Gönderi

208 syf.
1/10 puan verdi
İnceleyeceğim bu kitaba, kitabı tek bir paragrafla özetlemiş Ali Şeriati’nden alıntı yaparak başlamak istiyorum: “Kadın, sözde İslami toplumlarda din ve gelenek adına herkesten daha çok çileye ve acıya maruz kalmaktadır. Tahsil görmekten, birçok insani hak ve sosyal imkanlardan, kendini geliştirme ve eğitme özgürlüğünden, ruh ve düşünce gelişimini sağlamaktan mahrumdur. *Hatta İslam'ın kendisine tanıdığı hak ve imkanlar, bizzat İslam adına elinden alınmaktadır.* Kadının toplumsal rolü 'çamaşır makinesi', insani değeri de 'çocuklarının annesi' seviyesine indirgenmiştir." Kitabı okuyalı çok uzun süre olmasına rağmen “kadın ve İslam” konulu her öğrendiğim bilgide bu kitabın ne kadar tezat olduğunu hep hatırladım. İçimde gerçekten bir “haksızlığa uğruyorum” hissi bırakmıştı. Tekrar raftan çıkardım ve altını çizdiğim kısımları okurken o kadar zorlandım ki. Sosyal hayatta da bu uygulamada da kitaba tutulan alkışlar çok rahatsız edici. Bu kitaptaki fikirlere teslimiyet göstermenin herhangi bir yazara/hocaya/alime saygı duymak değil haksızlığa boyun eğmek olduğunun farkına varılması amacıyla, kitaptaki bazı fazlalıkları aktarmak istiyorum. 1-) Genel olarak neredeyse her başlığında kitap İslam’ın kulluk bilincine aykırı bir fikri temel alarak yazılmış. Çünkü İslam insanın Allah dışında hiç kimseye kulluk yapmamasını ister. İslam; kulu, kula kulluktan kurtarır ve onu Allah’a kul kılarak özgürleştirir. Cinsiyet farketmeksizin tüm insanlar için İslam’ın ilkelerinden biri budur. Ancak kitaptaki yaklaşımlar tamamen bir kadını toplumun örflerine ve karşı cinsiyetin eline kul eder/köle eder. Bu İslam’ı yozlaştırmak anlamına geliyor. Kadını meta olmaktan kurtarıp onu köle haline getirmek, saçmalıktan başka bir şey değil. Kadın kurtarılmak istenilen kavramın (kölelik) tam olarak içine alınıyor, bu farkında olarak veya olmayarak yapılıyor. Onu Allah bilir. 2-) Özel olarak kitap tesettürün en önemli hikmetlerinden, ilkelerinden birini; tamamen tesettürden bağımsız ve karşı bir şey haline getiriyor. Bu hikmet şudur; “tesettür Müslüman kadının toplumda rahat bir şekilde var olması içindir.” Toplumda kadının dişiliğinin değil de kişiliğinin ön plana çıkması içindir. Kadının “birey” olmasının önündeki ön yargıları yıkmayı amaç edinen bir ilkedir. Kadının sosyal yaşamına vurulan prangaları çözen bir kilittir. Tam aksi bir şekilde Müslüman kadını; ev merkezli hayat biçimine zorlayarak, toplumdaki her sorunun sebebi şeklinde görerek, sosyal hayatını kısıtlamasını İslam’ı delil sunarak istemek kocaman bir hatadır. O zaman tesettürün bu hikmeti ve yararı tamamen yok sayılmış olur. En önemli amaçlarından birini kaybeder. İslam; kadını toplumun yarısı olarak görür, diğer yarısı olarak görmez. Erkek var olsun diye kadın herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmak zorunda değildir. Tesettür tam olarak bunu sağlar. Ve bu kitaptaki bir yaklaşımla, kadını eve hapsetmek tesettürü işlevsiz kılar. 3-) Anneliğin kutsallığını korumakla, onu kadının tek amacı gibi göstermek arasında bir çizgi vardır ve ben bu kitapta o çizginin aşıldığını düşünüyorum. Erkek merkezli (androcentric) kültürlerde, kadınlar ancak erkekler için taşıdıkları fayda açısından değerli kabul edilirler ki bu da çoğunlukla üremedir. İslam dininde ise kadının değerli olması için kulluk görevlerini yerine getirmesi önceliktir, annelik bir artıdır. Anne olmamak ise bir eksik veya değersizlik değildir. Nihai amaç değildir. Bir kadın; eş ve anne olma konumları dışında bir “bireydir”. Kitapta ise şöyle bir cümle geçer; “SEN KADIN DEĞİL ANNESİN.” Sabırlı kalmak için çabalayarak incelememize devam ediyoruz. Örnek olarak Hz. Aişe, Peygamberimizin eşidir ve annelik gibi bir görevi hayatı boyunca olmamıştır. Kendisi tıp, eczacılık, hitabet ve edebiyat konularında üstün bir bilgiye sahiptir ayrıca. Bu sadece anlık bir örnek, daha binlerce böyle şahsiyetler ve Müslümanlar var. Nesiller yetiştiren anneler olmadan önce nesiller yetiştirebilecek donanıma sahip bireyler olmalıyız. Ama kitapta kadına bu konumları dışında bir görev asla verilmemiş. Kadın anneliğe, eve ve eşine indirgenen bir hayata uygun görülmüş sadece. Bu hayat biçimi alkışlanmış ve diğerleri yerilmiş. Çocuğuna şunu yapsın kadın, eşine bunu yapsın kadın. Peki hocam, kendine? Yani kendi için ne yapabilir? Üniversitelere “şer yuvası” demişsiniz, okumayı bir kadın için “özentilik, çağın tuzağı” olarak değerlendirmişsiniz, işe giden kadına “mutluluğu dışarıda arayan/cilve yapan kadın” demişsiniz. Çok özür dileriz, gerçekten. 4-) Üslup. Biraz tehlikeli ve çocuksu bir üsluba sahip kitabımız. Şey var mesela “SEN İSLAMIN KIZISIN, SEN DENİZ KENARINDA OTURAMAZSIN.” Yani evrensel bir din olan İslam, toplumun yarısından fazlasını oluşturan bir cinsiyetten bunu mu istiyor? İslamın kızına söylemeniz gereken cümle gerçekten bu muydu? Daha böyle uzayıp giden bir sürü İsrailiyat temelli yaklaşımlar var. Genel olarak söylemek ve dikkat çekmek istediğim kısımlar bunlardı. Zaten bu kitabın son sayfasına kadar okuyup bununla ilgili kafasında soru işaretleri olmayan insanların, toplumdaki “kalıplaşmış ikinci cins kadın” zihniyetine sahip olduğunu anlayabiliriz. (Yazarımız gibi) İslam’ı şirin göstermek veya onu modern çağın standartlarına uydurmak gibi bir hataya asla düşmek ve düşürmek istemem. İslam zaten güzel ve kusursuz bir dindir, onu güzelleştirmek için çabalamaya ihtiyaç yoktur. Onun hiçbir toplumun standartlarına uyma gibi bir amacı yoktur. Toplumlar ona uyar çünkü mükemmel olan odur. Sadece tahrif edilmeye çalışılması ve özüne aykırı şeylerin sanki İslamın asıl yasasıymış gibi gösterilmesine bir Müslüman olarak karşı çıkıyorum. Kadın konusundaki bu üsluplar, vaazlar ve ikinci sınıf insanmış gibi tavırlar; yıllardır İslamın Kızlarına bir zincirdir. Erkeklerin “kavvam” olmayı bir şiddet ve güç gösterisi olarak savundukları yorumları yapan alimler, çok eşliliğin bir “gereklilik” değil de “gerektiği durum oluşursa bulunan bir seçenek” olduğunu anlatmayan alimler, sürekli İslamın “hayır” dediklerini/“haram” dediklerini açıklayıp “evet” dediklerini/“helallerini”/“verdiği hakları” açıklamayan alimler, kadına tüm sorumlulukları yükleyip erkek hakkında tektük konuşan alimler ve kadının uğradığı haksızlıklara çıkardığı sesleri “ahlaksız, feminist, modernist kadınlar” diye etiketleyip o sesleri susturan tüm alimler; İslamın Kızına vurulan zincirlerin sorumlusudur. Ortada bir kusur varsa İslam’ın değil, Müslümanlardır. Benimdir, bizimdir. İncelememin çözümcül bir eleştiri olması açısından “kadın” başlığındaki İslami yaklaşımlarını daha doğru bulduğum bazı eserleri buraya bırakıyorum. Faydalanılması duası ile.
Evlilik Ahlakı
Evlilik Ahlakı
Kur'an ve Kadın
Kur'an ve Kadın
Kadın (Fatıma Fatımadır)
Kadın (Fatıma Fatımadır)
İnsanın Dört Zindanı
İnsanın Dört Zindanı
Hicab
Hicab
İslam'ın Kızına
İslam'ın Kızınaİhsan Şenocak · Hüküm Kitap · 20164,400 okunma
··
513 views
Burak okurunun profil resmi
İncelemeyi okuyunca kitabın pdf dosyasını indirdim. Ben okusam farklı bir çıkarım yapabilir miydim diye. Kitabın teması baştan hatalı. İslam'ın Kızına teması altında sürekli kadınların sorumluluklarını anlatmak baştan yanlış bir seçim. Sürekli evin yaşlılarını, hastalarını gözetmesi gereken sadece kadınmış gibi bir anlatı var. Erkek bunları yapmaktan lâyüselmiş gibi. Sürekli kafelerde, vapurlarda, izbe yerlerde erkeklerle sarmaş dolaş olan kadın anlatısı var, fakat sarmaş dolaşlığın diğer tarafı olan erkek, cümlede hep nesne konumunda. Erkeği bardak gibi ortaya koyup sarılıyorlar, erkek de garibim buna maruz kalıyor sanki. Kadının sorumluluğunu anlatırken erkeği sorumluluktan âzâde bir varlık gibi göstermek çok çok büyük yanlış. İslamın vermediği, kendi kendimize uydurduğumuz sorumluluklarla kadını hayatın dışına itip, sonra da İslamiyeti yeni yeni araştıran bir kadına "Bak, seni hayatın dışına ittik, hadi müslüman olsana!" diyoruz. Ve bu yaptığımız şeyi tebliğ sanarak yapıyoruz. Sonra o kadın "İslam bu olamaz" dediğinde onu taşlıyoruz -kimi yerlerde kelimenin tam anlamıyla taşlıyoruz.- Okuduğum yerlerden birinde gözüme şöyle bir bölüm gözüme çarptı: <<Kim bilir Anadolu şehirlerinde gözü nâmahreme değmeyen kaç bin kız, babasının evinde müstakbel eşini beklerken; kariyer yapan erkekler onlarla evlenme yerine evsiz ünlülerle dost hayatı yaşamayı tercih ediyordur. Eğer siz konuyla alakalı edîbe, şaire, muharrire, âlime, mürşide kadınları harekete geçirmiş, bu noktada sempozyum, panel, konferans dahil her nevi ilmi, siyasî, ictimâî çalışmaları yapmış, sömürülen kadına da, "Ey kadınlar! Güzelliklerinizi erkeklerin ayağına dökerek, mesud yuvaların kurulmasına mani olmayınız.” deseydiniz; erkekler, “dost” kadın bulamayacak, mecburen “eş” kadınla aile kuracaklardı.>> Erkeklerin dost hayatı yaşamasının suçu da size kaldı haberiniz olsun, biz baştan aşağı tertemiziz. Öncelikle bir Anadolu şehrinde, evden çıkmasına hiç izin verilmediği için gözü nâmahreme istemese de değemeyen ve sonunda üç evi, iki dükkanı olan babası tarafından para karşılığı 'hiç tanımadığı müstakbel eşine' satılan arkadaşım 'müstakbel eşini bekleme' ifadesine ya çok gülerdi, ya da hiç gülemezdi. Hem erkek ne kadar zavallı bir varlıktır ki iyi insan olmak için iyi insan olmaya mecbur bırakılması gereksin? Yanlış yapabilecekken yapmamayı seçtiğimizde mi, yoksa istesek de yanlış yapamadığımızda mı iyi insan oluruz diye sormak isterdim yazara. Çünkü ayet "Mümin erkeklerin gözlerini harama bakmaktan sakındırın" dememişti, "Mümin erkeklere söyle harama bakmasınlar" demişti. Baktırmanın sorumluluğu kadına aitken, bakışın sorumluluğu da bizzat erkeğe aitti yani. Yanlış yapma fırsatı Hz. Yusuf'un ayağının dibine kadar gelmişti ama "Ben Allah'tan korkarım' diyen Hz. Yusuf'tu mesela. Ayrıca kariyer yapan erkeklerin, kariyer yap(a)mayıp evde kendilerini bekleyen, 'dost' değil 'eş' olacak kadınları telepati yoluyla bulmasını bekliyoruz sanırım. Allah sonumuzu hayr etsin, belli ki bizim kendi sonumuzu hayr etmeye pek niyetimiz yok.
2 previous answer
bengisu okurunun profil resmi
Sefine
Sefine
“saçma” şeyler diye nitelendirdikleriniz toplumun yarısından fazlasını oluşturan bir cinsiyetin din adına maruz kaldıkları haksızlıklar ve yanlılıklar. Kitabın adı İslam’ın Kızına olmasına rağmen içinde erkeklerin günah kalıplarını bile kadınlara yükleyen bir üslup varsa tabi ki konu oraya gelecek. Ayette de belirtildiği gibi, “birbirini tamamlayan” iki cinsiyetiz ve kitap birine ithaf edilmiş olsa da ikincisine de açıkça değiniliyor. Değinilirken içerikte bariz taraflılıklar var. Ayrıca cevap verdiğiniz yorumda bir adama ön yargı değil; bir istismara ses, bilinç, vicdan, hassasiyet, birikim gibi şeyler var. Okuyup öyle uğrasanız belki mantıklı bi’ yorum yapabilirsiniz.
1 next answer
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.