Bir sürelik mecburi bir aradan sonra nihayet kitabın sonunu getirebildim. Açıkçası ekte de belirtildiği gibi yazarın düşünsel yönündeki gel gitler, kitabı distopya veya ütopya kategorisine koyamamak, kitabın albenisini yitirmesine sebep olmuş. Tam anlamıyla bir sarsıcı yön yoktu yani. Yine de tektipleştirilen ve tam bir kast sistemi ile oluşturulan toplum yapısı ilgi çekiciydi. Şişelerde yetiştirilen ve ödevleri telkinle bebekliğinden itibaren dikte edilen bireyler, sınıflarının getirdiği ödevleri sorgusuz yerine getirirler, soma adlı ilaçlarla yapay zevkler yaşarlar ve mutlu hissederler, istedikleri kişiyle seks yaparlar fakat bağlanma ya da aşk yoktur. Çocuk sahibi olmak yoktur. Anne baba kavramı da yoktur. Bireyleri bireyselliklerinden arındırmak için her türlü durum hazırdır yani. Bu akışta kitap rutin seyirde ilerliyor ve bu dünyayı, işleyişini kavrıyoruz. Sonrasında Vahşi'nin sahneye çıkışıyla işe felsefi bir boyut katılmış oluyor. Bu arada karakterlerin isimlerini, tarihteki önemli şahsiyetlerden aldıkları görülüyor. Ford'un ise ünlü otomobil üreticisi Henry Ford'dan geldiğini tahmin etmiştir birçok okuyucu. Bunun yanı sıra denetçi Mond, adını başka bir şahsiyetten almış olsa da, Ford'un bir modeli olan Mondeo'nun bu karaktere ithaf olduğunu yerli yersiz düşünmek istedim :) reklam kısmını geçelim... Mond ile Vahşi'nin felsefi konuşması güzeldi. Vahşi yaşam ile modern diye tabir edebileceğimiz düzen arasında seçim yapmak zorunda olsak hangisini seçer, hangisinin hangi yönünü alırdık, bunun mukayesesini okurken ister istemez yapıyoruz. Okunası kitaplardandı ama hala 1984'ün yerine koyabileceğim kitabı bulamadığımı söyleyebilirim.