Gönderi

Türkiye'de kadın hakları deyince ilk akla gelen kadınlardan biri Nezihe Muhiddin'dir (Tepedelengil). 1923 yılında, Cumhuriyet Halk Fırkası kurulmadan evvel 13 kadınla beraber kurdukları "Kadın Halk Fırkası", Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk siyasi partisidir. Her ne kadar valilik tarafından reddedilmiş olsa da bu, Nezihe Muhiddin'i yıldırmamış, kadınlara seçme ve seçilme hakkını kazanmak için yıllarca didinmiştir. "Maksadımız kadını yalnız hayırkâr bir kadın bırakmak değildir. Ona bir vatandaşa ait bütün vazife ve hakları da vermektir" demiştir. Ülkemizdeki kadınlar, Emmeline Pankhurst benzeri akranları gibi, seçme ve seçilmenin en önemli mevzulardan biri olduğunu düşünüyorlardı. Mustafa Kemal de 1923'ten itibaren pek çok mitingde kadın meselesine değiniyor ama Meclis'in ve halkın bu konuda hazır olmadığını da biliyordu. Nitekim, 1921 yılında kadın ve erkek öğretmenleri bir kongrede bir araya getiren zamanın Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver bu eşitlikçi tavrı yüzünden istifaya zorlanmıştı. 1924 yılında anayasanın onuncu ve on birinci maddelerinde "kadın" ve "erkek" ayrımının yapılmamış olması büyük sorun teşkil etmiş, sonunda metne "18 yaşını bitiren her Türk'ün milletvekili seçimlerine katılabileceği" ve "30 yaşını bitiren her Türk'ün milletvekili seçilebileceği" "her erkek Türk" ibareleri yerleştirilerek onandı. 1920'lerin başlarında Meclis'te Bursa Vekili Emin Erkul ve Tunalı Hilmi Bey gibi mebuslar, kadınların seçme ve seçilme hakkını telaffuz etmek bir tarafa, kadınların muayene edilme hakkından bile bahsedince fiziksel ve sözel şiddete maruz kalıyor, parlamentoda ciddi arbedeler yaşanıyordu. Buna mukabil, Mustafa Kemal röportajlarında ve konuşmalarında kadınların toplumda oynadığı önemli rolü, Kurtuluş Savaşı'ndaki fedakârlıklarından dem vurarak zemini hazırlamaktaydı. 1923'te Söylev ve Demeçleri'nde, "Şuna inanmak gerekir ki, yeryüzünde gördüğümüz her şey kadınlarca yapılmıştır… Bir topluluk onu oluşturanlardan yalnız birinin çağdaş gereksinmelerinin kazanılması ile yetinirse, o topluluk yarıdan çok güçsüzlük içinde kalır… Kadınlarımız da bilgin olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar toplumsal yaşamda erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekcisi olacaktır…" diye yazarak 10 yıl sonra olacakları, okuma-yazma oranındaki müthiş yükselişi ve seçme/seçilme hakkının çıkartılmasının kaçınılmaz olduğunu elbet biliyordu. Aynı yıl 31 Ocak 1923'te İzmir mitinginde yaptığı konuşma ile Mustafa Kemal, Meclis'te dört kadınla evlilik kanun teklifinde bulunan, kadınları savunan vekillere "kızıl" yaftası yapıştıran vekillerinin inadına, kadın eşitliğini savunuyordu: "Bir toplum, cinsinden yalnız birinin zamanın gereklerini kazanmasıyla yetinirse o toplum yarıdan fazla eksiklik içinde kalır. Bir millet gelişmek ve medenileşmek isterse özellikle bu noktayı temel olarak kabul etmek mecburiyetindedir. Bizim toplumumuzun başarısızlığının nedeni, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve kusurdan doğmaktadır… Bundan dolayı bizim toplumumuz için ilim ve fen gerekli ise bunları aynı derecede hem erkek hem de kadınlarımızın kazanmaları gerekir… Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya karar vermiştir. Bugünün gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız da bilgin ve ilme açık olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğrenim derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır." Böylece çok geçmeden, bir yıl sonra, 1924 yılında "Tevhid-i Tedrisat Kanunu" çıkartılarak medreseler kaldırılmış, herkes için laik, bilime dayalı milli bir eğitim programına geçilmiştir. Burada altı çizilecek kelime "herkestir." Yüzyıllar boyunca eğitimden mahrum bırakılmış olan kadınlar için eğitime erişim engeli fiilen kaldırılmıştır. Bu yıllarda cumhuriyetimizde üniversiteler ilk kadın mezunlarını vermeye başlamıştır. Remziye Hisar Darülfünun'da kimya okumuş, ardından Madame Curie'nin yanında yüksek öğrenimini tamamlamıştır. Daha sonra Anıtkabir'in baş mühendisi olup yapıyı tamamlayacak olan Sabiha Rıfat, 1927 yılında Yüksek Mühendis Mektebi'ne kaydolan iki kadın öğrenciden biridir. Aynı zamanda ilk kadın voleybolcularımızdan Sabiha Rifat, Fenerbahçe, 1929 yılında şampiyon olduğunda, erkekler voleybol takımının kaptanlığını üstlenmiştir. İlk kadın klinik profesörümüz Müfide Küley, ilk kadın astrofizikçilerimizden Hatice Nüzhet Gökdoğan ve daha nice kıymetimiz, bu yıllarda üniversitelere yazılan, devlet bursu ile kıvılcım misali yurtdışına gidip bir meşale olarak gelen kadınlardır. Onlarca değerimiz, müthiş bir idealizm ile ilk defa edinmeye hak kazandıkları teorik eğitimi pratiğe geçirmiş, kendilerinden sonra gelen nesilleri yetiştirmiş, cumhuriyetin temellerini güçlendirmişti.
Sayfa 94 - Atlas Tarih DergisiKitabı okudu
·
97 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.