"Ozan Açık Hava Sineması"nın önündeki kaldırımda toplanmışlardı.
Meral hafifçe Musta'nın kulağına eğilerek:
-"Bir dakika bakar mısın, sana birşey söyleyeceğim", dedi.
Sonra hızlı adımlarla karşı kaldırıma geçip, bir metre kadar yükseklikteki bahçe duvarına yaslanıp, durdu. Halinde bir huzursuzluk seziliyordu. Aniden bir şey yapmaya veya bir şey söylemeye karar vermiş gibiydi.
Durup dururken böyle hareket etmezdi hiç Meral...
Musta, buna bir anlam veremediği için, akşam nereye gideceklerini kararlaştırmak üzere toplanmış oldukları grubu bırakıp, onu fazla bekletmemeyi tercih etti. Karşıya geçinceye kadar da, belki aklından hızlıca bir şeyler geçti ama, hiç biri soruya cevap olmadı.
Yanına varınca, şöyle bir gruba göz attı. Herkes kendi alemindeydi. Meral'e döndü:
-"Ne var?" Meral, bir şey söyleyecek ama karar veremiyormuş gibi duruyor, yere bakıyordu.
Hafifçe yanakları kızarmıştı.
Musta bunu farketti. Bir şey olacaktı ama, bunun ne olduğunu da pek tahmin edemiyordu. Parmaklarının ucunda yumuşak bir şeyin dokunduğunu hissetti. Bu Meral'in parmaklarıydı.
Daha, "ne oluyor?" diye düşünmeye fırsat kalmadan, Meral birdenbire:
-"Ben seni çok seviyorum, biliyor musun?" dedi.
" ..... ?!" Musta her şeyi bekliyordu da, bunu hiç beklemiyordu...
Gözünün önünden bir morluk, bir yeşillik, sonra da bir alâim-i sema (gökkuşağı) ve bir El Niño geçti. ("El Ninyo" okunur. Güney Amerika' da bir tayfuna verilen ad)
Sayfa 61 - 1.Basım - Ağustos 2006 son kısımdaki fırtına kısmını özellikle sevdim :)