Gönderi

Doğu halklarının kendi kendini geliştirme kapasitesi göz önüne alındığında, Batılı bir uygarlaştırma misyonunun katalitik tetikleyiciliğine ihtiyaç yoktur. Daha da önemlisi, Smith ve Kant, kalkınmanın sadece Doğu toplumları tarafından üstlenileceği konusunda değil, aynı zamanda üstlenilmesi gerektiği konusunda da açıktı. Dolayısıyla, kültürel çoğulculuğu benimsemek bir yana, Avrupa merkezci bir kültürel tekçiliği benimsemişler ve ortaya çıkan küresel karşılıklı bağımlılık koşulları altında modern öncesi, barbar ve vahşi Avrupa dışı toplumların varlığını hem mantıksız hem de tahammül edilemez olarak görmüşlerdir (yine de Kant'ın Avrupa dışı toplumlara karşı tahammülsüzlüğü Smith'inkinden çok daha belirgindi). Bu durum, onları, Avrupalı olmayan toplumlar bağlamında "kalkınma gerekliliğini" öngörmeye ve böylece gayriresmî bir hiyerarşik dünya siyaseti anlayışı ve buna bağlı olarak da kademeli egemenliklerden oluşan bir deyim ya da basamaklı ölçek inşa etmeye yöneltmiştir. Yani Avrupalı devletler tam bir egemenlik anlayışına sahip olmalıyken, Avrupalı olmayan yönetimler, kültürel özerkliklerinden feragat etmeleri ve Avrupalı olmaları gerektiği için "nitelikli egemenlik" ile ödüllendirilmeliydi. Bu şekilde idealize edilmiş bir Avrupa dünya siyaseti anlayışı inşa ettiler. Çoğu postkolonyalist bunda emperyalist bir duruş görse de, ben hem Kant'ın hem de Smith'in pozisyonlarının paternalist bir bakış açısından ziyade anti paternalist bir bakış açısıyla uyumlu olduğunu iddia edeceğim.
Sayfa 61 - Nobel Akademik Yayıncılık, 2023.Kitabı okudu
·
9 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.