“Niçin Büyüyelim?” kitabını Neiman
2014 yılında yayınlamıştır. Kitap
yayınlandıktan kısa süre sonra
Almanca, Çince, Korece, İtalyanca,
Flemenkçe’ye çevrilmiştir. Yazarın,
İnternet sitesinde yer alan bu kitaba
ilişkin bağlantılara bakıldığında ise
yayınlandığı dillerde yoğun bir ilgiyle
karşılanmış olduğunu söylemek
mümkündür.
Çocukluk ve yetişkinlik gibi her insanın
odağında olan bir konunun işlendiğini
düşünürsek karşılaşılan bu yoğun ilgi
tesadüf olmayacaktır.
Kitap dört bölümden oluşmaktadır.
Yazar diline alıştıktan sonra, gayet akıcı
ve anlaşılır biçimde ilerleyen bir okuma
süreci bizleri beklemektedir.
Alışa geldiğimiz çocukluk
güzellemeleri ve romantizmi
düşünceleri bizi “niçin büyüyelim ki
çocukluk muhteşem bir dönem”
şeklinde bir algıyla kitabı elimize
almamızı sağlasa da Neiman’ın aktivist
kişiliğinin de yansımasıyla kafamızdaki
düşünceleri alaşağı edecek bir kitaptır
niçin büyüyelim?.
Kitabın giriş bölümünde Peter Pan’ın
çağımızın simgesi olduğu iddiası bizleri
karşılamaktadır.
Peter Panın hayatı boyunca çocuk
kalması, biz günümüz insanlarının ise
büyüyememiş yetişkinler halinde bir
çocuk gibi başka etkenlere bağımlı,
özgürlükten uzak, karar alma ve
uygulama mekanizması hamlamış,
görüntüsü eşleştirilmiştir.
Peter Panın durumu, yaşadığı her
adaletsizliğin onda şaşkınlık
uyandırması, hiçbirini içselleştirmeyip
dünyaya olan güveninin hasar
görmemesinin getirisidir. Peki ya
günümüz insanının en büyük problemi
güvensizliği, yaşadığı şeyleri çok fazla
içselleştirmesi ve hatta bunlarla birlikte
kin, nefret gibi duygularını
söylemlerine ve eylemlerine yansıtması
değil midir?
O halde nedir bizleri peter panla eş
yapan farklı durum?
Neiman kitabında bu durumu bir süre
takılı kaldığım Kant’ın şu cümlesiyle
açıklamaktadır; “çocukları bebek
arabasından indirmeyerek olası
yaralanmaların önüne geçmeye
çalışırsanız onları her daim çocuk
kalmaya mahkûm edersiniz” ve kendi
cümleleriyle devam ediyor Neiman;
“Burada kant’ın hedef tahtasına
oturttuğu aşırı korumacı anneler değil,
kendi çıkarları uğruna vatandaşlarının
kendileri için düşünmesinin önüne
geçen otoriter devletlerdir.”
Zeki, birbirinden farklı, ses çıkarabilen
insanlardansa birbirinin kopyası haline
getirilmiş, ses çıkarması engellenmiş ve
hatta ses çıkarma isteğinde bulunmayacak kadar tembelleştirilmiş
insanların kontrolü, devletler için her
zaman daha kolaydır.
Bir üst model telefon çıkmış mı? ne
kadar süre çalışırsam alabilirim onu? bu
senenin modası ne? siyah mı giysem
beyaz mı? gibi sözde büyük
kaygılarımızla uğraşırız bizler.
Devletlerse bunun gölgesinde, başka
mevzularla. Bir ebeveynin işlerini
yapabilmek için çocuğunun eline tablet
tutuşturması gibi adeta.
*Hükümetler özgür vatandaşlardansa
rüştten yoksun bir tebaayı tercih edeler*
Kocaman bir toplum idaresinde böylesi
bir tutumla karşılaşmak beni üzdü fakat
şaşırtmadı. Ancak geçen bir video ile
karşılaştım. “Çocuğum çok da zeki
olmasın. Ne yapacağım çok zeki
çocukla. Her gün bir sürü soru sorar
cevap vermeyle uğraş dur sonra”
diyordu bir anne. İşte tam burada
şaşkınlığım da devreye girdi artık. En
tepeden oynanan bir çocuklaştırma
oyunu değil bu çekirdekten itibaren
çocuk kalmamızı mecbur kılma
operasyonu.
Biraz düşününce bir distopya yarattım
kafamda. Her nesil bir sonraki neslin
kendinden düşük zekada olmasını
istediği bir dünyada bunun sonu nereye
gidecektir? Kaç nesil sonra
mağaralarımıza bir geri dönüş
başlatırız? Ben bilemedim.
Ama şunu biliyorum razı gelmemek,
birer yetişkin olduğumuzun ve bunun
bizlere biçtiği sorumlulukların farkına
varmak bizim elimizdedir.
Neiman da tam olarak böyle düşünüyor.
Önce ne durumda olduğunuzun farkına
varın aydınlanın, sonra büyümek için
harekete geçin diyor.
Ve sıralıyor önerilerini:
• Eğitim
• Seyahat
• İş
Öneri başlıklarının altında ise; Ortamın
en zeki kişisi olduğunuz yerlerden uzak
durun. Büyük dinsel metinleri okuyun.
Sadece siber uzamlarda geçirdiğiniz
vakti sınırlamanızı ve tıklama imlecini
takip etmektense daha dişe dokunur bir
eylem gerçekleştirin. Seyahat edin. (Bir
turist gibi sadece fotoğraf çekilmek
kalabalık gruplarla dolaşmak şeklinde
olmasın). Çalışmayı öğrenin. (Yetişkin
olmanın en hayati adımıdır)
Tavsiyelerini sunuyor.
Ben de bu tavsiyeler ışığında
hayatlarımızı yeniden düzenlemeyi
teklif ediyorum.
Kitabın hoşnutsuz zihinler bölümünün
ilk cümlesi bu düzenleme için bir
başlangıç zili çalıyor. “Bunun gibi bir
kitabı alacak kadar büyüdüğünüzde
şunu da çoktan öğrenmiş oluyorsunuz:
dünya sizin olmasını istediğiniz gibi bir
yer değil ve elinizin altında bir başkası
yok”
Yani olanla olması gereken arasında bir
uçurum var bu bariz ama bir kitapla
zihninizde aydınlanmalar başlatabilir,
fikirleriniz, eylemleriniz, söylemleriniz
ile bu uçurumun arasına bir köprü
kurabilirsiniz. Köprünüzü sağlam
yapmak ve güçlü adımlarla karşıya
geçmek size bağlı