Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Dahi Diktatör 9
Kitabı okurken çok fazla not almışım. Nereden bulaştım dedirtecek kadar kötüler. Açmak gerekiyor; unutmayayım istiyorum, buraya bırakayım. Dahi Diktatör’ün dahi olan kısmına ise hiç dokunmadan Atatürk’ün kendi nasihatine uyarak gülüp geçiyorum. Yoksa bu acayip zihinle uzayıp gitmek gerekiyor. Alt okumalar var ki; ikna etmek ve diktatör kelimesinin tarihi anlamının yanına Atatürk’ün askerlikten gelen emir komuta alışkanlığıyla beraber karşınıza nerede ne çıkacağını bilmeden sarmallaşıyorsunuz. Kendimi fazla dallanıp budaklanmadan ‘ne alakası var’, ‘öyle olsa askeri cunta kurardı diyerek’ buradan alıyorum. Marş marş, bir önce okuduğum Lord Kinross’a ait ‘Atatürk’ isimli kitaba gönderiyorum. İki kitap arasında teknik ve ereksel nitelikte örtüşme var. (Bilinçli okuma değil benim için yalnızca tedadüf.) İstikrarlı biçimde sayfalar boyunca inkar mekanizması işletilmiş. İlk kitap yayınlandığı yılların dönemsel özelliği, yazarın yabancı oluşu ve açık şekilde ne yapmaya çalışıldığının görünürlüğü açısından bir noktada anlaşılabilir. Atatürk’ün devrimleri methiye ile anlatılıyor ama sonrasında liberal angajmana sokularak diktatör ilan ediliyordu. Bu kitapta ise demokrasiye ve Atatürk’ün demokratlığına üç koldan saldırılıyor. Nereden ne üretirim de eğip bükerek, zırvalayarak Atatürk’ü diktatör yaparım çabası. Neticede her iki kitap da demokrasiyi ve niteliklerini karartmaya çalışıyor. Bu konu da farklı alanlarda yapılan çok sayıda örnek bulunabilir. Bence en aleni yapılanı, Atatürk sonrası kurulan Demokrat Parti’dir. Üstlendiği değerler ve icraatları demokrasiyle ilgisiz olmasına karşın ismi demokrattır. Üstelik istatistik değişmediyse ki, sanmıyorum, en çok Atatürk heykeli diken partidir. Bu kitapta uygulanan taktikse bunlardan tamamıyla farklı. Atatürk’ün devrimleri, icraatları, düşünceleri deha haline getirilerek anlatılıyor, normal, olağan, felsefi mantık kurulsa bunların sonucunda Atatürk’ün demokrat ilan edilmesi gerekiyor. Fakat Celal Şengör önünüze garip benzerlikler servis ediyor. -------------------------------------------------------------------------- “Peki dikta bunun neresindedir? Bunun için Agatha Christie’nin (1890-1976) polisiye romanlarının meşhur detektifi Hercule Poirot’nun son macerası olan Curtain! Poirot’s Last Case (Perde! Poirot’nun Son İşi: Collins Crime Club tarafından yapılan ilk baskı, 1975) adlı romanından benzetmeler yapayım: ------------- Burada iki benzetme yapmak istiyorum: Birincisi cinayetleri işlemek isteyen adamın bunu kendisi yapmayarak başkalarını ikna ederek yaptırtmasıdır. Bu ikna etme işi, Atatürk’ün yöntemidir, ama Atatürk bu yöntemi iyi işlerde kullanmıştır. Diğer bir benzetme de, bu mükemmel suça (yani cezalandırılması mümkün olmayana) karşı Poirot’nun sonunda, sürekli insan öldüren bir katili ortadan kaldırmak gibi olumlu bir amaçla, toplumun tasvip etmediği bir yöntem kullanmaya, yani suç işlemeye kendisini mecbur hissetmiş olmasıdır. Burada da Atatürk, kendisinin doğru bildiği şeyleri topluma rağmen yapmak zorunda kaldığı için Poirot gibi davranmıştır: Normal şartlarda belki kabul görmeyecek ikna yöntemleri kullanmıştır.” -------------------------------------------------------------------------- Analojilerle düşünmek çok tehlikelidir. Celal Şengör için bu tehlike geçerli değil çünkü o doğru sonuçlara ulaşmak için uğraşmıyor, örnekler aracılığıyla kendi istediği sonucu zorla çıkarıyor. Oysa analoji ile doğru sonuçlara varmak ve doğru yargılar elde etmek için seçilen örneklemin üzerinde en az soruyu barındırması gerekir. Celal Şengör’ün örneklerinin her tarafı soru: Neden bir diktatör seçilmemiş? Seçilmişse tarihi perspektifi de katarak yakın dönemde bolca bulunmasına rağmen, neden Atatürk’ün kendi dönemine yakın tarihlerde hüküm sürmüş bir diktatör seçilmemiş? Neden kurgusal karakter? Cinayetleri işleten adam kim, mesleği ne, asker mi, devlet adamı mı ? Böyle uzayıp gidiyor. Kitapta yapılan bütün benzetmelerin durumu da bu. Analojik değerleri sıfır. --------------------------------------------------------------------------- “Bu ikna etme işi, Atatürk’ün yöntemidir, ama Atatürk bu yöntemi iyi işlerde kullanmıştır.” ---------------------------------------------------------------------------- Kitap boyunca devam eden karartmayı da bu cümlede görüyoruz. Yapılan bütün bu iyi işlerin genel anlamda değerlendirmesi ve tanımlanması yok mu? Bu değerlendirmeye göre Atatürk’ün diktatör olup olmadığına karar vermemiz gerekmiyor mu? Zaten böyle bir uğraşıya girilse demokrasinin tanımı yapılmak zorunda kalınacak. Kitapta bilim sözcüğü o kadar çok geçiyor ki, kendi adıyla bilim ancak bu kadar taşlanabilir. Daha ötesi yoktur sanırım. ---------------------------------------------------------------------------- “4. Gözlemlerle çelişiyorsa varsayımın terk edilmesi 5. Genişlemiş gözlem temeliyle uyumlu yeni bir varsayımın uydurulması” ------------------------------------------------------------------------------- Bu iki madde Bilimsel Yöntem başlığı altında verilen yedi maddeden ikisi. Kitapta Atatürk’ün çok sayıda sözüne yer verilmesine karşın kendi yapıp ettiklerinin anlamı üzerine tek bir sözü dahi yok. Demokrasiye ilişkin sözleri kayıp, Celal Şengör görmemiş, bilmiyor, haberi yok. Sinema kaydı bile vardır. Bunun anlamı nedir? Bilim adamı ve dahi ilan ettiğiniz adamın tezine yer vermemektir. Kendi kendini çürütmek, safsata üretmek, zırvalamak ve soytarılık yapmaktır. Dahi sizden daha iyi, daha doğru, daha mantıklı ve daha bilimsel düşünmüş ve uygulamış olamaz mı? Sonuçta deha sahibi, dahi bu adam, kitap boyu bilimsel hareket ettiğini ispat etmeye çalışıyor, bilim adamı ilan ediyorsunuz. Tez-antitez-sentez yöntemi Celal Şengör tarafından zırvalık diye nitelendiriyor. Bir an için haklı olduğunu var sayalım, diyalektik yöntemi kullanmayarak dışlayalım. Yeni bir yöntem bulup onu denememiz, tezimizin gerçekliği ifade edip etmediğini kontrol etmemiz gerekiyor. Kitapta Celal Şengör’ün uydurduklarını değerlendirebileceğimiz herhangi bir kişinin görüşü, düşüncesi, tezi yok. Kendi başına değerlendirdiğimizde ise eldeki verilerle ortaya zırvalık, bolca safsata çıkıyor. Celal Şengör’ü bıraksanız kendini doğrulayan yeni var sayımlar üreterek sonsuza kadar uydurabilir. Şark kurnazı, şarlatan. Bütün bu çabaların ereği demokrasi ve Atatürk’ün demokratlığını karartarak liberalizmi demokrasi diye yutturmak. Uydurarak yutturmak, bilimsel değil ama bu da bir yöntem. İtiraf etmek gerekiyor bu konuda başarılılar. Celal Şengör kitabın sonlarına doğru da dilinin altından baklayı çıkarıp gelenekle buluşuyor. ------------------------------------------------------------------------------ "Atatürk’e göre özgürlüksüz hiçbir şey olmaz. Herkes yaptığı işte özgür olmalıdır. Ekonomi de özgür olmalıdır. Yani Atatürk’ün ideali aslında liberal bir ekonomidir. Adam Smith’in ekonomisi. Adam Smith’in ekonomisi de Türkiye’de yanlış bilinir. “Laissez faire laissez passer,” yani “Bırakın yapsınlar, bırakın geçsinler.” Ama Adam Smith tam da öyle söylemiyor. Çünkü “Milletlerin Zenginliği” isimli kitabında, mesela, “Eğitimi yüzde yüz özel ellere bırakamazsın, eğitimde muhakkak, tercihen de yüzde elli devlet payı olmalıdır. Çünkü eğitimde bazı hususlar söz konusudur ki, devlet politikası olarak uygulanmak mecburiyetindedir. Bunları özel ellere bırakamazsın” diyor." -------------------------------------------------------------------------------- Atatürk’ün her demokrat gibi özgürlüğe verdiği önem doğru ama sen felsefi düzeyde Atatürk’ün çok gerisindesin. Özgürlük kavramını ya hiç bilmiyor ya da çarpıtıyorsun. Özgürlükle serbestliği birbirine karıştırıyorsun. En hızlı şekilde şöyle ifade edeyim: Bir hayvanı özgür bırakamazsınız, serbest bırakırsınız. Uydurma böyle başlıyor ve devam ediyor. Aslında diyor Celal Şengör Atatürk’ün ideali liberal ekonomidir. Dahi kendini ifade etmeyi becerememiş, devletçilik yerine ferdiyetçilik diyecekmiş de dili sürçmüş. Celal Şengör bize iyilik yaparak dâhiye ifade noktasında yardımda bulunuyor. Bitmiyor, bize bir iyilik daha yapıyor. Çok iyiliksever bir adam şu Celal Şengör. Ülkemizde Adam Smith yanlış anlaşılıyormuş, öyle değil de böyle anlamamız gerekiyormuş. Bu yöntemin uydurma kısmı, seri üretim bu olsa gerek. Yutturma kısmına gelince sizi bilemem tabii belki yutmak istiyorsunuzdur. Ben şu an soytarı ve şarlatan arasındaki farkı düşünüyorum.
·
54 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.