Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

192 syf.
8/10 puan verdi
Adsız Mevsim
“Şimdi bile düşüncelerime yuva yapan şu anılar, bir yerlerde düşüp kaybolacak mı...” Yonezu'nun “Umi to Sanshouuo” şarkısında geçen bu sözler aslında Kayıp Eşyalar Hanı ile çok güzel özdeşleşiyor. Şarkıda anılardan her an kaybolabilecek bir nesne gibi bahsedilir. Kahramanımız onu (yani anılarını) her zaman yanında taşır ama bu anıları her hatırlayışında, onları bir yere düşürmekten yani onların unutulmuş nesnelerin dünyasında kendine bir yer edinmesinden korkar. Şarkı bize bu tür bir dünyayı resmediyor. Kayıp Eşyalar Hanı'nda da tıpkı şarkıdaki gibi anılara, manganın adından da anlaşılacağı gibi “eşya” yani bir nesne adı verilmiş. Ve bu hanın misafirleri çok özel. Çünkü hepsinin tek bir arzusu var. Ve sadece bu tek arzuyla tıklatıyorlar hanın kapısını. Hepsi öldükten sonra huzura kavuşamadıkları için bu hanı ziyaret ediyor. Orada kayıp “eşya”larını buluncaya kadar zaman geçiriyor sonra da ait oldukları yere geri dönüyorlar. Bu hanın, yaşamla ölüm arasında bir geçit olduğunu söylemek abartı olmaz. Tıpkı Hancı hanımın unuttuğu kayıp eşyasıyla yaşamla ölüm arasında yer tutan hanın giriş kapısında buluşması gibi... Yine Yonezu'nun şarkısından ilerleyecek olursam tam da burada şarkıya ilham kaynağı olan romandan bahsetmesem olmaz. Masuji Ibuse'nin "Sanshou Uo" romanı da bana göre bu mangayla benzerlik taşıyor. Mangaka'nın bu romanı okuyup okumadığını bilmiyorum ama ben romanda soyut olarak verilmek istenen her türlü mesajı bu mangadaki temayla benzeştirdim. Romanın başkahramanı olan Sansho balığı (Semender), doğduğu mağaradan gitme vakti geldiğinde orayı terk etmek istemez ama zaman geçer ve bir gün orayı terk etmek ister. Ne var ki bedeni, geçen zamanda artık o kadar büyümüştür ki yaşadığı mağaranın çıkışına sığamaz. Bu anlamda Semender ve Hancı hanım birbirine benzer. Çünkü bir kurala göre bir kez Kayıp Eşyalar Hanı'na gelenler kayıp eşyalarını bulmadan geri dönemezler. Hancı hanım tüm geçmişini unutmayı seçerek ve kayıp eşyasını bulmaya istekli olmadığı için tıpkı vakti gelince mağarasından çıkmayı reddeden Semender gibi uzunca bir süre orada sıkışıp kalır. Günlerini yalnızlık ve mutsuzluk içinde geçiren Semendere dönecek olursam yalnızlığından kurtulmak için çaresizce mağaraya atlayan bir kurbağayı tuzağa düşürür. Bir süre iki taraf birbirine karşı hoş olmayan duygular geliştirse de nefret yavaş yavaş azalır ve sonunda uzlaşmaya varıp yakınlaşırlar. Ancak bu süreçte kurbağa çoktan açlık ve susuzluktan ölümün eşiğine gelmiştir bile. Acı bir sonla karşılaşan kurbağanın ruhu sonunda denize döner. (Tıpkı mangadaki Hancı hanımın kayıp eşyasının sonunda yaşayanlar dünyasına geri dönmesi gibi) Kurbağanın kaybıyla bir mağaranın gölgesinde eski yalnızlığına geri dönen Semender, arkadaşının cansız bedenine bakınca ne gibi duygular hissetmiştir? Tabii ki yalnızlık ve bencillik. Mangada seslerinin benzerliği ile vurgulanan bu iki kelimeyi hatırlarsınız. Samoshī (Bencillik)「さもしい」ve Samishī (Yalnızlık) 「淋しい」Tüm hikaye bu aslında. Bencilliğin doğurduğu yalnızlıkla birlikte verilen kararlar... Bu şarkının, romanın ve de manganın bende uyandırdığı duygular daha çok bu kayıpla ve beraberinde getirdiği duygularla ilgili... Hana gelen kişiler çoğunlukla yalnızlıklarının getirdiği bencillik duygusuyla anılarını önemsemez ve belirli anılarını bir yerlerde düşürmekten çekinmezler. Ancak ve ancak bu hana gelip o kaybettikleri anılarına tekrar kavuşunca o anıların değerini anlarlar. Hancı hanım, anılarının verdiği acıdan kurtulmak için onları kaybetmeyi seçmiş bir yerlerde düşürdüğü anısını hatırlamayı seçmediği için de handa sıkışıp kalmıştı ne var ki tıpkı Semenderin kurbağayı kendi bencilliğiyle mağarasına hapsetmesi gibi Hancı hanım da aslında böyle yaparak sadece kendini değil, hatırlamadığı ancak her şeyden çok değer verdiği o kayıp eşyasını da handa yaşamaya mecbur bırakmıştır. Tıpkı "Vedalar da aşkın bir parçasıdır" sözünün yansıması gibi hâlâ yaşayanlar dünyasına ait olmasına rağmen Kayıp Eşyalar Hanı'nın eşiğinden ayrılamayan Matsuura'nın anılarına olan sadakati, aslında kaybettiği aşkını korumak isteyen ve kalbini anılarıyla beslemeye karar veren bir insanın hüzünlü hikayesinin tasviriydi. Özellikle ikisinin vedası, başka bir hikayeyi başlatan türden dokunaklıydı. Ayrıca misafirlerin hana kendi mevsimlerini getirmesi çok şirin bir detaydı. Kimi kış mevsiminden geliyordu kimi sonbahardan kimi de yazdan. Sonunda Hancı hanım ve Matsuura'nın önceki mevsimlere hiç benzemeyen “Adsız bir mevsimde” buluşmaları daha bile güzeldi. İkisinin ayrılığının bir mevsimi yoktu çünkü. “Her misafirin beraberinde farklı bir mevsim getirmesine başta çok şaşırmıştım ama alışınca çok zevkli olmaya başladı. Bu hanın dört mevsimi her misafirin öldüğü mevsime göre belirleniyor...” Uzun zamandır anıları olmayan biriyim. Tıpkı Yonezu'nun şarkısında dediği gibi sanki öncesinde devasa bir cebim vardı ve bir yere kadar da o anılar benimleydi. Onları bir eşya gibi gittiğim her yere götürmüştüm. Ama sonra bir şey oldu. Fark ettiğimde tüm anılarım gitmişti. Ceplerim bomboştu. İnsan anılarını nasıl kaybeder? Dünya üzerinde tüm anıların içine düşüp kaybolduğu bir yer olmalı. Bu yer, Kayıp Eşyalar Hanı... Ve hepimiz bir gün kendi düşürdüğümüz kayıp eşyamızı bulmak için mutlaka oraya misafir olacağız. İncelememi, başında yaptığım gibi yine Yonezu'nun şarkısında geçen sözlerle bitirmek istiyorum. “Şimdi bile aklıma gelen bu anıları, hiçbir yerde düşürmeyeceğim.” Şarkıyı dinlemek isteyenler için ~ youtu.be/ZJd0oz98olk?si=...
Kayıp Eşyalar Hanı 1. Cilt
Kayıp Eşyalar Hanı 1. CiltHozumi · Marmara Çizgi Yayın Dağıtım · 088 okunma
··
76 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.