Bizim İsviçre Sefiri Münir Beyden işitmiştim, demişti ki: “Mektepte iken, bir aralık, İngilizce öğrenmek hevesine düştüm. Elimde o lisana ait alfabe olduğunu gören Ermeni arkadaşlardan biri –ki oldukça İngilizce bilir geçinirdi– o ne Münir, İngilizce okuyorsun? Beyhude zahmete girme… Devam edeceğin iki haftadır. Sonra bıkar atarsın,” dedi. Ben ses çıkarmadım. Mamafih çok zaman geçmeden Ermeni'nin dediği oldu. Bıktım, bırakmak istedim. Şu kadar var ki oğlanın sözü ârıma gittiği için, kendimi sıkarak güç belâ çalıştım, lisanı öğrendim. Üç beş sene sonra, Ermeni'ye Beyoğlu'nda rastgelmiştim, elini sıkarak mükâlemeye İngilizce başladım. O, bir aralık Türkçeye çevirmek istedi; lâkin ben inat ederek boyuna İngilizce söyledim. Ömrümde bir defa olmak üzere, duyduğum neşve-i zafer işte o idi.”