Gönderi

"Yahu, Türk, İslâm'ı kabul etmekle neler kazanmış! Ben Türkçeyi bilmem, fakat zannederim ki, İslâm'ı kabul etmeden önce, Türk lisanında bu ahengi verecek, uzun heceler yoktu... Bu nâmütenâhîliklere ait fikirleri ifade etmek için gereken dil zenginliği, nasıl tekâmül edip bu kadar genişlik ve derinlik kazanabildi?" Onun bu sualine İbrahim Bey'in cevabı şahane oldu ve herkesi hayrette bıraktı: Efendiler, Selçuklu'yla tekâmüle başlayan ve Osmanlıyla devam eden, Türkün ilmî ve edebî san'at dili o hâle gelmiştir ki, Arapçadan ve Farsçadan zengin olmuştur, dersem; şaşmayın! Niçin? Çünkü Arapça ve Farsçada yalnız Arapça, Farsça kelimeler var. Halbuki Türkçe, bu iki lisanın en güzel, en ahenkli ve en lüzumlu kelimelerini almış; üç dilin en güzel kelimeleri ile, güzeller güzeli, ahenkli bir lisan teşkil etmiştir. Türk şairleri de bu sayede, kelime ve kafiye zenginliğine kavuşmuşlardır. Arap şairleri gibi Türk şairleri de hiç yorulmadan yüz, yüz elli beyitlik kasideler yazarlar... Divan edebiyatı, öyle güzel bir terkip ile en yüksek edebiyat şahikasına erişmiştir...
Sayfa 314Kitabı okudu
·
188 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.