Gönderi

Yaşadığından bile emin değildi zira bir ölü gibi yaşıyordu. Ben hiçbir şeyi olmayan bir adam gibi görünebilirdim. Ama kendimden emindim her şeyden emindim, onun olduğundan daha emindim; hayatımdan, yaklaşmakta olan ölümümden. Evet, elimde bir tek bu vardı benim. Ama hiç değilse bu gerçekliğe tutunuyordum ve bu da beni ayakta tutuyordu. Daha önce haklıydım, şimdi de haklıydım, her zaman haklı olmuştum. Şimdiye kadar böyle yaşamıştım, başka türlü de yaşayabilirdim. Şunu yapmıştım, bunu yapmamıştım. Bir şey yapmamıştım, başka bir şey yapmıştım. Ne fark ederdi? Bütün bu zaman boyunca bu dakikayı ve haklı çıkacağım bu şafak vaktini beklemiştim sanki. Hiç, hiçbir şeyin önemi yoktu; ve ben bunun nedenini biliyordum. O da biliyordu. Sürdüğüm bu saçma hayat boyunca geleceğimin derinlerinden, henüz yaşanmamış yıllardan, karanlık bir soluk bana doğru yükseliyor ve bu soluk geçti yol boyunca yaşadıklarımdan daha gerçek olmayan yıllarda bana sunulan ne varsa hepsini eşitliyordu. Başkalarının ölmesinin, bir anne sevgisinin ne önemi vardı, onun tanrısından, seçilen hayatlardan, yazgılardan bana neydi, değil mi ki beni ve benimle birlikte, onun gibi bana kardeşlerim olduğunu söyleyen milyarlarca ayrıcalıklıyı da tek mukadder ecel gelip bulacaktı. Anlıyor muydu, acaba anlamış mıydı? Herkes ayrıcalıklıydı. Zaten sadece ayrıcalıklılar vardı. Öbürlerini de bir gün mahkum edeceklerdi. Kendisi de, o da mahkum edilecekti. Cinayetle suçlanıp annesinin cenazesinde ağlamadı diye idam edilse ne olurdu ki?
·
24 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.