Gönderi

1837 yılının sonbahar mevsiminde, Çar'ın Gürcü başkenti Tif­lis'e bir devlet ziyareti yapacağı ilan edildi. Bütün şehri aldı bir telaş. Yerel Tsiscari -Şafak- gazetesi, daha yeni kurulmuştu ve aydınlanma yolunda bir dönüm noktası olarak görülüyordu. Gazete, artık sayfalarını yaklaşan ziyarete ayırmaya başladı an­cak Tifüs neticede doğulu bir şehirdi ve haberlerin basılmasına ihtiyaç duyulmuyordu. Daha gazete dağıtıma çıkmadan haber­ler kulaktan kulağa bütün şehre yayılıyordu. Gürcülerin Tbilisi dedikleri eski şehir, yamaçlara kurulmuş bir dizi köy, hisar ve pazardan oluşuyordu. Labirenti andıran yollarının ortasından Kura Nehri akıyordu. Nehrin bir yakasında İranlıların yaptığı Narikala Hisarı ve Ermeni mahallesi, diğer yakasındaysa Tif­lis'in kurucusu Vakhtang Gorgasali'nin yaptırdığı kilise ve ka­lesiyle Gürcü kasabası Avlabar bulunuyordu. Şehrin ortasında idari binaları, tiyatrosu, Soylular Kulübü, bahçeleri, restoranları, parfüm, korse, yelpaze, çocuk eldiveni ve Fransız romanları gibi Batıya has lüksleri bulabileceğiniz dükkanlarıyla yeni inşa edilen Rus (Avrupai) mahallesi yer alıyordu. Kuzeyde, asık suratlı yakı­şıklı delikanlıların aylaklık ettiği Çingene mahallesi vardı. Daha yukardaysa Rus ordu çadırları, yeni inşa edilen kışla ve ahırlar, bir hastane ve kurmay subayların konakladığı binalar yer alıyor­du. Çarlık Rusyasının malı olduğunu göstermek amacıyla hepsi koyu kırmızıya boyanmıştı. Burası oldukça hareketli bir merkez haline gelmişti. Ulaklar vızır vızır gelip gidiyor; General'in odasındaki lamba hiç sönmüyordu. Çar her an Tiflis'e gelebilirdi. Haber, şehrin meydanından İranlı kuyumcuların firuzeleri kiloyla tarttığı Tatar pazarlarına yayıldı. Dev gibi kavun yığınlarının yanında oturan meyve satıcılarına, Ermeni silah ustalarının meşhur altın ve gümüş işlemeli silahla­rını dövdüğü dükkanlara kadar ulaştı. Ağaçlandırılmış geniş yol­lardan geçerek tambur ve ud eşliğinde nağmeler söyleyen kara gözlü, sivri burunlu Gürcü güzellerin oturduğu asmalarla kaplı damlara ve balkonlara kadar vardı. Gürcü aristokratlar, kendilerini Çar ailesine çok yakın hissedi­yordu. Rusya Gürcistan'ı himayesi altındaki bir devlet olarak ka­bul ettiğinden soylu Gürcüler kendilerini Çar'ın manevi evladı olarak görüyordu. Çar'ın bizzat kendilerine göz kulak olduğuna ve iyiliklerini istediğine inanıyorlardı (Herhangi bir entrikaya karışmamaları için Moskova'ya sürülen hanedan mensupları, bu görüşü paylaşmıyordu. Topraklarına el konulmuş, kendilerine verilen tazminat sözü bir türlü hakkıyla yerine getirilmemişti. Gerçi aralarında yüz on odalı köşklerde yaşayanlar da vardı). Daha alt mevkide bulunan ve Rus hükümetine yük ya da sorun teşkil etmeyenler, Çar'ın ziyaretini heyecanla bekliyordu. Sara­yın odak noktasında olmaya hasret kalmışlardı. Bu ziyaret saye­sinde sadece özledikleri ihtişam ve teşrifata kavuşmakla kalma­yacaklar, aynı zamanda Şamil'in hakimiyeti altına girme tehdidi son bulacak ve Müritçilik nihai olarak bastırılacaktı. 1839 yılına gelindiğinde üç Gürcü nesli, St. Petersburg'daki askeri okullarda eğitim almıştı. Kendilerini Ruslardan daha Rus görüyorlardı. Hanedanın himayesi altındaki Gürcü prensler pohpohlanıp şımartılıyordu. Omuzlarında taşıdıkları Çar'ın apoletlerinin köle­lik işareti olduğunu düşünmüyorlardı. Genç kızlar, ya Çariçe'nin Kafkasya' da açtığı okul ve manastırlara gönderiliyor ya da St. Pe­tersburg' daki Smolny Enstitüsü'ne kabul ediliyorlardı. Çariçe Ye­lizaveta tarafından soyluların kızlarının eğitimi için yaptırılan bu saray gibi manastırda, Çariçe'nin gözetimi altında eğitim alıyorlar­dı. Müfredatlarında haftada bir başkentte geziye çıkıp konserlere, askeri geçitlere ve saray etkinliklerine katılmak da vardı. Öğren­ciler, saraya ait kapalı arabalarda yolculuk yapardı. Arabanın ca­mından dışarıya bakan meraklı yüzleri St. Petersburg'da alışıldık manzaralardandı. Kızlardan bazıları Çariçe'nin ya da kendi sarayı olan yaşlı grandüşeslerin yanına nedime olarak görevlendirilir­di. Gürcü prenslere baba şefkati gösteren Çar, hizmetkar ve ya­verlerinden birkaçını onların arasından seçmeye özen gösterirdi. Nihayet Çar Tiflis'e geliyor, işler yoluna girecek, diyordu Gür­cüler. Kafkasya'da Rus nüfuzuna karşı çıkan her şeye düşman kesilmişlerdi. Hristiyan inançlarından dolayı Müslüman aşi­retlerden nefret ediyorlardı. Vahşi eşkıyalar olarak gördükleri Müslümanların yeryüzünden silinmesi gerektiğini düşünüyor­lardı. Şamil'in başa geçmesinden sonra kendilerini karanlık bir geleceğin beklediğine inanıyorlardı çünkü hem bu ülkeyi hem Şamil'i hem aşiretleri hem de düşmanlarının gözü kara mizacını iyi tanıyorlardı. Rus ordusunda görev yapmayan Gürcüler kendi savaşlarını yürütüyordu. Kendi askerlerini eğitip donatan prens­ler ve toprak sahipleri, kendi başlarına baskın yapıp çatışmaya giriyordu. Tifüs, Mürit savaşlarının yaşandığı alanın dışındaydı ancak şehrin sakinleri top sesine, kılıç şakırtısına, sokaklardan dörtnala geçen savaşçılara, atların eyerlerinden sarkan ölü ve ya­ralılara alışkındı. Muzaffer prensler, zaman zaman mızraklarının ucunda bir Tatarın kesilmiş başı ya da elini sergilerdi. Yirmi iki Tatar kellesi alan biri, Çar'ın takdirini kazanmış ve üzerinde ha­nedanın arması bulunan pırlanta bir yüzükle ödüllendirilmişti. Çar'ın ziyareti esnasında ihtiyatlı ve itidalli davranılması gerek­tiği düşünülüyordu. Kısa bir süre Tiflis'e gelen bir grandük
·
25 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.