Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ünlü Arap coğrafyacı Mesudi 10. yüzyılda Müslümanların o dönemde Avrupa'ya verdiği adla "Urufa" halkları için şunları belirtmişti: "Onlarda sıcak tabiattan hiç eser yoktur; vücutları iri yarı, mizaçları kaba, davranışla­rı haşin, anlayışları kıt ve dilleri ağırdır. (. .. ) Kuzeye doğru gidildikçe daha ahmak, kaba ve yabani oluyorlar." Kuşak olarak ondan biraz sonra gelen meslektaşı ve Endülüs kenti Tuleyde'nin kadısı Said ibn Ahmed'in edin­diği izlenim çok daha iyi değildi. Büyük İslam uzmanı Bernard Lewis'in aktardığına göre, İbn Ahmed 1068'de, yani Hastings muharebesinden iki yıl sonra yazdığı Arapça bir kitapta kavimleri kategorilere ayırırken, bil­giye en çok katkıda bulunmuş sekiz kavmi saymaktaydı - bunlar arasın­ da Hintliler, Persler, Yunanlılar, Mısırlılar ve haliyle Araplar vardı. Buna karşılık, "maharetlerde inkişaf etmemiş" Kuzey Avrupalıların "insandan ziyade hayvan gibi oldukları, ( ... ) feraset inceliğinden ve zeka berraklığın­dan mahrum oldukları" saptamasında bulunmaktaydı...Peki, ne olmuştu? "Batı" niçin öne geçmişti? İbn Ahmed'in Avrupalı­lara ilişkin nitelendirmesiyle bu "soğuk", "kaba" ve "kayıtsız" insanların hangi özelliklerindeki tersine dönüşle, bugün kendimize yakıştırdığımız üzere Batı'nın zenginlik, teknolojik ilerleme, dinsel ve siyasal özgürlük­ler açısından dünyaya tartışmasız öncülük ettiği koşullar ortaya çıkmış­tı?
Sayfa 459 - Yapı Kredi Yayınları.
·
129 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.