Sözgelişi İkinci Bayezid bir şiirinde:
*
Değme etrak ne bilsün gam-ı aşkı Adli
Sırr-ı aşk anlamağa haylice idrâk gerek
*
diyerek Türkleri (etrak) yermekten kaçınmamıştır. Atayi de:
*
Ser-efraz itmese ilmin tâcı
Türk'ün asılmak olur mi'raci
*
diyerek Türk'ü küçümsemiştir. Sûzî Çelebi ise:
*
Bıçağ irdi sünüge Türk elinden
Koyunun sorma halin gürk elinden
*
dizeleriyle düşüncesini açıklamıştır. Öte yandan Sünbülzade Vehbi:
*
Fârisiden Arabiden iki şehbâl gerek
Tâ ki pervâz-i bülend eyleye anka-yi sühan
*
diyerek şiirde derin anlam bulmanın ancak Arapça-Farsça ile olabileceği düşüncesini sergilemiştir. Hoca Sadeddin Efendi de bu görüşü benimsemiştir:
*
Bâşına tâc aldı çıkdı ol pelid
İtdi bî-idrak Etrakı mürid
*
dizeleriyle Türk'ün anlayışsız, görüşsüz olduğunu vurgulamıştır. Bu örnekleri istediğimiz gibi çoğaltabiliriz. Oysa bu olumsuz tutumun ne denli tutarsız bir sonuç doğuracağını önceden gören Âşık Paşa:
*
Türk diline kimsene bakmaz idi
Türklere hergiz gönül akmaz idi
Türk dahi bilmez idi bu dilleri
İnce yolı ol ulu menzilleri
*
dizeleriyle sergilemekten kendini alamamıştı. 16. yüzyılın başlarında yaşayan Mesihi bu durumu görerek:
*
Mesihi gökden insan sana yer yok
Yüri var gel Arab'dan ya Acem'den
*
dizeleriyle kanısını açıklamıştır. Türk'ün, Türk dilinin böyle küçümsenmesi, yerilmesi, üzerinde durulmaya değer bir konudur. Bunda İslam dinine girmenin yarattığı eğilim açıklığa kavuşmuştur. Nitekim birçok Türk ozanının Arap kökenli olmakla övündüğünü biliyoruz. Ozanlar, Türkçe yazmanın, şiir düzmenin güçlüğünü, anlamsızlığını söyleyerek Arap-Acem dillerine yönelmekte yarar görmüşlerdir, bunu açıklamakta da bir sakınca olmadığını ileri sürmüşlerdir. Anadolu Türkçesinde, özellikle 13. yüzyılda, Türk diline karşı çıkılmış, Mevlânâ neredeyse yüzaltmışbini aşkın dizesinde hep Farsçayı yeğlemiştir. Onun şiirlerinde geçen Türkçe dizeler bir iki dörtlükten öteye geçmez. Bu durumu gören Karamanoğlu Mehmed Beğ işe elkoyup bütün yönetim kurumlarında Türkçe konuşulmasını, yazılmasını bir buyrultu ile yasallaştırmıştır..'' (Sayfa: XVII-XVIII)
*
İsmet Zeki Eyuboğlu