Gönderi

20. yüzyıl Almanya ve Avrupa'nın diğer bölgelerinde, Ermenistan, Ukrayna, Rwanda, Kamboçya, Bosna, Sudan ve diğer yerlerde birçok felakete ve soykırıma sahne olmuştur. Dolayısıyla insanoğlunun önüne çıkan en önemli sorulardan birisi itaatin nerede bitip kişisel sorumluluğun nerede başladığıdır. Hannah Arendt (1965) özellikle Yahudi Soykırımı'nın nedenlerini anlamaya çalışan filozoflardan biridir. Hitler'in Nazi rejimi nasıl olup da 6 milyon Avrupalı Yahudi'nin öldürülmesini sağlayabilmiştir? Arendt'e göre soykırımda yer alan insanlar ne sadist ne de psikopattı; masum insanları katletmekten zevk almıyorlardı, onlar yalnızca güçlü ve karmaşık sosyal baskılara boyun eğen, sıradan vatandaşlardı. Arendt, Yahudilerin ölüm kamplarına taşınmasından sorumlu Nazi subayı Adolf Eichmann'ın davasını incelemiş ve onun söz edildiği gibi bir canavar olmadığı, yalnızca emirleri sorgulamadan yerine getiren diğer bürokratlar gibi sıradan bir bürokrat olduğu sonucuna ulaşmıştı (Miller, 1995). Eichmann'ın -ya da My Lai'deki askerlerin, Kamboçya'daki Kızıl Kimerlerin, Bosna'daki Sırpların işlediği suçların affedilmesi gerektiğini söylemeye çalışmıyoruz. Bütün bu davranışları delilik deyip geçiştirmenin işin kolayına kaçmak olacağını söylemek istiyoruz. Bu davranışları, sıra dışı bir sosyal etkiye maruz kalmış sıradan insanların eylemleri olarak görmek daha verimli -ve tabii ki daha korkutucu- olacaktır.
Sayfa 474Kitabı okudu
·
2 artı 1'leme
·
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.