Dostluğunu gördükçe (bu dostluğu yaşayanları hesaba katmıyorum burada; onların hayvanlar -ya da, hayvanları ile ilişkileri zaten başka bir çerçeve içerisinde görülür.
Şu an da da, nedense, Brecht'in bir şiirindeki köpek geliyor usuma) bizim de bağlandığımız ama bizden başkaları karşısında işimize yarasın diye yırtıcılıklarını sürdürmelerini istediğimiz; sevgiye, yakınlığa, insan dostluğuna alıştırdıktan, insan dünyamızda onların bağımsızlıklarını neredeyse yok ettikten sonra, şehirleşme sürecimizle yaşayışlarını büsbütün çıkınaza soktuğumuz halde (arabaların her gün çiğnedikleri, yüksek yerlerden düşenler ya da atılanlar, açlıktan ölenler düşünülsün) gene de yanımızda üremesi, ürermekten vazgeçmemesi karşısında başımızdan nasıl defedeceğimizi bilemediğimiz hayvanların...
Çocuklarımıza onların bu yeryüzündeki ortaklarımız (yalnız duygu ortağı değil, çıkar ortağı da) olduklarını öğreteceğimize, eskinin umacıları yerine koyuyor, kendilerinden korkulacak canavarlar diye gösteriyoruz onları.
Her kuşak bu "temel" korkuyu bir sonrakine de aktarıyor. Onları sevmekle kazanılabilecek dostluğu öğreteceğimize çocuk kafalarında düşmanlıklar yaratıyoruz.
Daha kötüsü, gücümüzü onlara karşı kullanmağı, ucuz, kolay üstünlükler yaşamağı pek küçük yaşta öğreniyor, öğretiyoruz. Kediden köpekten korkulur (ısırır! tırmalar!); acıktığı için insana yanaşırsa kedi köpek kovulur; kovmakla da kalınmaz, çığlıklar atılır (bu düşmanlık karşısında kendini koruma içgüdüsünün hala sürüp gitmesine de edilmedik laf bırakılmaz!); canlıların bu yeryüzünde ki dengesinden habersiz insanlar karşısında, cırnağı ile dişinden başka silahı olmayan "parya"lar yaratılır. Sonra bunlar, şu ya da bu biçimde, öldürülüverir.
Yapılan, "toplu" değilse de, taksit taksit bir "topluca" kıyıma gidilmesidir. Gerekçe kutsal: İnsan sağlığının korunması. Gerekçe bu olunca, başka kıyımlardan, kıyalardan bizi alıkoyabilecek nedir?
Sayfa 58 - Metis Yayınları / Dokuzuncu Basım: Aralık 2013Kitabı okudu