Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

416 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
14 günde okudu
Serenade für die Zukunft
27 Ekim 2023 "Erken gitmek, geç kalmaktan her halükarda iyidir" mantığıyla 10.00 Münih uçağı için 06.00'da Sabiha Gökçen Havalimanına vardım. Annem, yıllarca gitmemiz gereken yerlere her zaman çok erken vardığımızı, çok hızlı yaşadığımı söylerdi. Alışkanlıklarını önemli bir yolculuk öncesi değiştirmesi imkansızdı insanın. Ya da daha doğru ifadeyle; alışkanlıklarını değiştirmesi zordu insanın. Pasaport kontrolü, güvenlik kontrolleri, bavulun teslim edilmesi ve uçağın kalkış yapacağı kapıyı bulma işlemlerini sabahın erken saatleri olmasının da etkisiyle hızlıca hallettim. Gerçi İstanbul, her saat, her dakika kalabalık ve yoğun bir şehirdi. Sabahın erken saatleri olması bile kalabalığı azaltmıyordu çoğu zaman. Beni havaalanına bırakan abim, bu duruma az küfür etmemişti. Bütün bu işlemlerim bittikten sonra hâlâ bir şeyler yapabilmek için çok zamanım vardı. Ne yapacağımı düşünürken gözüme ortalamaya göre oldukça pahalı olduğunu bildiğim bir kitapçı ilişti. Kalan vaktimi en güzel şekilde değerlendirecektim. Bir çok kitabı incelemiş, bazen incelediğim bu kitaplardan ayaküstü bir kaç sayfa okumuştum. Hangi kitabı almalıyım diye düşünürken
Serenad
Serenad
'ın olduğu rafa takıldı gözüm.
Zülfü Livaneli
Zülfü Livaneli
hayranı bir tanıdığım, okuduğu günden beri bana Serenad'ı ısrarla öneriyordu. Yakın zamanda işime yaramayacağını düşündüğüm Türk Liralarının gözünün yaşına bakmadan kitabı satın aldım. Böylece maceramız tıpkı Maya Duran'ın macerası gibi bir havalimanında başlamış oldu... ~~~ Almancada çok sevdiğim bir kelime var: "Weltschmerz." Dünya acısı, evrensel acılar anlamına geliyor özetle. Dünyada katlanması zor ne kadar çok acı var! Politikanın, politikacıların, fanatiklerin sebep olduğu ne çok acı var! Eğer sesimi duyurabilseydim, sorun "Weltschmerz" değil, "Weltstille" derdim. "Dünya sessizliği..." Zaman, yayından fırlamış bir ok gibi hızlıca yol alıyor. Bir an öncesi bile artık geçmiş sayılıyor, dönüşü mümkün olmayan. "Geçmiş geçmişte kaldı" diyenlere inat, ben "geçmiş, sadece geçmişte kalmaz" diyorum. Bugün olduğu gibi yarın da insan geçmişin acılarını yaşayacak. Bazı acılar hiç silinmeyecek, hiç geçmeyecek. Profesör Maximilian Wagner de geçmişi ardında bırakamamış biriydi. Onun geleceği geçmişinde bir yerlerde sıkışıp kalmıştı. İstanbul açıklarında, Struma adlı bir gemide kalmıştı tüm yaşamı. Bir kaç ülke, bir kaç ideoloji, bir kaç politikacı bir araya gelmiş, Profesörün geleceğini elinden almışlardı. Oysa tek istediği aşık olup uğruna her şeyi feda ettiği Nadia'ya kavuşabilmek, bir daha asla ayrı kalmamaktı. Nadia kendi adını taşıyan (Serenade für Nadia) bir esere sahip olacak kadar şanslı, kendisine bu eseri besteleyen adama kavuşmanın eşiğinden dönecek kadar şanssızdı. Onların tek suçu aşklarıydı. Ya da yanlış çağda, yanlış coğrafyada aşık olmalarıydı... Bu paragrafı tam olarak nereye yerleştireceğimi bilemedim fakat kitabın içeriğinden az da olsa yukarıda bahsettiğim için burayı uygun gördüm. Kitabı okurken II. Dünya Savaşı, Nazi yönetimi, Struma gemisi ve Türkiye'nin yakın tarihinde yaşanan bir çok olay hakkında bilgi edineceksiniz. Türkiye'ye atfedilen bazı olayların (suçlama da denebilir) Zülfü Livaneli kaleminden nasıl döküldüğüne ise anlam veremedim. Kitabı okurken bazı bölümlerin gereksiz uzatıldığını düşündüğüm için sıkılsam da akıcı bir kitap olduğunu söylemeliyim. Mavi suların altında kalmış meçhul hayatları gün yüzüne çıkardığı için de tarihi bir değer taşıdığı da söylenebilir Serenad için. Her neyse, düşüncelere geri dönelim! Sahi bir savaş neleri yarım bırakır? Tohumları yeni ekilmiş bir bahçeyi, asfaltı yeni dökülmüş bir yolu, ilk sahiplerini bekleyen evleri, yolcularını bekleyen durakları, trenleri, kimi zaman telaşlı, kimi zaman ağır ağır atılan adımları bekleyen kaldırımları veya yağmuru bekleyen toprağı... Savaş bittikten bir kaç sene sonra el ele verilir hepsi yeniden yapılır, bozulanlar tamir edilir değil mi? Peki ya yarım kalan aşklar, tamamlanamamış kavuşmalar, çocuğunun kokusuna doyamamış anneler, ailesi ile büyüme şansı elinden alınmış çocuklar, aynı sofrada bir daha asla bir araya gelemeyecek olan aileler, bir daha asla duyulamayacak sesler, görülemeyecek yüzler... Kaç asır zamana ihtiyaç duyar insan bütün bu yarım kalmışlıkları tamamlamak için? Hangi barış unutturur insana savaşın enkazını? Geçmişini bıraktığı yere dönen insan ne hisseder? Kitabı okurken kendini bu soruları sorarken buluyor insan. Hemen sonra dünyanın acı gerçekleri vuruyor yüzüne sorgulayan insanın. Zaman farklı, mekanlar farklı, isimler farklı ama değişmeyen tek şey vahşetin kendisi. Güçlüyü haklı kılan bu çürümüş düzen sürüp gidecekti anlaşılan. Bir avuç insan ise haklıyı güçlü kılmak için uğraşacaktı. Kim kazanacaktı? Hikayenin sonunu inanın ben de bilmiyorum. Geçmişin üzerinde iz bıraktığı her insan, gözlerini kapatıp kendi Serenadını duyabilir. Maximilian'ın Nadia'ya bestelediği gibi kendi bestesini oluşturabilir. Ben mi? Notalarını henüz bilmesem de bestemin adı çoktan belli: "Serenade für die Zukunft." "Gelecek için Serenad." Koca bir incelemede geçmiş diyip dur, bitirirken Serenadını geleceğe yaz... Ne dersiniz, sizce bu işte bir terslik mi var?
Serenad
SerenadZülfü Livaneli · İnkılap Kitabevi · 2021136,2bin okunma
·
574 görüntüleme
❃Kübra❃ okurunun profil resmi
Kaleminize sağlık, harika bir inceleme olmuş 👌👏
Mehmet Emin Akın okurunun profil resmi
Teşekkür ederim, keyifli okumalar.
Ela okurunun profil resmi
Yine muhteşem yorumlamışsın, biraz alman esintisi seziliyor artık incelemelerden. Olsun yine de çok güzel 👌
Mehmet Emin Akın okurunun profil resmi
E kitap biraz Almanya içerikli olunca, biz de boşa mı öğrendik diyip yazdık bir şeyler 😅
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.