlıkların kullandığı yollar üzerine kurulduğunu görmüştür. Yeni uygarlıklar, eski uygarlıkların önemli merkezlerini kurduğu ley akışlarına sadık kalmıştır. Tarih boyunca Ley akışları üzerine anayollar, kiliseler, mabetler, stadyumlar kurulmuştur. Bu hatların kesişip yeryüzünde en çok enerji verdiği noktalarda Kabe ve Mescid-i Aksa’nın bulunduğu söylenmektedir. Bu binaların kıble olarak kabul edilmesinin açıklaması, o yöne dönülerek yapılan ibadetin, kişinin çakralarının açılması ve temizlenmesine olanak sağladığı düşüncesinden kaynaklandığına dayandırılmıştır. _Dünya’nın kendine özgü doğal bir gücü ve enerjisi bulunuyor. Dünya her şeyi ile yaşayan bir organizma gibi düşünülür ve havası, toprağı, mineralleri, suyu, canlıları ile bir bütün olarak görülürse, onun bioelektrik enerjisinin varlığı yadsınmaz. İnsan bedenini saran sinir sisteminde akan enerji gibi, dünya yüzeyi altında da negatif ve pozitif radyasyon akımları var. Bunlar, yerin jeolojik yapısının elektriksel girdabından doğuyor ve enerji ağları olarak dünya’yı sarıyor. İşte bu; bir tür “Yaşam Gücü”dür _Negatif hatlar Kara Akım, Pozitif hatlar ise Beyaz Akım Hatları olarak adlandırılıyor. Bedenimizde de benzer meridyenler vardır. Bu meridyenler, akupunktur iğneleri ile uyarılarak harekete geçirilerek, şifa verilebiliyor. Belli kavşak veya noktalarda yapılan yapıtlar da aynı şekilde enerji alanlarını kullanabiliyor. Negatif ley hatlarına baktığımızda; savaş, toplu kıyım olaylarının, bu enerjiyi biriktirebildiği, akış dengesini bozabildiği görülüyor. Böylece o yerde bir kara akım hattı oluşuyor. Bu, tıpkı hastalanınca enerji akışımızdaki tıkanmaya benzer bir durum. Oranın toprağı artık negatif enerji yayınlıyor. Cinayet işlenen evde bilmeden yaşayan insanların rahatsızlık duyması gibi, toprağa yerleşen enerji de psişikleri uyarabiliyor. Sayaçlar, kazıklar, çatal dallarla radyestezi uzmanları 70 yıldır bu etkileri saptayabiliyor. Duygu düşünceleri etkileyen, insanları agresif yapan Kara Akım Hattı üzerinde oturmak, ev ortamını etkileyebilir. Enerjiyi en fazla toplayabilen tek biçim ise, Piramidal formdur. Ley enerjisinden psişik ve fiziki faaliyetlerde yararlanabilen eski halklar, kıtalarından göç etmek zorunda kaldıklarında, rastgele yerlere göç etmemişler, bu enerjinin yoğun olarak olduğu bölgeleri tercih etmişlerdir. Leylerin dünya biyosferindeki enerji çizgileri, yani gezegenin kendisi tarafından oluşturulan enerji yolları olduğu düşünülmüştü. Gözle görülmemekle birlikte, tıpkı çeşitli değneklerle toprak altındaki su kaynaklarının bulunmasında olduğu gibi, varlıklarının çeşitli belirtilerle sezilebileceğine inanılmıştır. *********** *********** _Salıncağı neden severiz? _Bütün eğlence iç kulakta denge ve algı duyumunu düzenleyen vestibuler sistem ile (salyangoz) arasındaki kanalda) başlıyor. Bu kanal içinde sağı-solu, önü-arkayı, aşağıyı-yukarıyı algılamaya çalışan yapılar, başımızın ivme kazanmasıyla birlikte "noliyi lan burda?" diyorlar ve işin içine eklemlerin boşluktaki pozisyonlarını, konumlarını, hareketlerini algılama duyusu; (özduyum) sistemi giriyor. Salıncak sallandıkça yer ve yön duyularımızda küçük çaplı bir cümbüş yaşanıyor, ve özduyum sistemimiz merkezi sinir sistemimize mesajlar iletiyor. Çocuk salıncağında yapılan ileri geri hareket, beyinde odaklanmayı sağlayan beyin korteksini uyarır. Eğer çocuğunuzda dikkat dağınıklığı varsa, çocuğunuzun günlük rutinine salıncak eklemeyi düşünebilirsiniz. Çocuğunuzun denge gelişimine yardımcı olur. Salıncak çocuklar için bir nevi meditasyondur. *********** _Süleyman Mabedi_ _Yahudi krallarından Hz. Davud / David zamanında temeli atılan ve oğlu Hz. Süleyman/Solomon tarafından inşası bitirilen bir ibadethanedir. Kudüs şehri 2849 yıldır Yahduiler için kıbledir. Süleyman Mabedi, M.Ö. 422 yılında Babillilerin Kudüs’ü istila edip İsrail Krallığını son vermesiyle birlikte yıkıldı. Yahudiler Babil’e sürgün edilir Perslerle Babillilerin M.Ö. 539’daki savaşını Persler kazanır. Yahudilerin Kudüs’e ve Filistin’e dönüşlerine izin verilir M.Ö. 352’de mabed yeniden yapılır. Mabedin yeniden yapılışı sonrası Yahudilikte din adamlarınca Hanuka Bayramı başlatılır. İnanışa göre Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İshak’ı kurban etmek istediği yerdi. Yahudiler / İsrailoğulları İshak’ın, Araplar ise İsmail’in soyundan gelmektedir. Yahudiler ve Araplar aynı soydandırlar. Deyim yerindeyse kuzendirler. “Kutsal Kabir Kilisesi” vardır. Bu kilise, Hz. İsa’nın Hristiyan inancına göre çarmıha gerildiği, öldüğü, tekrar dirilip göğe yükseldiği yerdir. Hamdi hazır: Resulallah... Mekke'de iken Ka'be'ye müteveccihen namaz kılardı. Medine'ye hicretten sonra Sahre'ye (Kudüs'e) müteveccihen namaz ile emrolunnıuştu ki, bunda Yahudileri İslam’a bir nevi te'nis (alıştırma) vardı.” ********** _Kaptan Morgan_ _Sir henry morgan. (1635 – 1688) Korsanlığın kitabını yazan adamdır. Korsanların tek uyduğu kurallar morgan kurallarıdır. Hatta bu kuralların oylamayla kabul edildiği ve demokrasiye çok benzediği söylenir. Cesedin bozulmaması için bedeni karayipler'de yaygın olan rom fıçısında saklanır, gemi ingiltere topraklarına gelinceye kadar da başındaki nöbetçi gemiciler fıçıdaki romu bitirir ve cesedi bozulur. _Panama baskını yüzünden paketlenip yargılanmak üzere ingiltere'ye götürülmüş, yargılanmış ama ingiltere adamı asacağı yerde "sir" ünvanı vererek karayipler'e geri postalamış ve jamaika valisi yapmış. Jamaika'ya döndükten sonra da şehir hayatından ve politikadan sıkılıp, valilik yapmak yerine kendini alemlere vurmuş, akabinde de sirozdan ölmüş. _Ching shih 1775 genelevden korsanlığa. koesanla evlenir ve liderliği alır. _Maslow: Yatırıldığı akıl hastanesinde ölü olduğuna inanan, bu nedenle de yemek yemeyen ve hiç bir yaşamsal faaliyete katılmayan bir akıl hastası, tüm uzman psikiyatristlerce girişilen her çabaya rağmen, ölü olmadığı konusunda bir türlü ikna edilememiş. Hastanın bu kararından vazgeçmeyeceğini anlayan ve tedavisini üstlenen psikiyatristlerden biri, sonunda hastaya, ölülerin kanayıp kanamayacağına dair bir soru yöneltir. Hasta "tabii ki kanamaz, çünkü ölülerin tüm hayat fonksiyonları durmuştur" der. Bunun üzerine psikiyatrist, küçük bir iğne alıp hastanın parmağına batırır. Bir müddet şaşkınlıkla parmağına bakan ve kanadığını gören hastanın tepkisi ilginçtir: "lanet olsun! ölüler de kanarmış." _3 KURALI: İnsan vücudunun sınırları 3 kuralına uyumludur. Zor durumda kalan insanlar genel olarak 3 dakika havasız, sert hava koşullarında 3 saat korumasız, 3 gün susuz ve 3 hafta yiyecek olmadan dayanabilir. Acil durumlarda bu süreler dolmadan ilgili ihtiyacınızı karşılamanız gerekir. _Osmanlı arması, 19. yüzyılda Birleşik Krallık geleneğindeki nişanlardan etkilenilerek Osmanlı Devleti için hazırlanmıştır. Öncesinde, padişah tuğraları devlet nişanı yerine geçiyordu. Osmanlı ile Rusya arasındaki Kırım Savaşı sırasında, Fransızların Abdülmecid'e verdiği 'Legion' nişanı, İngiltere'yi harekete geçirir. İngiltere Kraliçesi Victoria, Fransa'nın verdiği nişana karşılık Kasım 1856'da Dizbağı Nişanı'nı Osmanlı Sultanı'na sunar.1346'da Kral III. Edward tarafından ortaya çıkarılan Dizbağı Nişanı'nın geleneğinde şöyle bir uygulama vardır: Nişanı alan kişi ya da hükümdarların armaları Londra'da Windsor Sarayı'nda bulunan Saint George Kilisesi'nin duvarında asılmaktadır. Ancak Osmanlı Padişahı'nın arması bulunmamaktadır. _Kraliçe Victoria, Prens Charles Young ismindeki arma uzmanını Osmanlı için arma tasarlamak üzere görevlendirir. Bir yılda hazırlanarak İstanbul'a gönderilen arma çizimlerini Sultan Abdülmecid'de beğenir. Bu şekilde oluşan Osmanlı Devleti arması İngiltere'nin Saint George Kilisesi'ndeki yerini alır. Osmanlı nişanının son hali, 1882'de Sultan II. Abdülhamit tarafından yürürlüğe konmuştur. Kırmızı zeminde hilal ve yıldız bulunan bayrak Osmanlı Hanedanı'nı, yeşil zemindeki bayrak halifeliği simgelemektedir. _Abiyogenez, yaşamın kökeni. Yaşamın canlı olmayandan nasıl gelişebildiğinin araştırılmasıdır. Canlı organizmalar organik maddelerin çürümesi ile meydana gelir; örnek vermek gerekirse fareler depolanmış tahıldan veya kurtçuklar kendiliğinden ette oluşur. Aristo'ya göre yaprak bitlerinin bitkilerin üstüne sinen nemden, pirelerin kokuşmuş maddelerden, farelerin kirli tahıldan, timsahların suyun derinliklerindeki çürümüş ağaç kütüklerinden meydana geldikleri su götürmez bir gerçekti. İlk adım 1688'de bir et parçasına sineklerin yumurtalarını bırakması engellendiğinde larvaların oluşamadığının kanıtlamasıyla İtalyan Francesco Redi tarafından atıldı.19.yüzyılın ortalarında Pasteur ve diğer araştırmacılar canlıların cansız maddeden kendiliğinden üreyemeyeceğini kanıtlayınca, yaşamın doğal yollardan nasıl meydana geldiği sorusu ortaya çıktı. _Biyogenez: _Nil muharebesi - 1798_ : Napolyon komutasındaki Fransız ordusunun Mısır'ı istila etmesi, İngiliz çıkarlarını tehdit etmekteydi. Amiral Horatio Nelson komutasındaki Britanya donanması, Fransız donanmasını bozguna uğrattı ve Osmanlıdan madalya aldı. _1897 Osmanlı-Yunan Savaşı( Otuz Gün Savaşı) : Osmanlı Ordusu'nun kesin zaferiyle sonuçlandı. Yunanistan’ın yayılmacı politikalarının bir neticesi olarak meydana gelmiştir. Atina'ya girmesini engelleyecek ciddi bir güç kalmamıştı. Rus Çarı II. Nikolay II. Abdülhamid'e bizzat telgraf çekerek savaşın durdurulmasını talep etti ve Osmanlı geri çekildi. _Mary Godwin Shelley_( 1797-1851)ing yazar _Babası William Godwin, radikal siyasal görüşleriyle tanınan bir yazar, annesi kadın hakları savunucusu. Frankenstein'in düşüncesi; Mary'de, 1816 yazında yarı uyanık olarak gördüğü bir kâbus sebebiyle oluştu. Lord Byron ve John Polidori, en iyi korku hikâyesini kimin yazabileceğini görmek için bir yarışma düzenlemeye karar vermişlerdi ve frankestein böyle doğdu. Victor Frankenstein ile konuşmasında kendini "Âdem olması gerekirken haksız yere mutluluktan mahrum edilen, cennetinden kovulmuş bir meleğe" benzetir. Sonra bana neler oldu, bilemiyorum; tüm hislerimi yitirdim. Tek hissettiğim zincirler ve bir karanlıktı. Rüyalarsa çiçekli kırlarda, güzel vadilerde gezindiğimi görüyor ama uyandığımda kendimi zindanda buluyordum. Herkes delirdiğimi düşündü ve yapayalnız bir hücre tek sığınağım oldu. _Karanfil : Karanfilde hafif anestezik (uyuşturucu) ve analjezik (ağrı kesici) özellikler kazanmasını sağlayan öjenol vardır. Bu uçucu aromatik yağın ağrı reseptörlerini (alıcılarını) uyararak ağrıyı azaltma kabiliyetine sahip olduğu kanıtlanmıştır. Özellikle diş, baş ve kas ağrılarında çok etkilidir. *** _DELİRYUM_ _Zihinsel bulanıklık. Ani başlangıçlı bilinç değişikliklerinin olması; Hastanın bulunduğu yeri, zamanı ve ¬kişileri tanımada zorluk çekmesi; Dikkat bozukluğu olması. Bu belirtilere ek olarak; hafıza sorunları, huzursuzluk hali, etrafta dolaşan yılan, böcek veya cisimler görmesi ya da sesler duyması gibi algı bozuklukları görülebilir. Deliryum, beyindeki sinyallerin normal şekilde gönderilmesi ve alınması bozulduğunda meydana gelir. Alkol ve madde kullanım bozuklukları, beslenme ve uyku bozuklukları neden olur. Hastalar sıklıkla nerede olduklarını karıştırırlar, saçma sapan konuşabilirler. Genellikle demans ile benzer belirtileri gösteren deliryum tablosu, daha çok 65 yaş üzeri kişilerde görülüyor. _Demans - Bunama_ _Demans, zihnin yitirilmesi anlamına gelmektedir; bilişsel işlevlerin bozulmasıdır.Unutkanlığın ön planda olduğu birçok hastalığa verilen genel bir isimdir. En sık gözlenen türü olan Alzheimer demansı bütün demansların yaklaşık %60 ila %80’inden sorumludur. Demans hastalığı, beyin hücrelerinin zarar görmesinden kaynaklanır. Bu hasar, beyin hücrelerinin birbirleriyle iletişim kurma yeteneklerini engeller. Beyin hücreleri normal şekilde iletişim kuramadığında, düşünme, davranış ve duygular etkilenebilir. Demansta sık görülen bir durum da halüsinasyon görmedi. ************ ************ _İSLAMIN ALTIN ÇAĞI - İSLAM RÖNESANSI_ _Orta Çağ'da, Abbâsî Halifeliği döneminde 8. yüzyılın ortalarında başlayan ve 14. yüzyılın sonlarına kadar devam eden, İslam dünyasının çoğunun bilimsel, ekonomik, kültürel, siyasi ve dinî yönlerden zirvede olduğu dönemi ifade eder. Abbasiler devrinde, Harun Reşid tarafından Bağdat'ta Beyt'ül Hikmet (Bilgelik Evi) adında büyük bir bilim merkezinin kurulması ile başlayan bu dönemin, Moğolların 1258'de Bağdat'ı kuşatıp yağmalaması ve böylelikle Abbasi Halifeliği'nin yıkılması ile son bulduğu şeklinde genel bir kabul vardır. Kindî, Fârâbî, Hârizmî, Battânî, İbn-i Sina, İbn-i Heysem, Birûni, İbn Rüşd, Cezerî, Gazzâlî, Nasîrüddin Tûsî, İbn Battuta, İbn Haldun, Uluğ Bey ve bunların yanı sıra daha birçok ünlü İslam bilgini bu döneme damgalarını vurdu. Bu çağda, başta Antik Yunan olmak üzere geçmiş uygarlıkların ve ünlü filozofların ürettiği bilgi ve düşünceler, tercümelerle İslam dünyasına ve Endülüs kanalıyla Avrupa'ya aktarıldı. Çinlilerle yaptığı savaşlar ve diğer ilişkiler sırasında Müslüman Araplar, kâğıt üretim tekniklerini öğrendiler ve parşömen yerine kâğıt kullanımı sayesinde yazılı eserler de daha kolay yayılır oldu. Matematik alanında ise Hintlerden alınan sıfır ve ondalık sistemin keşfi sayesinde matematiğe olan ilgi arttı ve aritmetik, sıradan insanların dahi anlayabileceği ve günlük yaşamda kullanabileceği bir duruma geldi. Matematik ve aritmetiğin yanı sıra trigonometri de gelişti. Gözlemevleri inşa edildi; optik bilimi ve kimya gelişti. _Dört Halife ve Emevîler dönemlerinde Atlas Okyanusu'ndan Hindistan'a kadar uzanan büyük bir bölgenin tamamı, İslam Devleti'nin egemenliğine girmiş ve elde edilen ganimetler ile fethedilen yerlerden toplanan vergiler, bir servet birikimi yaratmıştı. Ekonomik gücün ve iletişim olanaklarının yarattığı avantaj, İslam'ın Altın Çağı dönemini başlattı. Abbasiler devrinde, Emevilerin cihat anlayışının büyük ölçüde terk edilmesi ve Arap olmayanlarla daha da iç içe yaşamaya başlanması da bu dönemin başlamasında etkili oldu. _Emevîler (Beni Ümeyye ailesi)_(661-750)_ _Dört Halife Dönemi’nden (632-661) sonra kurulan Müslüman Arap devleti. Ali bin Ebu Talib’in 661’de öldürülmesinden sonra başa geçen Emevîler, 750’de Abbâsîler tarafından yıkılıncaya değin hüküm sürdüler. Başkenti Şam olan devlet, en geniş sınırlarına Halife Hişâm bin Abdülmelik döneminde sahip oldu. Muaviye, Yezid. _Muaviye, Mekke'nin Kureyş kabilesine bağlı Ümeyye ailesindendi. Ebu Süfyan'ın oğludur. Ebu Süfyan erken İslam döneminde yaşamış bir çeşit kent yöneticisidir. İslam'ın hızlı ilerleyişi karşısında ve birçok savaş sonrasında Mekke'yi Muhammed'e ve İslam ordusuna teslim edip Müslüman olmakla beraber ailenin politik gücünü asla elinden bırakmamış, 3. halife Osman döneminde İslam ordularının Arabistan, Mısır ve İran'ı kontrol altına almalarını izlemiş ve önemli politik noktalara kendi ailesinden adamları yerleştirmiş ve iktidarın asla Haşimoğulları'nın eline geçmemesine çalışmıştır. Ebu Süfyan'ın (561-652) ölümünün ardından Muaviye, Beni Ümeyye (Emevî) ailesinin başına geçti. _II. Muaviye’den sonra 684'te I. Mervan halife olarak Emevî Devleti’nde Mervaniler dönemini başlattı. Emevîler en parlak dönemini Abdülmelik ve onun oğlu I. Velid döneminde (685-715) yaşadı. _Emevî Devleti ırsî monarşi ile yönetilmiştir. Ömer döneminde (634-644) ortaya çıkan divan adlı kurumu Emevîler daha da geliştirdi. Halifeler devlet işlerini vezirler aracılığıyla yürütmeye başladılar. _711'de Müslüman Emevî komutanı Tarık bin Ziyad'ın İspanya'ya çıkışı, Avrupalılara büyük bir şok etkisi yarattı. Çünkü İspanya, Müslümanların denetimi altına girmiş ve 718'e gelindiğinde de bütün yarımada, Müslümanların hakimiyetine geçmiştir. _Endülüs Emevîleri, (756- 1031) Abbasilerin, Emevî hanedanına son vermesi ile 10. Emevi halifesi Hişam bin Abdülmelik'in torunu ve Muaviye bin Hişâm'in oğlu Abdurrahman, İspanya'ya giderek burada 756 yılında Endülüs Emevî Devleti'ni kurdu. _Mevali_ _Mevâlî, yarı köle, azadlı, Arap olmayan Müslümanlar olarak tanımlandı ve Müslüman olmalarına rağmen Arap bir patrona vergi ödemek zorundaydılar. Bu anlayış doğrultusunda Arap milliyetçiliğinin temelleri de atılmış oldu. _Mevâli, İslam tarihinde cahiliye devrinde toplumdaki kişilerden birinin ya da çoğunluğunun isteğiyle kabileye katılan insanlara/kölelere verilen ad. Emevi ırkçı politikası olarak da bilinir. Mevâlî adı, İlk halifeler döneminde (632-661) Arap olmayan Müslümanların siyasi ve sosyal anlamda Kureyşliler'in hakimiyetindeki köleleri simgelemiştir. Mevâlî anlayışı Şiiliğin ilk yıllarındaki ayaklanmalarda etkili olmuştur. Emeviler döneminde ise etkileri artmıştır ve kapsamı genişlemiştir. Şuabiye hareketi ise Mevâlî ırkçı anlayışına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Abbasiler döneminde ise bu ırkçı yaklaşım zayıflamıştır. _Emeviler'den önceki Dört Halife döneminde halifeler istişare ve şura toplantıları ile başa gelirken Emeviler'de bu durum saltana dönüşmüş Abbâsîler'de ise devam etmiştir. Müslümanların Emeviler'den önceki fetih hareketleri dinsel sebeplere dayanmaktadır. Emeviler döneminde ise fetih hareketlerinin amaçları daha da farklılaştı. Emeviler, siyasi ve ekonomik güç elde etme için de fetih hareketlerine girmişler ve çeşitli bölgeleri hakimiyet altına almışlarıdır. Bir süre sonra ise ele geçirilen bölgelerdeki esirlere/kölelere Mevâlî demeye başlamışlardır. _Abbâsîler (750-1258)_ _Emevîler, Muaviye'nin ölümünün ardından hakkı olmamasına rağmen oğlu Yezid hilafeti ele geçirdi. Yezid'in hilafette hakkı yoktu çünkü babası Muaviye zamanında Hasan ile bir anlaşma yapılmış ve bu anlaşmada hilafetin saltanata dönüştürülmemesi istenmişti. Aynı zamanda sahabe olan babası Muaviye, oğlunun anlaşmayı bozmamasını vasiyet etmişti. Lakin Yezid anlaşmaya uymayarak babası ölünce hilafeti ele geçirdi ve böylece hilafet saltanata dönüşmüş oldu.[2] Emevîlerin iktidarı Muhammed'in amcası Abbas bin Abdülmuttalip'ın soyundan gelen Abbâsîlerin, Emevî yönetimine karşı Abbâsî İhtilâli adı verilen ayaklanma ile 750'de halifeliği ve iktidarı ele geçirmesiyle son buldu. _İlk Abbâsî halifesi Ebu'l-Abbas. Abbâsî Devleti Mansur'un torunu Harun Reşid (786-809) döneminde en geniş sınırlarına ulaştı.[9] Harun Reşid, Binbir Gece Masalları’na konu olan görkemli saltanatını Bermeki ailesine borçluydu. Bu aileden Yahya Bermeki ve iki oğlu, vezir olarak Abbâsî Devleti’ni 17 yıl boyunca fiilen yönettiler. Türk unsurları yönetimde önemli görevlere getirmiştir. Vâsık (842-847) döneminde Türk emirleri askerî işlerin yanı sıra yönetsel konularda daha etkili oldular. Mütevekkil, devlet yönetimindeki Türk nüfuzunu yok etmek için ilk olarak kendisinden sonra yönetimdeki en güçlü kişi olan Türk komutanların lideri olan ordu komutanı İnak et-Türkî 'yi diğer Türk komutanları kullanarak öldürtmüştür. Mütevekkil, devlet merkezini Arap milliyetçiliğinin daha yoğun olduğu Şam’a taşımak istemiş ancak başarılı olamamıştır. Mütevekkil, Türkler için kurulmuş olan Sâmerrâ şehrinde iktidar mücadelesini kazanamayacağını biliyordu bu sebepten dolayı başkenti Arap milliyetçiliğinin daha yoğun olduğu Şam'a taşımak istemiş ama başarısız olmuştur. Mütevekkil’in devlet yönetimindeki Türk nüfuzunu kırmak için ordudaki Türk gücünü dengelemek amacıyla Berberi, Arap ve Ermeni gibi milletlerden askeri birlikler kurmuştur. Türk komutanlar, Mütevekkil 'in oğlu ile işbirliği yapıp 861 tarihinde hilafet sarayını basarak Mütevekkil'i öldürmüşlerdir. Bu eylem İslam tarihinde özel koruma birlikleri tarafından halifeye karşı işlenen ilk cinayettir. Bu durum Abbâsî devletinde Türklerin iktidarı tamamen ele geçirdiklerini göstermektedir. Halife Mütevekkil 'in Türklerden oluşan özel birliklerce öldürülmesiyle Abbâsî Devleti gerileme dönemine girmiştir. Bu dönemde Türk komutanların elinde oyuncak haline gelen Abbâsî halifeleri, Türklerin iradesi yönünde hareket edecekler, aksi takdirde makamlarından hatta hayatlarından olacaklardır. _ "Bir alimin mürekkebi, bir şehidin kanından daha mübarektir. 5. Abbâsî hükümdarı Harun Reşid _Beytülhikme - Bilgelik Evi_ _Büyük Bağdat Kütüphanesi olarak da bilinen, ya büyük bir Abbasi devlet akademisini ve Bağdat'taki entelektüel merkezini ya da İslam'ın Altın Çağı sırasında Abbasi halifelerine ait büyük bir özel kitaplığı belirtir. Bilgelik Evi, Abbasi Döneminde, eserleri Yunanca ve Süryanice'den Arapçaya çeviren büyük Tercüme Hareketi'nin bir parçası olarak var oldu. _Yaklaşık 150 yıl içinde keşfedilen önemli Antik Yunan eserlerinin neredeyse tamamı Arapçaya çevrilmiştir. Bunların birçoğu Batı Avrupa'da mevcut değildi ve olsa bile Yunanca bilgisi-kültürü tamamen kaybolmuştu. Müslüman dünyası 850'li yıllarda, Roma İmparatorluğu döneminde aktarılan ve geliştirilen Helenistik Yunanların bilimsel geleneklerinden yararlanmaya başlamış ve Hristiyan Avrupalılardan yüzyıllarca ileriye gitmiştir. _Kimya biliminin kurucusu olarak kabul edilen Fars kimyacı Câbir bin Hayyân, bu devirde Abbâsî sarayının kimyacısı olarak çalıştı. Hayyan, başta fen bilimlerinin temelini atmakla tanındı. Ayrıca Hayyan, "Kitab-ül Zühre" (Venüs'ün Kitabı) adlı eserini Harun Reşid için yazdı. _Hârizmî (780-850), Hindu matematikçilerin sistemi ile ondalık gösterimini benimsemiş ve bunu Kitab al-Muhtasar fil Hisab el-Hind (Hindu Hesaplamasına Göre Matematik Özeti) adlı eserinde açıklamıştır. Hârizmî, ayrıca sayıların kareköklerini hesaplama yöntemini açıklamış ve cebirsel denklemler konusundaki çalışmalara da öncülük etmiştir. _İslam astronomları, Yunan bilgini Batlamyus'un Almagest adlı eserini temel alarak, sekiz küreden oluşan evren modelinde Dünya'nın Güneş Sistemi'nin merkezinde olduğu ve gezegenlerin de onun etrafında döndüğü görüşünü benimsemişlerdir. Ayrıca Hindu astronomların bilgilerinden de faydalanılmıştır. 10. yüzyılda gökbilimci Birûnî'nin eserinde olduğu gibi, bazen Güneş'i merkeze koyan sistemler üzerinde durulmuştur. 8. yüzyılın ortasında, gök küreyi enlem ve boylamların işaretlendiği bir düzleme yansıtan ''usturlap'' adlı aracın kullanılmasıyla bu hesaplamalar da kolaylaşmıştır. _Usturlap (Yunanca: 'yıldız-yakalar'), astronomi ölçümlerinde kullanılmış tarihi bir ölçüm cihazıdır. Kullanım alanları arasında Güneş, Ay, gezegen ve yıldızın konumlarını belirlemek yer alır. Ayrıca yerel saatin ve İslam dininde namaz vakitleri usturlap sayesinde hesaplanıyordu. İlk olarak Apollonios (MÖ 240) ve Hipparkos (MÖ 150) tarafından keşfedildiği, Batlamyus tarafından kullanıldığı ve Philoponos'un(en) altıncı yüzyılın ilk yarısında bu aletten bahsettiği batılı kaynaklarda bildirilmektedir. _13. yüzyıl itibarıyla İslam astronomisi kendi zirvesine ulaşmış ve 1259 yılında İran'ın doğusundaki Meraga'da büyük bir gözlemevi inşa edilmiştir. Burada Nasîrüddin Tûsî ve arkadaşları gezegenlerin yörüngesindeki ufak sapmalara açıklık getirmek için ince ayarlamalar yapmışlardır _Huneyn bin İshak, ilk çevirisini 17 yaşındayken Romalı tıp doktoru Galen'in (129-216) bir eseriyle yapmış. Bilinen en eski göz çizimleri de ona aittir. _El-Râzî (865-925), çiçek hastalığı ve kızamığın ilk tanımını yapmış ve kendi eliyle bir tıp külliyatı derlemiştir. Razî; eczacılık, simya, müzik ve felsefe dallarında da birçok önemli katkılar yapmıştır. Ayrıca sülfürik asiti keşfetmiş. _Endülüs'te doğup orada yaşayan Ebu'l-Kâsım El-Zehrâvî (936-1013), "cerrahinin babası" olarak kabul görmüştür. İcat ettiği cerrahi aletlerden bazıları günümüzde hâlâ kullanılmaktadır. Ayrıca Zehrâvî, dış gebeliği tanımlayan ilk doktor. _İslam dünyasının en meşhur hekimi ise, Batı'da Avicenna olarak bilinen Fars asıllı İbn-i Sina'dır (980-1037). Batı dünyasında modern Orta Çağ biliminin kurucusu ve hekimlerin önderi olarak bilinen ve "Büyük Üstat" ismiyle de tanınan İbn-i Sina, özellikle tıp alanında, yedi yüzyıl boyunca temel kaynak eser olarak süregelen "El-Kanun fi't-Tıb" (Tıp Kanunu) adlı kitabı ile ünlenmiş ve bu kitap, değişik Avrupa üniversitelerinde 17. yüzyıl ortalarına kadar tıp biliminde temel eser olarak okutulmuştur. Yaklaşık 1015'te derlenen bu eser, vücudun parçalarına özgü hastalıklar ve bir bütün olarak vücudu etkileyen hastalıklar hakkında ayrı ayrı bölümler içerir. İbn-i Sina ayrıca, insanların ruhlarının müzikle tedavi edilebileceğini öne sürmüş ve bu yöntemi geliştirmiştir. Geometri, mantık, fizik, metafizik ve psikoloji üzerine de çalışmıştır. _İbn Nefis (1210-1288), pulmoner dolaşım ile birlikte kılcal damar ve koroner dolaşımları da ilk keşfeden kişi olmasıyla tanınmıştır. Dolaşımsal fizyolojinin babası. _Modern optiğin babası olarak anılan Arap asıllı İbn-i Heysem (965-1040), optikle ilgili yazdığı kitabında, gözün bir objeyi ona ışınlar göndererek gördüğünü ileri süren Batlamyus'un (100-170) tam aksine, görme eyleminin objenin yolladığı ışınların göz tarafından algılanmasıyla gerçekleştiğini ileri sürmüştür _Bizanslı filolog ve ilahiyatçı Yahya en-Nahvi (490-570), Aristoteles'in hareket hakkında söylediklerini yanlışlayarak, cisimlerin devindirici güce sahip oldukları zaman, eğimle hareket kazandıklarını iddia etti. 11. yüzyıl içerisinde İbn-i Sina, kaba hatlarıyla bu görüşe destek çıkarak, cisimlerin hava direnci gibi dış etmenler sebebiyle harcanabilecek kuvvete sahip olduğu fikrini ortaya attı. Ayrıca boşluğa atılan cismin, etkilenmediği sürece durmayacağını da iddia etmiştir. Bu yaklaşım, daha sonraki yüzyıllarda Newton’un eylemsizlik yasasına da uymaktadır. _İbn Bacce (1095-1138), her gücün başka bir güce tepki olarak var olduğunu iddia etmiştir. Bu görüş, hâlen erken dönem hareket kuralının üçüncü yasasıdır; yani her etkiden oluşan tepkinin etkiye eşit olduğudur. _ El-Cezerî (1136-1206), sibernetiğin ilk adımlarını atmış ve ilk robotu yapıp çalıştırdığı kabul edilmiştir. Kürt veya Arap asıllı olan Cezerî, daha sonraları ünlü sanatçı Leonardo da Vinci'ye ilham kaynağı olmuştur. Dünya bilim tarihinde, bugünkü sibernetik ve robot bilimi konusunda önemli çalışmalar yapan ilk bilim insanı olan Cezerî'nin yaptığı otomatik makineler, günümüz mekanik ve sibernetik bilimlerinin temel taşlarını oluşturmaktadır. Bisikletlerde ve arabalarda hâlâ kullanılan krank kolu sistemini icat etti. Üretmiş olduğu eserlerden otomatlar, robotlar, su makineleri, kandil saati ve en ünlü eseri olan "filli su saati" ön plana çıkmaktadır. _Sibernetik (Yunanca - dümenci) veya güdüm bilimi; canlı ve cansız tüm karmaşık sistemlerin denetlenmesi ve yönetilmesini inceleyen bilim dalıdır. Sibernetik, düzenli sistemlerin, bu sistemlerin yapılarının, limitlerinin ve sistemin imkânlarının araştırılmasına ilişkin disiplinlerarası bir yaklaşımı içerir. Sibernetiğin konu aldığı sistemler mekanik, fiziksel, biyolojik, düşünsel ve sosyal olabilir. _El-Ezher Üniversitesi_ 975 yılından itibaren Kahire, Mısır'da İslam İlimleri ve fen bilimleri üzerine eğitim veren üniversite. Mısır'ın en eski lisans veren üniversitesidir ve "Sünni İslam'ın en prestijli üniversitesi" olarak ünlenmiştir ********** _Çocuk evliliği_ _18 yaş altı bir birey veya çiftin evliliğidir. Çocukların evlendirilmesi insan hakları ihlali olarak değerlendirilmektedir. Eski zamanlarda Yahudilerde 20 yaşını geçmiş fakat hala evlenmemiş kişilere Tanrı tarafından lanetlenmiş gözüyle bakılmaktaydı. Modern zamanda yasaktır. Şeriat kurallarınca İslam'da 18 yaş altında evlilik yasak değildir. Osmanlılar, 1917’de çıkardıkları Hukuk-ı Aile Kararnamesi’nde erkeklerin 12, kızların da 9 yaşını bitirmiş olmaları şartını getirmişlerdir. Humeyni nin Tahrir-el Vesile isimli kitabında : "Daimi veya gayri-daimi nikâh ile 9 yaşından önce eş ile cima caiz değildir. Lakin diğer faydalanmalar şehvetle el atmak, sarılmak veya tefhiz etmenin sakıncası yoktur. Hatta emzikteki olsa bile. _Diyanet Vakfı tarafından hazırlanan ‘İlmihal’ kitabında evlilik için alt sınır verilmiş: Kızlarda 9, erkeklerde 12 _Pedofili ya da sübyancılık: Belirli yaştaki bir kimsenin ergenlik öncesi çocukları cinsel açıdan çekici bulması ve cinsel eğiliminin çocuklara yönelik olmasına neden olan psikoseksüel rahatsızlık. Suçluların %50'sinden fazlası kurbanların akrabaları, aile dostları ya da tanıdıklarıdır. *********** *********** _ZERDÜŞÇÜLÜK – Mecûsîlik_ _Kutsal metinleri Avesta. Günümüzden 3500 yıl önce Zerdüşt tarafından İran'da kurulan, yaklaşık MÖ 6. yüzyıldan MS 7. yüzyıla kadar 3 büyük Pers İmparatorluğu'nun dini olan, içerisinde düalist ve Eskatolojik inanışın ilk örneklerini barındıran, dünyanın en eski tek tanrıcı vahiy dini. Yeryüzündeki kavganın tanrının ruhu Spenta Mainyu ile şeytanın ruhu arasında olduğuna inanırdı ve her inananın iyilik için savaşması gerekirdi. Ahura Mazda “Aklın Efendisi” ile sembolize edilir, Ehriman ise kötülüğün… Doğal elementleri kutsal sayarlar ve bu elementler (su, toprak, hava, ateş) kirletilmekten korunur. Bununla ilişkili olarak ateşe, aydınlığa veya Güneş'e bakılarak ibadet edilir. Zerdüşt dininin yaratıcısı olan üç peygamberden bahsedilir; I. Zerdüşt yaklaşık olarak MÖ 3000 yıllarında yaşayan Mahabat, II. Zerdüşt yaklaşık olarak MÖ 2040 yıllarında yaşayan Haşeng (bunun İbrahim olduğu da söylenir), III. Zerdüşt ise MÖ 660 yaşayan Zerdüşt'ün kendisidir. Zerdüşt tanrının kötülükleri affetmeyeceğine inanır ve kötülüklere karşı savaşımını bir tanrı emri olarak öne sürer. Zerdüşt'ün felsefi inancı dünyanın beş temel elementten oluştuğunu belirtir. Bunlar toprak, su, ateş, hava ve bitkidir. _İnanç: Zerdüştilikte, dünyanın "altı evre"den oluştuğuna inanılır. Birinci dönemde iyilik ve kötülük ortaya çıkar. İkinci evrede Dünya karanlığa, felakete ve kötülüklere gömülür. Üçüncü evrede iyilik ve kötülük mücadelesinde iyilik kazanır. Zerdüşt halklara doğruyu, adaleti göstererek karanlığı ve aydınlığı birbirinden ayrıştırır. Dördüncü evrede ise her tür kötülük ve karanlık kaybolacak, dünyaya barış ve kardeşlik hâkim olacaktır. Zerdüşt burada dünyayı aşamalara ayırırken, ilk dönem insanın yaradılış dönemini konu alır. İkinci dönemde, tufanla insanoğlunun uğradığı felaket vurgulanır. Üçüncü dönemde, Zerdüştlük ve sonrasında gelişen uygarlığa vurgu yapılır. Dördüncü aşama da ise insanoğlunun geleceğe dair taşıdığı umuda, özgürlük düşlerine çağrışım yaparak, geleceği tasavvur eder. _Bu inançta kadın ve erkek eşit olarak kabul edilmektedir. Zerdüşt inancının gelişip yayıldığı bölgelerde çok eşliliğin azaldığı ve tek eşliliğin arttığı görülmüştü. _Ahlâki emirler; iyi düşünce, iyi söz, iyi iş diye özetlenir. Fakirlere cömert davranma, yabancılara misafirperverlik, bütün lekelerden uzak kalma, toprağı sürme, sığırlara bakma, sıkıcı şeyleri imha da faziletli işlerden sayılır. Şarabın ibadetle ilgili olarak dînî düşüncelerin geliştirilip derinleştirilmesi ve ruh gözünün açılması amacıyla içilmekte olduğu vurgulanır. _Zerdüştiler ateşe tapmazlar, ancak ateşi yüceltirler onu kıble kabul ederek ateş önünde dua ederler. Ateşe üflemek öldürülmeyi gerektirecek kadar büyük bir günahtır. Zerdüştlükte asıl kıble Güneş'tir. _Sabiilik Zedüştlük ve Yahudilik karışımı bir din olarak kabul edilmektedir. _Zerdüşt'ün anası on beş yaşında bir bakire iken, bir ışık hüzmesinin ziyaretine uğrayarak hâmile kalmıştır. Ayrıca ilk kez müritleri ile su üzerinde yürüyen, miraca çıkan, tanrı ile yüz yüze görüşen, ölmeden Cennet ve Cehennem'i gören Zerdüştün kendisidir. Zerdüştlük inancına göre Cehennem üzerinde kurulu olan Sinvat (Çinvat) köprüsünden geçilerek Cennet'e ulaşılır. Ancak Cehennem'de üç gün kalınarak günahlardan temizlenilmesi gerekecektir. İbrahimî dinlerdeki "6 günde" yaratılış ve mehdi-mesih inançlarının ilk izlerine Zerdüştlükte rastlanabilir. Kurtarıcı beklentisi birçok dini inançta temel karakterdir. Zerdüştlükte ise beklenen kurtarıcı birçok özellikleri ise İsa Mesih ile benzer özellikler taşır. ********* ******* _YHVH - Yehova_ (Yaratıcı) _Tanah'ta YHVH veya Tetragrammaton, İsrailoğulları'nın Tanrısına atıfta bulunmak için kullanılan dört harfli İbranice ifadedir. Neredeyse evrenselleşmiş iki form olan Yahveh ve Yehova formları kabul edilir. On Emir'den biri olan "YHVH'in ismini boş yere anmayacaksın!" emrinden dolayı O'nun ismini her zaman kullanılmazlar. Bu isme atıfta bulunmak için kullanılan yaygın ikameler Rab, Adonai ('Lordum') ve HaŞem'dir ('İsim'). Musa ile konuşan "göklerin ve yerin yaratıcısı" YHVH, Musa'nın O'na ismini sormasıyla beraber şöyle bir cevap verir: bazen "Ben Benim" anlamına gelir bazense "Ben neysem oyum" anlamındaddır. İsrailoğullarınca bu isim (YHVH) o kadar kutsaldır ki, nihai doğrulukta nasıl telaffuz edildiği hâlâ bilinmemektedir. Yahudiler, Eloh ('Tanrı') YHVH'nin özel ismini kullanmamak için O'na "Adonai", "HaŞem", veya "Elohim" gibi sıfat isimler verdiler. Bazı İncil bilginleri, bir zamanlar Aşera'ya İsrail'in ulusal Tanrısı olan Yahve'nin eşi olarak tapınıldığına inanırlar. _(Yehud Medinata'da kanatlı bir tekerlek üzerinde oturan ve uzanmış elinde bir kuş tutan sakallı bir figürünü gösteren—YHVH olduğu varsayılıyor—bir madeni para, MÖ 4'ncü asır) _İbrahimi dinlerde tanrı tarih içerisinde Antropomorfik tanımlamalardan arındırılarak daha soyut kavramlarla ifade edilen, değişerek gelişen bir figürdür. Başlangıçta gökte bir saray içerisinde, etrafında bir sürü yaratıkla yaşayan, göğe merdivenle inip çıkan, diğer tanrıları da tanıyan insan şeklinde bir aile veya klan tanrısı iken, zaman içerisinde seks yaşamları ve insani özellikleri yok edilerek sadece melekler ve şeytanlar üzerinden konuşan ulusal ve son aşamada evrensel tanrı figürüne dönüşür. Bu aşamada Evrenin yaratıcısı olan Tanrı; ebedi, her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen bir tanrıdır. Günümüzde İbrahimî dinler Tanrı'nın zamandan ve mekandan münezzeh olduğuna inanır, bu yüzden Tanrı somut evrenden bağımsızdır ancak yine de duaları duyar ve tepki verir. _YHVH, Putperest Araplar’ın tanrılarından Yeûk ve Yegūs ile benzerliğine dikkat çekilmiştir _YHVH, Musa’ya: “İsrâiloğulları’na de ki: Beni size ‘Ben olan / mevcut olan’ gönderdi. Beni size atalarınızın Tanrı’sı, İbrâhim’in Tanrı’sı, İshak’ın Tanrı’sı ve Ya‘kūb’un Tanrı’sı YHVH gönderdi. Adım sonsuza kadar bu olacak; kuşaklar boyunca bu isimle anılacağım” (3/14-15). Ayrıca Mûsâ’ya, “Ben YHVH’yim; İbrâhim’e, İshak’a ve Ya‘kūb’a her şeye gücü yeten Tanrı (Şadday) olarak göründüm, ama onlara kendimi YHVH adıyla tanıtmadım” (6/2-3; ayrıca bk. 33/12-19) demiştir. ********** Devanı yorumda
·
2.766 görüntüleme
Onur okurunun profil resmi
_ÇATALHÖYÜK_ _İç Anadolu'da, 9 bin yıl önce. Neolitik Çağ(doğu) ve Kalkolitik Çağ(batı tarafı) yerleşim yeridir. İki höyükten oluşmaktadır. Konyanın 52 km güneydoğusunda buğdaylık ovada. 8 bin üzerinde insan yaşadığı kabul edilmektedir. Kentleşme. UNESCO tarafından 2012 yılında Dünya Miras Listesi'nde. Mimari, konutlar ve açık alanlardan oluşmakta, saray, tapınak, ortak kullanıma ait büyük depolama alanları bulunmamaktadır. Aynalar, topuz başları, taş boncuklar, eyer biçimli el değirmenleri, öğütme taşları, havanlar, havanelleri, açkı taşları, taş yüzükler, bilezikler, el baltaları, keserler, oval bardaklar, derin kaşıklar, kepçeler, iğneler. Tüm heykelcikler birer tapınma nesnesi olarak görülmektedir. İkilim desenleri, iç içe geçmiş daireler, yıldızlar ve çiçek motifleri bulunmaktadır. Boğa başları ve boynuzları ilginçtir. Kuş ve diğer hayvanlar, av sahneleri. Kabartma olarak leopar, boğa ve koç başları, boğa doğuran tanrıça figürleri yapılmıştır. Ana tanrıça heykelcikleri, boğa başı ve boynuzları ile kadın göğsü rölyefleri bulunmaktadır. Güleryüzlü ve sevecen betimlemeler Ana Tanrıça'nın doğaya sunduğu yaşamı ve bereketi simgelerken, kimi zaman korkunç denebilecek betimlemeler de, bu yaşam ve bereketi geri alabilme yetisini ifade etmektedir. Erkek ögeyi boynuzlu boğa başlarının temsil ettiği düşünülmektedir. Elinde akbaba olabileceği düşünülen yırtıcı bir kuşla betimlenen tanrıça heykeli ile yarı ikon tarzı ürkütücü heykelcik ise, Ana Tanrıça'nın ölüler ülkesiyle bağını temsil etmektedir. _Geleneksel Türk kilim ve halı motifleriyle Çatalhüyük’teki 9 bin yıllık duvar resimleri arasında şaşırtıcı benzerlikler vardır. Neolitik çağa ait bazı bilgi, resim ve motiflerin, geleneksel Türk etnolojik ve kültürel özelliklerle benzeşmesi, Türkler’in Orta Asya’dan değil, bilinmeyen bir dönemde Anadolu’dan Orta Asya’ya dağıldığı ve tekrar geldiği” tezini savunan çok sayıda bilim adamı vardır. Bir ailenin evdeki yaşam süresi bittiğinde ev toprakla doldurulmuş, üzerine yenisi yapılmıştır. Yeni evlerin sürekli yapılması ile günümüzde 21 metre yüksekliğe sahip höyük oluşmuştur. Höyük’te 18 yapı katı açığa çıkarılmıştır. Çatıdaki açıklıklardan evlerine giriyordu. Ana odaya geçmek için merdivenlerden tutunarak aşağı iniyorlardı. _1958 yılında James Mellaart tarafından keşfedilmiştir. _Dünyanın en eski kenti olduğu düşünülen Eriha Çatalhöyük'ten bin yıl daha eski bir neolitik yerleşimdir. ********* _ALACAHÖYÜK_ (Hitit) _İlk Evre: (M.Ö 5000 - M.Ö 2600) Dördüncü Evre: (M.Ö 650) _Çorum iline bağlı Alaca ilçesinin 15 km kuzeybatısındaki Hüyük köyündeki bir höyüktür. Hititlerin en önemli merkezi bölgelerinden birisidir. Atatürk buraya kendi cebinden verdiği 500 Lirayla ilk kazıları 1935 başlatmış. Çalışmalar Türk tarih kurumu tarafından yürütülmüş. İlk kazılar, Osmanlı arkeolog Theodor Makridi tarafından 1907'de yapıldı. Bakır-Taş Çağından Osmanlı dönemine kadar gelen uzanan dönemlere ait buluntular ele geçti. Friglerden başlayarak Roma, Bizans, Anadolu çanak çömlek, özellikle içi boyalı toprak kaplar ve ayaklı meyvelikler göstermektedir. İlk evrede bu dönemde kullanılan silahlar, malzemeler, araçlar-gereçler taşlardan yapılmıştır. İkinci evrede kral ve prens mezarlarına rastlanmıştır. Mezarın çevresinde bulunan yabani hayvanların kafatasları ve boynuzları görülüyor. İlginç olan bulgulardan birisi de Hitit Barajı'dır. 3. evrede Hititler hakimdir ve sfenksli kapılardır. Sfenkslerin çevreyi kötülüklerden koruduğuna inanılıyordu. Çivi yazılı tabletler bulunmaktadır. _Hitit güneş kursu, alacahöyükte bulundu. Güneşi sembolize eden dairesel biçimin etrafına yerleştirilmiş öğelerden oluşur. Ses çıkarması için sallanan parçalar, kimisinin üstüne barışı sembolize eden geyik figürü, kimisine ise üremeyi sembolize etmek üzere kuş, ağaç figürleri vardır. Hattilere ait bir eserdir. Yıldızları konumlarını belirleyerek bir harita gibi kullanıldığı daha sonraları ise dini törenlerde de kullanılmaya başlandığı düşünülüyor. 4 evrede Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı yaşamıştır. _Hatti – Hititler_ Hattuşa- Boğazköy _Hattilerin MÖ. 2500-2000/Erken Tunç Çağı döneminde, İç Anadolu’da. Hititler ise Anadolu’ya MÖ. 2000 yıllarında gelmiş ve Hatti uygarlığı temelleri üzerine kurulmuş ve MÖ. 1200 yıllarına. Anadolu Yarımadası’nın bugün bilinen en eski adı “Hatti Ülkesi”idi. Hitit Çağı’nda da Hattuşa haline dönüşmüştür. Alacahöyük güneş kurslarının hayvan şekilli tanrıları ve onlarla birlikte kainatı taşıdıkları şüphesizdir. _Güneş diski: İnkaların anlattığına göre, Güneş Diski, galaksinin ortasında bulunan Evrensel Akıl Kaynağı Wirakoça’dan gelen ışık bilgilerini almak için bir kozmik bilgisayar olarak kullanılıyordu. Önceleri Lemuryalılar, daha sonra da İnkalar Güneş Tapınağı’na girip kendilerini açtıklarında kutsal bilgilere ulaşabiliyorlardı. Kutsal Güneş Diskinin tekrar aktive olup kozmik bilgiye ulaşımı sağlayacağı zaman şimdi içinde bulunduğumuz zamanlardır. _Sümerler_(MÖ 4000 - MÖ 2000) Dünya'nın bilinen en eski uygarlığı kabul edilir. Gerek yazı, dil, tıp, astronomi, matematik, gerekse din, fal, büyü ve mitoloji gibi alanlarda ilk öne çıkan ve bilinen toplum Sümerlerdir. "Yaratılış" ve "Tufan"a, ''Emeş ve Enten''e ilk kez Sümerlerde rastlanır. Yılbaşı ağacı süsleme, evlilik yüzüğü, nazar boncuğu da Sümerlerde görülmüştür. Ayı 30, yılı 360 gün olarak hesapladılar. Gece ve gündüzü 12'şer saate böldüler. Bir yılı 12 ay olarak hesapladılar. Ay ve Güneş tutulmasını hesapladılar. Aritmetik ve geometrinin temellerini attılar. Çarpma ve bölme cetvellerini buldular. Daireyi 360 dereceye böldüler. Akadlar tarafından çökertilmesi sonrasında Sümerler bir daha eski haline gelemedi. Sümerlere dünyadaki ilk Hukuk devleti denebilir. Çok tanrılı inanca sahip Sümerlerin tapınaklarına Ziggurat denirdi. Zigguratlar yedi katlı olup toplam üç ana bölümden oluşur. İlk katlar erzak deposu, orta katlar okul ve tapınak, son katlar ise rasathane olarak kullanılmıştı. Tanrılar insan biçiminde kişileştirildiğinde, Anu (gök) eril, Ki (yer) dişildi. Onların birleşmesinden hava tanrısı Enlil doğdu. Hava tanrısı Enlil yerden göğü ayırdı ve babası Anu göğü ele geçirirken, Enlil annesi Ki'yi, yeri, ele geçirdi. Enlil ile annesi Ki'nin birleşmesi- tarihsel devirlerde Ninmah, "yüce kraliçe", Ninhursag, "kozmik dağın kraliçesi"; Nintu, "doğurgan kraliçe" gibi çeşitli adlar verilen tanrıçayla özdeşleştirilmiş olabilir- evrenin düzenlenmesini, insanın yaratılışı ve uygarlığın kuruluşunu başlattı. _Elamlılar (M.Ö. 3000 - M.Ö. 646) Sümer, Akad, Babil ve Asur kültürleri ile paralel yaşamış. Bilindiği üzere eski Türkler bugün kurt dediğimiz yırtıcı hayvana böri derlerdi. Ata-baba, an-Amma-ana, kak-gök, Ukkuru-yukarı, Şara-aşağı, igi-aga, re-ra-geri, şak-uşak, kut, uluş (kısmet) ve küç (güç) ile birlikte töre denetimi altında Türk hakimiyet düşüncesi oluşturulurdu. Türkçe gibi eklemeli bir dil olduğu bilinmektedir. _Akad İmparatorluğu (MÖ 2334 ile MÖ 2150) Samiler. Kurucusu Sargon ve torunu naramsin. Sümer kent kültürünü özümsemişler ve kendi katkılarıyla birlikte bu kültürün sonraki toplumlara aktarılmasında önemli rol oynamışlardır. Kültürel süreklilik bağlamında, çivi yazısını benimseyerek kendi dillerine adapte ettiler. Ayrıca Sümer dinini de benimsemişlerdir. Akkadlar resmi devlet işlemleri ve din ayinlerinde Sümerceyi kullanmayı sürdürerek, geleneksel kültür oluşturmuş kurumlarla birlikte varlığını korumuştur. ************
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.