Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

48 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
2 saatte okudu
“Gümüş ipliğin” koptuğu an
Ilık bir su havuzunda yüzer gibi sakin sakin Kundera’nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’ni okurken bu ince kitapla Kundera yolculuğuma minik bir ara vermek istedim. Tam da, 1968’deki Prag’daki ayaklanmaların Sovyetlerin askeri müdahalesiyle bastırılması sonucu aydınların ülkeyi terk etmek zorunda kaldığı kısımdaydım.
Agota Kristof
Agota Kristof
’un kitabına başladığımda yine kendimi 20. Yy’ın Avrupa’ındaki iki bloklu dünyanın karmaşası içinde buldum, beklemiyordum. Kitabın daha ortasına bile gelmeden ağır bir “şey” oturdu içime, işte adını bile koyamıyorum. Hani öyle ağır ki; uzaya düşse kara delik oluşturur ama içim taşıdı onu. Savaş sonrası yoksulluk, politik baskı, işgal altında olan bir ülkede yaşamak, göçmenlik, sığınmacılık, entegrasyon sürecinin bir mültecide yarattığı ve belki hiç kapanmayacak yaralar… Yazar sığdırabildiği kadar çok şey sığdırmış bu 40 sayfaya. Nefesim kesildi. Cümleleri bu denli keskin ve yakıcı kılan elbete yaşanmışlıkların ağır oluşudur, hep söylerim bunu. Ve tam da bu yüzden bir yanım iyi bir yazar olmaktan korkar hep ve zaman zaman defterime şunu yazarım; “ben yazar değil mutlu olmak istiyorum”. Çocukluk anıları ile başlamış yazar. Babasının Macaristan’daki küçük bir köyde öğretmenlik yaparken ki zamanlardan başlamış anlatmaya. Köy okulu, lojman, okulun bahçesi ve okul binasının penceresinden görülen annesinin sebze bahçesi öyle güzel canlandı ki gözümde; daha ben okula bile başlamadan var olan, hayal meyal hatırladığım, sonradan kaldırılan kasaba lojmanına gittim sandım bir an. Bu kısmı çocukluğuma dokundu ve çok duygulandım. Ülkedeki karışıklıklar sonucu ailesinin yaşadığı dağılma iç acıtacak cinsten. Ve asıl yürek burkan kısım ise küçük bebeği ile doğup büyüdüğü ülkeyi terk edip başka bir ülkeye sığınmak durumunda kalması. Sığındığı ülkeyi, tam anlamı ile entegre olana kadar aşılması gereken bir çöl olarak ifade ediyor. Ülkemde kalsaydım belki daha fakir ama daha az yalnız ve en azından mutlu olurdum diyor. Bir göçmenin hislerini anlamam mümkün değil belki ama uzun yıllar doğduğun topraklardan uzakta olmanın insanda yarattığı “ait olamama” duygusunu çok iyi biliyorum. Bu öykünün içimi delip geçmesi bir yana, yakın avrupa tarihi üzerine ne kadar bilgisiz olduğumu görmek beni üzdü. Roma tarihini, Ortadoğu ve Osmanlı tarihini hallaç pamuğu gibi atarken 20. Yy’ın bilhassa doğu Avrupa tarihini nasıl da görmezden gelmişim. Dedim ki kendime, şimdi savaş sonrası Doğu Avrupa’sına mercek tutma zamanı. Gene minicik hacimli bir kitap büyük bir fırtına başlattı hayatımda. Gene “acaba okumasaydım nasıl bir hayatım olurdu?” dediğim bir eseri kendime kattım.
Agota Kristof
Agota Kristof
! Seni tanımak öyle güzel bir duygu ki, kelimelere dökemiyorum.
Okumaz Yazmaz
Okumaz YazmazAgota Kristof · Can Yayınları · 20231,112 okunma
·
55 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.