Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yarım kalan hikayem ..
Bugün , garip bir şekilde ilkokuldaki okuma fişlerinin kokusu geldi burnuma bununla birlikte ilkokul öğretmenim ve masasının altına girip bacağını dişlemem... Akşam saatleriydi , mevsim kış olduğundan hava da erken kararmıştı , öğretmenin bacağını ısırıp kaçtım okul okumak istemiyorum diye -hâlâ o fikrimi savunuyorum her ne kadar geç olsa da.. İlkokul öğretmeni işte, o yaşta bir çocuğa bu davranışından ötürü ceza vermezdi tabi ki. Ben "amaaaaaaaaan" diyip açtım beslenme çantasını daha fermuarı çevirir çevirmez o hepimizin bildiği meşhur kokuyu aldım , biraz çantanın , biraz içindekilerin... En alttan önce ıslanıp sonra kurumuş pecetenin yapıştığı mandalinayı aldım . Yiyerek eve giderim sandım ama yiyemeyeyim diye özel üretime sahip bu mandalinayı yaratan tanrım bana da tırnak vermemişti . Belki de vermişti de annem kesmişti çok hatırlayamıyorum . Okulun dönüş yolu yokuş aşağı olduğundan bir türlü yiyemedigim mandalinayı olduğu gibi fırlattım atabildigim en uzağa , attım atmasına da daha havadayken pişmanlığını yaşamaya başlamıştım bile. İnsan düşünüyor işte 7 yaşında Haydar isminde çocuk mu olur diye, oluyormuş bizim okulda vardı çünkü , üstelik aynı sınıftaydık. Bende ki de şans ya, mandalina bin kişilik okulda gidip Haydarin çantasına carpmıştı. Kaçma oğlum dedim kendi kendime nerden bilecek ki haydar o mandalinayı ona senin attığını , yoldaki yüzlerce öğrenci Meksika dalgası şeklinde dönüp bana bakmasaydi tabi . Bilir ya da hatırlarsınız o arada jantiyiz, mavi önlük beyaz yaka altına sen misin akşam karanlığında ışıklı spor ayakkabı giyen. Lan iyi tamam kaçıyoruz da şu sırtımdaki çanta ve elimdeki beslenme çantasınin içinde sanki trambolin var gibi zipliyor icindekiler, Ayrıca ayyakkabı ışıkları dibimde beni ele veriyor işin daha da kötüsü haydar çok hızlı koşuyor zalım. Haydarin nefesini ensemde hissettiğimde artık çok geçti .Gerisini hatırlamıyorum ya da anlatmak istemiyorum . Eve gittiğimde müzik setimiz vardı o zamanlar içeri girdim İbrahim Tatlıses " ortalık karıştı düzen bozuldu, yetiş ya Muhammed" diyince düzene isyan ettim ve intikam almalıydım , bunu farkettim. Dayaktan kızarmış ve buz gibi olmuş kulaklarımı ellerimle kapatıp kapatıp açıyorum ısınsın diye . Zaten öğretmenin bacağını dişleme haberim eve gelmemişti nasıl gelecekti ki , dayak yerken bile bunu düşünüyordum. Haydar yüzünden bı de anne cekistirmesi yaşadık evde "bu ne hal" diye diye söylendi bizim fıstık . Neyse sobanın başına geçince " ne geldiyse başıma mandalinadan geldi " diye düşünerek çok fazla mandalina yemişim kabuğunun sobada yaptığı koku ne kadar içimi yumuşatsa da Haydarı dovmeliydim. Az önce tuvalete gittiğimde vıcık vıcık olan terlige çorapla basmamın intikamını bile Haydardan almalıydım .Helin duymasa bari şu dayağı...Helin, ilk aşkım,arkadaşım, komşu kızım, ilk kırığım, ama lafın gelişi o arkadaşlık, yoksa kızın benden haberi bile yok .Babamın kucağında yatağıma taşındığımı hatırlıyorum en son. Sabah uyandığımda ilk iş şu lanet ayakkabılardan kurtulmaktı . Öğlene kadar da okul yok zaten . Ama sobalı ev bilen bilir gel de çık şu yataktan . Oturma odası hariç her yer buz gibidir. Bir de ödev vermiş bacağını dişledigim ki hiç uğraşamam. Yıkanmış yedek önlük ve artık beni ele vermeyecek farklı bı ayakkabıyla okula gittim . Henüz sabahçılar dagilmamışken arkadaşlarla buluştum , Engin diye bir arkadaşım vardı 8-10 kuzen beraber takilirlardi hemen hemen aynı yaşlarda hepsi. Dayak yemişim ama kaçarak yediğim için gözden uzak oldu ve pek duyulmamış .Enginle konuştuk Haydarı dövecez . 7 yaşında karateye gidiyor ya bizim Engin , aldım bunu ve bir arkadaşını yanıma son ders arasında , okuldaki çeşmenin arkasında haydarı kıstırdık , ben Engin ve adını Yahya diye hatırladığım kuzeni. Haydarla birbirimizin önlükteki beyaz yakasını yırtmak için harekete geçmişken Engin de saldırdı , fakat bu Haydarın arkadaşları mezarlıkta insanlara dadanan çocuklar kadar hızlı toplanabiliyorlarmis bir araya .Dün tek yediğim dayağı bugün üç kişi toplu olarak tekrar yedik.. Yirmi yıl sonra bugün o bacağını dişledigim ögretmenimle karşılaştım tabi ki tekrar bacağını dişlemedim ama onunla karşılaşmam bu anılarımı hatırlattı . Anlaşılan Haydar sayesinde bu kışı sıcak geçirecektim. Yediğim dayakların , yüzüme ,kulağıma hatta tüm vücuduma sıcaklık yönünden faydası çoktu, yine de Haydar alışkanlık haline getirmese bari şu dayak işini diyip , dövüşmek için çeşmenin kenarına atmış olduğum sırt çantasını alıp sırtıma geçirdim , onun verdiği ağırlıkla birlikte , yakası yırtılmış mavi önlüğümün, ön cebinde, şekilli halde katlanmis ama kirli olması sebebiyle hiçbir zaman tam anlamıyla birbirinden ayrılıp açılmayan âdeta bir pavyon sanatçısı edâsı veren mendilimi çıkarıp üstümü başımı temizledim ve o günde okuldan hiçbir şey anlamadan evin yolunu tuttum . Okulun ilk günü hani o uzun ve hafiften karanlık okul koridorlarında sınıfımizi bulmak için heyecanla kalabalık arasında tek tek tabela arardık ya , o umutla Haydardan intikam almanın yollarını aradım. Ama kafam, öğretmenin sınıfa girdiği anda , öğrencilerin düzensiz şekilde , hiç senkronize olamayan ayağa kalkışları ve saaaaağ oooooolun öğretmeeeenim diyişleri gibi . Sevdiğimiz yıllardı , doksanlarda yaşayan her çocuğun özel olduğunu düşündüren yıllar , çocuk olarak içinde olduğumuz yıllar çok güzeldi belki ama dışarısı ve büyüklerimiz için bunları söylemek zordu . Okul çıkışlarının en güzel aktivitelerinden biri de küçük çapta bir mahalle maçıydı bitiş zamanı ise akşam ezanıydı. Bir kames marka 9 katlı futbol topum vardı ama bu topla oyun oynamak için iki şey olması gerekiyordu , birincisi izin ikincisi ise yürek.. Mahallede top oynamak için top sahibinden izin almak yazılı olmayan bir kuraldı ve bu top çok sert olduğundan ona vurmak, Haydarla okul tuvaletinde başbaşa kalmak kadar yürek isterdi. Günler böyle sürüp giderken , Haydarın tam da o yıllardaki memurlar gibi yaşadığını farkettim üstünde bir devlet asabiyeti bakışı, boyundan büyük önlük ve elbiseler giymesi , evden okula , okuldanda eve gitmek dışında hiçbir faâliyeti olmaması dikkatimi çekmişti , sanırım artık onunla uğraşmayacaktım , baş edemezdim de zaten, onun da Helin gibi ben uğraşmasam hiç benden haberi bile olmazdı. Bu çocukla çok şey yaşadık ama henüz sesini bile duymadım , içine kapanıktı Haydar. Zamanla okula ,arkadaş cevresine , bir de bacağını dişledigim öğretmenime alışmaya başlamıştım . Aslında okulu da seviyordum ama yalnız cuma günleri okul dagılışında istiklal marşı için toplandığımız zamanlarda. Hayır , araya tatil girdiği için değil . Boy sırasına göre dizildigimiz bu marş sırasında Helinle boyumuz aynı olduğundan bir de bizim yan sınıfın öğrencisi olduğu için sıralarımız yanyana dizilirdi bu da benim ona en yakın olabildigim zamandı bu yüzden seviyordum , zaten Helinle de tek ortak yanımız boyumuzun aynı olmasıydı. Babası polis memuruydu Helinin , daha 7 yaşında kayınbaba korkusu çekmeye başlamıştım , istiklal marşı sırasındaki samimiyetimizi saymazsak yaklaşamıyordum bile kıza , sanki "merhaba " desem babası bir şarjörü üstüme boşaltacak gibi çılgın korkular. Her okul çıkışına da kızını arabayla almaya gelir, şöyle bı eve kadar arkasından yürüyüp aşk acısı çekmeme izin vermezdi. Aslında korku da denmezdi buna bir nevi saygı , sevdiğim kızın babası neticede. Öğretmenimin eşinin de spor ve karate hocası olduğunu öğrendim , aklımda bir ampul parladı fakat ampul pek iyi bir fikir değildi ve hiç bir zaman da olmayacaktı sanki. Olsun hayali bile güzeldi , düşünüyorum, çünkü ben bu öğretmene bir şekilde kendimi sevdirmeliyim ama nasıl.. Kadının bacağını dişleyerek açtığım eğitim öğretim yılını sağlıklı bir şekilde ilerletemezdim ama kocasına da ihtiyacım vardı, belki Helinin babasını dövebilirdi benim için ya da en kötüsü bana ders verirse belki Haydar'ı dovebilirdim . Ama uğraşmayacaktım Haydarla , deli yürek edâsıyla kafamda hayalini kurdum, tamam güzeldi ama hayata geciremezdim böylelikle ampulde patladı gitti . Hayallerle hafta sonunu getirdik , akşamı deli yürek havasıyla kapatıp, cumartesi günü sabahın 6 sında "Captain Tsubasa " izlemek için erkenden uyanmıştım . Fakat soba soğudugundan oda da buz gibi olmuştu . Yorganı kaldırıp kumandayı almak büyük bir meziyet sayılırdı , bence bunu herkes beceremezdi hatta kim bilir belki de Haydar bile. Sabah sabah yine aklıma geldi şu çocuk , ilk aşkım olan Helinin aklımdan çıkmaması gerekirken Haydar daha fazla yer edinmiş hayatımda resmen. Yorganı sırtıma geçirdim sadece basım dışarıda bir şekilde altından hiç çıkmadan kumandaya doğru sürüklenmeye başladım . Düşman askerine saldırmak için kamufle olan askerler gibi ilerliyorum , görev ise zorlu hava koşullarında kumandaya ulaşmak.. Görevimi basarıyla tamamlayıp çizgi filmimi actım zaten ilk 5 dakikasını izliyordum . Tsubasa şut çektiğinde ancak bir daha ki cumartesi gol olurdu o şut, bu yüzden topun seyahatini izlemeyip kapatıyordum . Onun topa vuruşu Haydarın bana vuruşunu hatırlattı , ikisi de çok sert Bak yine , çıkmıyor aklımdan bu çocuk. Pazartesi olup okula gittiğimizde, sınıfta öğretmen daha yakından tanışma maksatlı bir şey yapalım dedi ve başladı herkese annen baban ne iş yapıyor diye sormaya , Haydarın sesini ilk o esnada duymuştum . Kimisi için heyecanlı , kimisi için kötü ve kimisi icin de utangaç geçen bir andı. O zaman başlamıştı bile toplumsal sınıf farklılıklarıyla insanları birbirinden ayırmak. Fakat en çok etkilendigim şey ise sıra Haydara geldiğinde aldığımız cevaptı. Öğretmen aynı soruyu Haydara sorduğunda o güne kadar gözümde çok farklı profil çizen Haydar ayağa kalktı ve sağ eliyle sol elinin orta ve yüzük parmağını tutup başını eğdi , incecik ve kısık bir ses tonu ve güzel Türkçesiyle , " benim annem babam yok öğretmenim " dedi . Tam o esnada zil çaldı , bir sürü öğrenci hiç bir şey anlamadan çoktan koşmaya başlamıştı bile kapıya doğru. Belli ki öğretmen yaptığından pişman , ben yapamadıklarımdan , Haydar ise yaşadıklarından...
·
234 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.