Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

216 syf.
4/10 puan verdi
·
13 günde okudu
Edebilik ve Aziz Saf Varlıklar
Öncelikle kitap hakkında çok bir beklentim yoktu. Beklentilerimden iyi yanları da vardı oldukça kötü yanları da, ama genel olarak kötü diyebilirim. Sevmeyen birçok kişi bu romanın bir bilimkurgu eseri olmadığını söylemiş ama her şeye rağmen Kadınlar Ülkesi bir bilimkurgu, ütopya türünde bir eser. En kötü yanını yazar Vandyck adlı ana karakterin ağzından söylüyor zaten: “Konu kadınlar oldu mu betimlemeler kifayetsiz kalır çünkü, gerçi benim de betimlemede iyi olduğum söylenemez zaten.” Kitap hiçbir şekilde edebi bir değer taşımıyor. Biz de de tanzimat edebiyatında betimlemelerin ve karakterin iç dünyasının genellikle arka planda kalması sıkça rastlanan bir durum ama o yazarlar bunu kasıtlı olarak yapmışlar ve olay örgüsünü ön planda tutmak istemişlerdi, yine de onların bu tutumları edebiyat dünyasında çeşitli tartışmalara yol açmış ve birçokları bunu kusur addetmişti. Kitapta edebî bir anlayış yokken olay örgüsü de oldukça durağan ve sıkıcı. Bu da ilk cümleye getiriyor konuyu “kadınlar hakkındaki betimlemeler kifayetsizdir” Sürekli olarak bu ülkenin kadınlarının ne kadar mükemmel olduklarını, ne tür bir melek olduklarını, ataerkil topluluğun ne kadar ilkel olduğunu anlatıp anlatıp durmuş. Dünyayı kurgusal hikayelerle ve çatışmalarla değil resmen öğretmen ve öğrenci diyaloglarıyla anlatmış ve her ne kadar ilginç konulara değinmeye çalışsa da bu kurgu oldukça başarısız olmuş. Yine de baktığımızda bu kadar mükemmel bir toplumda farklı bir kurgu olması zor çünkü kıyas edilebilecek bir olay yok ve kadınların ülkesi adeta her türlü insani özelliklerden uzak monoton robotlardan oluşuyor ve bu durum üç erkek her ne kadar birbirinden farklı olsa da merak uyandırıcı bir kurgunun biraz önüne geçiyor. İyi ve kötü yalnızca münakaşa ile kıyaslandığından ve ortada bir macera kalmadığından oradaki karakterler gibi sıkılıyorsunuz. Bundan yıllar sonra Theodore Sturgeon tarafından söylenen ve bilimkurgunhn çok önemli bir kriteri hâline gelen "İyi bilimkurgu iyi edebiyattır" sözüyle baktığımızda "Kadınlar Ülkesi" kesinlikle sınıfta kalmaktadır. Fikirleri her ne kadar da hayalperest olsa kitabın 1915 yılında tamamlandığı düşünüldüğünde fikirlerinin dönemine göre başarılı olduğu ve kadınların oy bile kullanamadığı bir dönemde bir kadın olarak kitap yazmasınından dolayı bile kendisinin oldukça azimli ve cesur olduğu söylenebilir. Feminizm anlayışına gelecek olursak açıkçası ideal kadın kurgusunu açıkça sevdim. Günümüz feministlerinin çoğununsa bu anlayışı yereceğine gayet eminim. Her ne kadar mümkün olmasa da bu dünyadaki kadınlar oldukça azimli, iradeleri güçlü, vücutları güçlü, toplumlarını bilgiye ve yaşamlarını çocuklarına adamışlar ve bu şekilde toplumsal bilinçleri inanılmaz gelişmiş. Tabii bunda 2000 yıl önce yaşadıkları büyük sorunlar oldukça etkili olmuş. Sadece bu şekilde hayatta kalabileceklerinden dolayı bu şekilde aralarında bir seçilim baskısı oluşmuş. Her kadının şefkatle bütün çocuklara annelik yapma anlayışları ise pratikte harika ve bir o kadar da kulağa imkansız geliyor. Yazar doğurganlığı kadın için en önemli unsur haline getiriyorken ve ideal toplumunun kadınlarını aşırı toplumsal kurgulamışken günümüzde ise feministler daha bireysel bir anlayış ile birlikte doğurganlığın veya azmin önemsiz olduğunu başarı ve güçlü kadın anlayışının değişebileceğini, kürtajın kadının bir hakkı olduğunu ve doğurmamanın kadınlığa zarar vermediğini savunuyorlar. Bu konudaki tartışma artık diğer okuyuculara kalmış. Her ne kadar erkekler olmasa da kadınlar da insanlar ve her halükarda haset, dedikodu, fesatlık, düşmanlık, yüksek ego gibi sorunlar bu toplumda olacaktır. Dış dünyadan soyutlanmış bu üstün zekalı ve üstün ahlaklı kadın topluluğunun aksine hemen yakında bulunan dış dünyadan kopuk ataerkil kabilelerin vahşi ve ilkel olması da bize tüm dünya bu şekilde kadınlardan oluşsaydı daha neler neler yaparlardı mesajını veriyor. Oysa kadınların hükmedilmesi gerektiğini savunan ve gerçek dünyada kadınlarla ilişkilerinde çok başarılı olan Terry akıllara şu soruyu getiriyor: Kadınlar gerçekten bütün bunları ve özgürlüğü istiyor mu? Birçok kadın bunları istemediği sürece düzenin değişmesi de elbette beklenemez. Kızların önemli bir kısmının genellikle ne tür erkeklerden hoşlandığını ve sonrasında neler yaşadığı herkesin mâlumu. Yine de Thomas More'un Ütopya'sını okumadan buradaki düşüncelerimin eksik kalacağını düşünüyorum. Ütopyalarda ne kadar mantık aranmalı sorusu da önemli çünkü. Kitabı Dede Korkut hikayeleriyle de kıyaslayacak önemli kısımlar buldum ama artık oraya değinmeyeceğim. Erkekler olmasa kadınlar için suç oluşturacak kıskançlık gibi düşünceler oluşmazdı fikrini savunan yazara karşı Mars Yıllıkları'ndan şu sözle cevap veriyor ve amip olsaydık en üstün melek olurmuşuz diyorum: "Adem kendi başına günah işlemedi. Havva'yı yanına ekle, baştan çıkarmayı eklemiş olursun. İkinci bir adam daha ekle, zinayı olası kılarsın. Cinsellik ve insanla birlikte günahı da eklersin. Eğer insan zararsız olsaydı, elleriyle boğamazdı. Bu türden bir günah olmazdı. İnsana kolları ekleyince, yeni şiddet olasılıkları da eklersin. Amipler günah işleyemezler, çünkü bölünerek çoğalırlar. Birbirlerini öldürmezler, başkasının karısına göz dikmezler. Amiplere de cinsiyeti ekle, kollar ve bacaklar ekle, cinayet ve zinayla karşılaşırsın. Bir uzuv, ya da kişi ekleyip çıkarmakla, olası kötülükleri de ekler ya da çıkarırsın. Mars üzerinde ya bizim aklımıza sığmayan beş yeni duyu, organlar ve göze görünmeyen uzuvlar varsa o zaman beş de yeni günah olmaz mı?" —Mars Yıllıkları, Ray Bradbury
Kadınlar Ülkesi
Kadınlar ÜlkesiCharlotte Perkins Gilman · İthaki Yayınları · 201812bin okunma
57 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.