Gönderi

Şota Rustaveli, Gürcü edebiyatının klasik dönemi olan 12. yüzyıl­da dünyaya geldi. Yunanistan'da eğitim gören Rustaveli, Tiflis'e döndükten sonra tutkuyla bağlı olduğu meşhur Kraliçe Tama­ra'nın hazinedarı olarak görev yaptı. Homeros, Platon ve İranlı mutasavvıflar üzerine çalışmalar yapmış parlak bir alimdi ancak Kraliçe'ye bir türlü açılamadı. Sonunda saraydan ayrılan Rusta­veli, son günlerini Kudüs'te bir manastırda geçirdi. 18. yüzyılda Gürcü Metropolit Timofei, Gürcistan kralları tarafından kurulan Kutsal Haç Kilisesi'nde Rustaveli'nin portresini ve mezarını buldu. Gürcistan' daki keşiş alim ve şair geleneği çok eskilere dayanıyor­du. Ortaçağ Gürcü prensleri, edebiyat ve din konularında olduk­ça tutkuluydu. Müslüman Kral Jesse'nin oğlu Katolikos Anton, Gürcüce dilbilgisi kitabı yazdı ve Aristoteles'in eserlerini çevirdi. Moskova'ya giden Kral VI. Vahtang'ın oğlu Vakhoucht burada Gürcüce İncil bastırdı. 17. yüzyılda Roma ve Paris'i ziyaret eden Prens Orbelyani ya da Saba Sulkhan Kardeş, XIV. Louis tarafın­dan kabul edildi ve La Fontaine ile tanıştı. 1083 yılında iki keşiş prens Gürcistan'dan yola çıktı. Yürüyerek Bulgaristan'a varan Vakuryani kardeşler, burada ülkenin ücra bir köşesine yapılmış gizemli Baçkovski Manastırı'yla karşılaştı. Ormanlarla kaplı tepelerin ve kayalıkların altında coşkun bir ır­mağın kenarına yapılan bu manastır, ağır ve münzevi havasıyla Kafkasya'yı hatırlatıyor. Zaten Bulgaristan yapı, arazi ve müzik bakımından Kafkasya esintileriyle dolu. Uzun süren mücadele­nin sonunda Şamil teslim olduktan sonra çok sayıda Kafkasyalı Bulgaristan'a sığındı. Rus işgalinden önce halk Kafkasya'yı terk etmeye başlayınca Bulgaristan'ın Türk yöneticileri, gelenleri bu bölgedeki tepelere yerleştirdi. Bugün hala yer yer Müslüman aşi­retlere rastlamak mümkün.
·
1 plus 1
·
29 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.