Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Şeriat ve Kadın 5
Tabiaten disiplin nedir bilmeyen ve bu nedenle askeri meziyet- lerden yoksun olan Arap bedevisini savaşa sürükleyebilmek için Muhammed'in bulduğu çarelerden biri de, ganimet alınan esir kadın- ları paylaşmaktı. Böylece İslâm adına savaşa girenler, sadece Cen- netteki hurilere kavuşma şevkiyle değil, fakat Cennetlerden önce yer- yüzü güzellerine sahip çıkabilmek hevesiyle canla başla dövüşmeyi göze alırlardı. → Muhammed, bizzat kendisi, alınan esir kadınlar arasında gözüne kestirdiklerini, üstlerine hırkasını atmak suretiyle, herkesten önce kendisine ayırırdı. Nitekim, güzel karılarının bazılarını bu şekilde elde etmiştir. Kadın esirlerin paylaşılmasında bazen anlaşmazlık doğar, aynı ka- dını (güzelliği nedeniyle) bazen birden fazla kimseler almak isterdi. Bu haller bazen Muhammed'in de başına gelirdi. Böyle bir halde tabii onun dediğine itibar edilirdi. Öte yandan esir kadınların güzellikleri kadar asålet sahibi olmaları da önemli bilinirdi. Çünkü bu suretle iyi zürriyet» elde edileceği hesap edilirdi. Örneğin, Taif seferine katılanların çoğu Taifli kadınlardan çocuk edinmiş olma hevesine kapılmışlardı; çünkü Taifli kadınların çocuklarının akıllı doğacağına inanmışlardı. Bütün bunlar göstermektedir ki kadın, barış zama- nında olduğu gibi, savaş zamanında da, tıpkı atlar develer ve ben- zeri hayvanlar, ya da mallar gibi, erkeğin ihtiyaçlarını, zevkini kar- şılamaya ve mutluluğunu yaratmaya yararlı bir şey niteliğinde sayıl- mıştır. Ey inananlar,inanan (kadınları) boşadığınızda... (33 Ahzab 49). İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler (kadınlar) ya ratip aranizda rahmet var etmesi, O'nun varlığının belgelerin dendir. (K. 30 Rêm 21). şeklinde erkeklere hitaben pek çok ayetler vardır; fakat Tanrı'nın kadınlara bu şekilde hitap ettiği görülmez. Pek nadiren kadınlara hitap ediyor olduğu hallerde, ya peygamber eşlerini araya koymuş ve örneğin By Peygamber eşleri örtünün.... şeklinde konuşmuştur, ya konuşur da kadın sınıfını azarlamak, küçültmek üzere erkek kullarını konu yapmış ve örneğin Yusuf'u: ....siz kadınların düzeni büyüktüre (12 Yūsuf 28-9) diye konuşturmuş ya da korku salmak üzere «Ey kadınlar, Allah'tan sakının..... (33 Ahzab 55) şeklinde hükümler koymuştur. Bu haller dışında kadınlara yakınlık duyar şekilde konuştuğu pek olma- mıştır. Ve ne ilginçtir ki Muhammed'in tanımladığı Tanrı, daha insan neslini yarattığı ilk anlardan itibaren hep erkek kullarına hitaben konuşmayı gelenek edinmiş ve kadını muhatap edinmekten kaçınmış- tır. Öte yandan Kur'an'da Adem ve Havva çifti ile ilgili sürelerde Tanrı'nın hep Ådem'e hitaben konuştuğu, hep ona iltifatlar yağdırıp imtiyazlar bağışladığı görülür. Örneğin Bakara süresinde: "Ey Adem, sen ve eşin Cennette kalo (K. 2 Bakara 35) diye yazılıdır. Yani güzel mujde sadece Adem'e bildirilmiştir. Yine bu sûreden anlaşılmaktadır ki her şeyin adını sadece Adem'e öğretmiş ve bu adları meleklere bil- dirmesini sadece ondan istemiştir. (K. 2 Bakara 31-4). Hatta bununla da yetinmemiş, başta melekler olmak üzere tüm varlıkların Adem'e secde etmelerini emretmiştir. (K. 2 Bakara 34). Bütün meleklerin bu emre riayet edip İblis'in büyüklük tasla- yarak secde etmekten kaçınması üzerine de İblis'i azarlamış ve cehennem ateşiyle yıldırdıktan sonra (K. 7 A'raf 7-18) Adem'i uyarmak üzere Ey Adem, doğrusu bu (İblis) senin ve eşinin düşmanıdır diye konuşmuştur. (K. 20 TA-HA 117-9). Ådem'e layık gördüğü bu hitaplardan ve bu uyarmalardan hiç- birini Havva'ya yapmamıştır. Yine Bakara süresinde Tanrı, insanlara yapmış olduğu iyilikleri hatırlatırken: Size işkence eden, kadınlarınızı sağ bırakıp oğullarınızı boğaz- layan Firavun ailesinden sizi kurtarmıştık (2 Bakara 49) demek suretiyle muhatabının erkekler olduğunu anlatmıştır. Erkek- lere hitap eder şekilde davranmasının bir nedeni de muhtemelen onlara sağladığı Imtiyazları açığa vurmak ve kadınları onların hizmetine ve sömürüsüne terkettiğini anlatmak için olmalıdır: Bugün size temiz... (kadınlar) heldi kalındı (5 Mäide 5); Kadımlara evlenme teklif etmenizde... sorumluluk yoktur (2 Bakara 235). Ey inananlar... size... iman sahibi kadınlar geldi mi onları sına yın.... (60 Mumtahine 10). .... hoşunuza giden başka kadınlarta iki, üç ve dörde kadar evle- nebilirsiniz (4 Nisa 4). ... mü'min kadınlarla evlenmeye güç yetiremeyen kimse, ellerin- deki mü'min cariyelerden alın (4 Nisa 25). «Kadımlar tarlalarınızdır; tarlalarınıza dilediğiniz gibi girin.... (2 Bakara 223)., ... oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı (2 Bakara 187). «Bir eşin yerine bir başka eşi almak isterseniz (4 Nisā 20). Ey inananlar, inanan kadınları... boşarsanız... (33 Ahzab 49). Ey inananlar, namaza kalktığınızda yüzlerinizi, ayaklarınızı yı kayın. Eğjer cünüpseniz temizlenin... kadınlara yaklaşmışsanız... teyemmüm edin» (5 Maide 6). Ey inananlar, eşleriniz ve çocuklarınızdan size düşmanlık edenler olur, onlardan sakının (64 Tegabun 14). Yukardaki ve daha nice benzeri Ayetlerde Tanrı, çeşitli edatlar ya da hitap şekilleriyle hep erkeklere yönelik olarak konuşmaktadır; siz ya da Ey inananlar şeklindeki sözcükler hep erkekler anlamınadır. Hep onları kendisine yakın bilmiş, onlara nimetler vermiştir. Siz ya da ey inananlar yerine zaman zaman başka hitap şekille- rine de yer verdiği olmuştur. Örneğin Vakın süresinde: Biz ceylan gözlüleri, defterleri sağdan verilenler için yeniden yaratmışızdır» (56 Vakia 35-8). Inanmış erkek ve kadınları ışıkları önlerinde olarak gider. ken gördüğün gün onlara şöyle denecektir: 'Müjde... içinde te melli kalacağınız Cennetler sizindir.... (57 Had'd 12). Ve işte Ümm-ü Seleme'nin gayretiyle Kur'an'a girdiği söylenen bu ve buna benzer diğer bazı ayetlerdeki mü'min ve mümine şek lindeki hitap tarzına bakarak Şeriatçı yazarlar Tanrı'nın sadece er- kekleri değil, ayni zamanda kadınları da muhatap edindiğini savu- nurlar Ancak ne var ki bu iddiaları ve savunmaları geçerli saymak mümkün değildir. Çünkü bir kere Kur'ân'daki ayetlerin yüzde doksana yakın bir kısmı sadece erkeklere hitaben formüle edilmiş ve Kur'ân'ın erkeklere gönderildiği bildirilmişken, bazı ayetlerde inanmış erkek- lers deyimi yanında inanmış kadınlar» denmiş olmasının kadınlar lehine sonuç vermesi düşünülemez. Öte yandan inanmış kadınlar» deyimi bütün bu ayetlerde üçüncü şahıs şeklinde kullanılmıştır: «İnanmış kadınları... gördüğün gün on- lara şöyle denecektir... Ve bu tür âyetleri bu şekilde yollarken Tanrı, Muhammed aracılığıyla Umm-ü Seleme'ye (ve bu vesile ile tüm kadınlara) her halde yeni bir azizlikte bulunmuş olmalıdır ki cen- netleri, sadece erkeklerin mutluluk duyacakları ceylan gözlü yaşıt kızlar ve memeleri yeni sertleşmiş hurilerle doldurmuştur. (bk. 79 Naziat 31-4). Öte yandan inanmış erkekler ve inanmış kadınlar diye yaptığı göstermelik konuşmasından hemen sonra erkeklere hitap usulünü eskisinden de daha azimli olarak sürdürmüştür. Buna karşılık ka- dınlar için doğrudan doğruya hitap» tarzı yerine, onlara ya da kadınlara şeklinde üçüncü şahıs sigåsına yer vermiştir. Örneğin, Nisa süresinde, karı, kocanın serkeşliklerini hükme bağlarken, kadınlar için erkekleri ikaz ederken ve: ... serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin... ninayet dovun (4 Nisa 34). derken ve erkeklere direkt olarak hitap ederken, erkeklerin serkeşliği konusunda konuşurken kadını üçüncü şahıs durumunda tutar: tutar "Eğer kadın, kocasının serkeşliğinden endişe edecek olursa bu endişesine hakim olup kocası ile anlaşmalıdır» (4 Nisa 128). Görülüyor ki Tanrı burada, sadece kadını doğrudan doğruya hitap edilemez yaratık saymakla kalmamış, fakat aynı zamanda onu her daim eşitsiz kıldığının bir kanıtını daha sergilemiştir. Çünkü kadının serkeşliği halinde kocaya dayak atma hakkını tanıdığı (ve en azından kadını yatağına almamayı emrettiği) halde, erkeğin ser. keşliği halinde kadına endişesine hakim olup kocası ile anlaşmasını emretmiştir. Daha açıkçası kadınları kendisine erkekler gibi yakın saymamış ve erkekler için kullandığı sıcak deyimleri kadınlara layık bulmamıştır. Siz kadınlara şeklindeki sözcükleri kullandığı zaman- lar dahi bunu, kadın sınıfını korkutmak ya da aşağılatmak mak- sadıyla yapmıştır: «Siz kadınların düzeni büyüktür...» (K. 12 Yûsuf 28-9). Kocalarına itaatkår ve hizmetkår olan kadınlara, bu «iyilikleri- nin karşılığı olarak Cennete girme lütfunda bulunurken bile onlara, çoğu kez Sizler diye hitap etmeyi zül bilmiş ve bu ihsanını kocalar aracılığıyla açıklamıştır: Siz (erkekler) ve eşleriniz, ağırlanmış olarak Cennete girin.... (K. 43 Zuhruf 69-70); «... (Tanrı'nın ahdini yerine getiren mü'minlerin / erkeklerin) eşlerinin iyi olanları da oraya giderler... (12 Ra'd 20-4). Birçok hallerde bu hitap tarzını Tanrı, sanki yabancıdan söz edi- yormuş gibi, onlar» sözcüğüne bağlamıştır: .... onlarla (kadınlarla)... velilerinin izniyle evlenin..... (4 Nisa 25). .... onları boşadığınızda, artık onlar için size iddet saymaya lüzum yoktur.... (33 Ahzab 49). Allah'ın kimini kimine üstun kumasından öturi... erkekler ka- dinlar üzerinde hakimdirler. İyi kadımlar gönülden boyun eğenter- dir (4 Nua 34). (Ey erkekler, kadınlarla) aranızdaki ustüntuğü unutmayın.... (2 Bakara 237) Erkeklerin onlardan (kadınlardan) bir üstün dereceleri vardır (2 Bakara 228) şeklinde olanları çoktur ve bu hükumlere dayalı inanemi son nefesini verinceye kadar taraftarlarına aşılamaktan geri kalmamıştır. Arapça'da sana ve baba sözcüklerini birlikte kapsar nitelikte bu- lunun EBEVEYN sözcüğü dahi, aslında, babanın anaya üstün bulun- duğunu ifade eder. Zira bu sözcük EB'ip tesniye sigasıdır. EB ise BA- BA demektir. Böylece EBEVEYN sözcuğü taglib tarikiyle bu üstünlüğü ortaya vurmaya yetmektedir"/ Gerçekten de kendisini ölüme götürecek olan hastalığa yakalan- dığında Veda hacer vesilesiyle söylediği hutbede şöyle konuşmuştur: Ey ahalt; sözlerimi iyi dinleyiniz. Bu yıldan sonra sizinle burada bir daha buluşacak mıyım bilmiyorum... Sizin kadınlarınız üze rinde, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır. Onlardan, yatağınızı kirletmemelerini ve uygunsuz davranmamalarını iste- mek hakkınızdır. Bunu yaptıkları takdirde onları yataklarınızdan atmanıza (ayırmanıza) ve fazlaca hırpalamadan dövmenize Tanrı izin vermiştir, eğer bu şekilde hareket etmekten vazgeçecek olur- larsa iaşe ve ibadeye hak kazanırlar. Onlara iyilikle emrediniz çünkü onlar sizin kölelerinizdir (mahpuslarınızdır), kendi kişilik lerine sahip değillerdir. (Kendilerint idare etme yeteneğinden yoksunlardır). Tanrı onları size emanet etmiştir ve Tanrı emriyle onlardan yararlanmak (onları şehvetiniz için kullanmak) sizin için helal olmuştur. Şeriatçının anlatmasına göre bu üstünlük, kadını korumak ya da alle yaşamlarının ahengini sağlamak amacıyla ve belli sorunlara mah- sur kalmak üzere öngörülmüştür. Oysa ki gerçek olan bu değildir; zira bu üstünlük erkeğin çıkarlarını ve rahatını sağlamak üzere düşü- nülmüştür ve bu nedenle kocanın «hakim ve kadının ise «tabi du- rumda kılındığı eşitsiz bir düzenin gereği olarak öngörülmüştür. Daha başka bir deyimle: «Kocaların kadınlarda olduğu gibi kadınların da onlardan aynı hakları vardır» şeklinde konuşurken Muhammed'in ka- fasında yatan düşünce hiç kuşkusuz bu olmuştur. Ve bu düşüncesini o, kadınların sırtını okşar gibi davranıp erkeğin üstünlüğünü ve seyyid- liğini ortaya vurmakla ve örneğin : Eğer bir ferdin bir başkasına secde etmesini emretseydim koca- nın karısı üzerindeki hakkının üstünlüğünden dolayı, kadının ko- casma secde etmesini emrederdim. demek suretiyle açıklığa kavuşmuştur. Hem de bu sözleri kocalarımın kötü davranışlarından yakınan kadınları azarlayarak söylemiştir ###erkekler) kadınlar üzerinde håkimdirler.... (4 Niså 34; 2 Ba kara 228; 12 Yusuf 25, s.) Kadım... (ve) gümüş yüklerle atlar, davarlar... dünya hayatımın mętaıdırlar» (3 Al-i İmran 12). Muhammed'in Tanrıdan geldiğini söylediği âyetlere göre Tanrı Cennete girecek olan müslüman erkekleri (ve özellikle mücahidleri b güzel kızlarla nikah edeceğini ve hatta çiftleştireceğini Örneğin Dühan süresinin 52-53, Ayetlerinde Allah'a karşı gelmekten sakınmış olan müminlerin ince Ipekten ve parlak atlastan giyinerek karşılıklı oturdukları belirtildikten sonra; *... onları iri siyah gözlülerle eşlendiririz diye sevindirdiği görülür. Bu hurllere daha önce başka hiçbir erkek ell değmediği de Rahman süresinde şöylece belirtilmiştir: ...o hurlilere sahiplerinden önce insan ve cin dokunmamıştır. (55 Rahman 74). Yine Kur'ân'da, örneğin Bakara süresinde, mümin erkeklere cen- nette ebedi olarak hayat arkadaşı olacak bu hurilerin tertemiz eşler oldukları yazılıdır; (Bk. 2 Bakara 25). Bununla anlatılmak istenen şey fitraten temiz ve dünya kadınları gibi aybaşı adetinden ve sair beden ifrazattan äri oldukları ve bu şekilde yaratılmalarının onların mu meyyiz vasıflarından olduğudur. Öte yandan yine Muhammed'in bildirdiğine göre Tanrı, Cennet hurilerinin hepsini bikir kızlar kılmış olup hepsini çılgın bir sevgi ile kocalarına bağlı ve hep bir yaşta yapmıştır. Nitekim Väkıa süresin- de şöyle yazılıdır: «Biz ceylan gözlüleri, defterleri sağdan verilenler için yeniden ya- ratmışızdır; onları bakire, eşlerine düşkün ve yaşıtları kılmışızdır. (56 Vakia 35-38). Öte yandan Tanrı, yine Muhammed'in söylemesine göre, bu huri- leri şurada burada gezen sürtük takımından değil ve fakat evlerinde oturup kocalarının işlerini görmek ve şehvet gailesini gidermek gibi İşlerle görevlendirmiştir. Dünyada bir kadın kocasına eziyet ederse, o erkeğin hurllerden olan zevcesi o kadına hitap ederek 'Allah canını alsın (kadın) bu adama eziyet etme; o, dünyada senin yanında bir misafirdir. Yakında senden ayrılıp bize kavuşacaktır İmam Şafii, kadına her daim sert ve haşin davranmak gerektiğini belirtirken şöyle demiştir: Üç kimse vardır ki, onlara yumuşak davranırsan onlar sana tha net eder, sert davranırsan iyilik ederler: Bunlar da 'kadın', 'hizmetkår ve işçidir Öte yandan müslüman kadının beyni bu verilerle öylesine yıkan- mıştır ki, kocasının kendisine yardımcı ya da saygılı olmasını, kendi- sine değer verir bulunmasını hazmedemez hale gelmiştir; böyle bir ko- cayı küçümsemeyi ve utamlacak bir adamı olarak nitelendirmeyi ka- dınlığının şanından bilmiştir. Bu hususta Gazali'nin verdiği şu örnek ilginçtir: «Marid'lerden biri bir kadınla evlendi. Bu adam durmadan kadına hizmet eder, kadın bunun hizmetinden bunalır ve utanır, an- nesine vaziyeti anlatır ve der ki Tuvalete gideceğim sırada bile benden evvel davranıp suyu oraya götürür. Senelerdir bu hal böyle devam ediyor... Görülüyor ki bu sözleri söyleyen kadın, kendisine ilgi gösteren kocasını hər görmektedir. Biraz önce dediğimiz gibi kadı- nın bu davranışı doğaldır. Siz kadını, Tanrı ve peygamber emirleridir diye yukardaki şekilde yetiştirir ve kocasına seyyid/efendi gözüyle bakmayı ve ona kole gibi hizmette bulunmayı dinsel görev saymaya alıştırırsanız, bu sonucu almanız doğaldır. Ancak ne var ki kadını böylesine ezik durumlara iten bir sistemin sorumlusu ve suç ortağı olma kanısı içerisinde bizler, yani akılcı düşün özlemcileri, vicdan muhasebesi yaparak sesimizi yükseltmeli ve kılı- bik damgası yeme tehlikesine dahi aldırış etmeden eşlerimize gerekli olandan da daha aşırı bir ilgi göstermeliyiz. Bu örneklerle Şeriatçıyı sindirebiliriz.
·
174 görüntüleme
N. okurunun profil resmi
Müslüman yazarlar, her alanda olduğu gibi, bu alanda da Muham- med'i körü körüne savunmak amacıyla, İslam dininde kadını kapat- mak, çarşaf ve peçeye zorlamak diye bir şey olmadığını ve müslüman toplumlarda uygulanan bu geleneğin İslâm'a yabancı kaynaklardan (örneğin İran, Bizans, Hint ve Türk yaşamlarından) gelme olduğunu söylerler. Onlara göre Muhammed, toplum düzeninin belli bir ahlakilikle sağlanabileceği tezine dayalı olarak kadını kem gözlerden ko rumak istemiş kadının örtünmesini emretmiy kengelerden ko makul sınırlar dışına çıkmamıştır, peçe ve çarşaf gibi giysilere zorla mamıştır. Bu tür görüşleri savunanlar Arap yaşamlarından örnekler vermek suretiyle iddialarını kanıtlamaya çalışırlar. Bir yazar, 17. yüzyılda Hama kentindeki evlenme törenlerinde kadınların erkeklerle beraberce eğlendiklerini, kapanma nedir bilmediklerini, ziynetlerini ve güzellik lerini sergilediklerini ve 18. yüzyıldan kalma kitaplarda kadınların riynet takarak ve makyaj yaparak camiye gittiklerinin yazılı olduğunu söyler, Yazara göre bugün dahi buralarda aynı şeyleri görmek müm- kündür ve Suriye sınırlarından Doğu'ya doğru gidildiğinde, yani Arap ırkının yaşadığı yerlerden uzaklaşıp da İran, Azerbaycan, Afganistan ve Hindistan gibi bölgelere gidildiğinde, kadınların kapandıklarını, çarşafa sarıldıklarını, eve kapatıldıklarını izlemek mümkündür. Kadı- nın tanınmayacak kılıklara sokulması geleneği konusunda Şeriatçının diğer bir uydurması da şudur: Derler ki Bu gelenek 622 yılında Mek- ke'den Medine'ye göç eden müslümanların oradaki yaşamlarından doğ- ma bir ihtiyacı karşılamak üzere yerleşmiştir. Zira Mekke'de iken müs- lüman kadınlar aynı giysiler içerisinde dolaşırlardı ve herkes birbirini tanıdığı için hür kadınlara sataşan olmazdı. Fakat Medine'ye geldik- lerinde, Medinelilerin hür kadınlara sataşır olduklarını gördüler. Se- bebini araştırdıklarında öğrendiler ki Medineliler, hür kadınları aynı giysiler içerisinde dolaşan cariyelerden ayırdedemedikleri içindir ki böyle yapmaktadırlar. İşte bundan dolayıdır ki Muhammed kadınların tanınmayacak kılıklarda dolaşmasını emretmiştir.
N. okurunun profil resmi
Eski Türkler'de, özellikle Samanı dönemde, kadınlı erkekli dini toplantılar tertip edildiği, aynı mahalde hep birlikte ayinler düzenlendiği, toplantıya kata- lanların bir daire halinde yere oturdukları, kadın ve erkeklerin mevki ve yaşla rina göre sıralandıkları anlaşılmaktadır. Yakutlarda Isu-ah denilen bir ayin ya- pıldığı ve bu ayin sırasında kadın erkek bir yerde toplamp birbirlerinin ellerint tutarak ve chú hû diyerek raks ettikleri, hep birlikte kımız içtikleri ve dinl merasimi yürüttükleri bu kaynakların ortaya vurduğu bir gerçektir. Kadını ve erkekli dini ayin ve merasimlerin, müslümanlığı kabulünden sonra dahi (özellikle göçebe Türkler arasında) devam ettiği görülmüştür. Bu konuda bk. Ahmed Yaşar Ocak, Bektaşi Menakibnamelerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri (Istanbul 1983) 125 ve d.
N. okurunun profil resmi
Kıskanç olmamak için, kadını yabancı erkeklerle temas ettirme mell, sokaklarda gezmesine izin vermemelidir, tepeden tırnağa ka dar örtünmesine, örtünürken dahi kötü çirkin grystlere bürünme sine dikkat etmelidir (çünkü böyle giyinirlerse erkekleri ceabet. mezler, erkekler de onlara bakmaz). Muhammed'in bu sözlerini kendisine şiår edinen ashab-ı kiram'dan Omer şöyle eklerdi: Kadımlarınızın sokaklarda gezmesini istemiyorsanız onlara se vimli (güzel) elbiseler giydirmeyin. Çunki onlar (kadınlar) gu. zel, sevimli olmayan elbise ile görünmek istemezler(612( Görülüyor ki kıskançlık yüzünden erkeğin huzursuz olmaması için Muhammed'in bulduğu çare kadını erkeğin hodgamlığına feda etmek tir. Bundan dolayıdır ki eski Arap yaşamlarında zaten uygulana gelmek- te olan geleneği, temsilcisi bulunduğu erkek sınıfın mutluluğunu sağ lamak maksadıyla daha da katılaştırarak uygulamak istemiştir. Böyle ce Şeriat yaşamları içerisinde bu gelenek, kadının kişilik yitirmesi, er kek sınıfının yabanileşmesi ve iki cinsiyetin birbirleriyle temansızlığı yüzünden ruhen, fikren ve ahlaken geri kalması sonuçlarını yaratmış tir. Daha başka bir deyimle Islam'ın, kadını çarşafa tıkmak, eve ka pamak ve erkekten uzaklaştırmak için öngördüğü kuralların, sanıldığı ve iddia olunduğu gibi mantiki bir nedeni yoktur, örneğin Medine'ye göç etmiş müslüman kadınlarını sarkıntılıktan korumak ya da genel olarak kadına şeref ve hayslyet kazandırmak için konmamıştır. Eski bir geleneğin Muhammed tarafından pekiştirilip duygusal şartlara otur tulması sonucu konmuştur. Şöyle ki: Her ne kadar cahiliyye diye tanımlanan dönemde ve özellikle çöl bedevisinin yaşamlarında kadınların yüzlerini örtmeyip erkeklerle bir arada bulundukları gerçek ise de, kentlerde durum bundan fark- hydı: Bir nevi örtünme geleneği vardı. Muhammed'in kendi kabilesi Kureyş'te bu gelenek oldukça sıkı bir şekilde uygulanırdı. Fakat yine de aileler, kızlarına damat ve kölelerine alıcı bulabilmek için onları so- kaklarda yüzleri açık dolaştırırlardı. Kocaya vardıktan sonra kadının örtünmesi ve muhafazakar şe- kilde giyinmesi gerekli olmakla beraber peçe ve çarşafa sarılması diye bir şey yoktu. Daha doğrusu Arap kadını, İslami uygulamalardan ön- ce yüzünü, ellerini vs. örtmez ve fakat hayasız bir şekilde de dolaşmaz- dı. Bu yaşam tarzını Hicret'ten sonra da uzun süre koruduğu anlaşıl- maktadır. Nitekim Sakif halkı kadınlarının Hicret'in sekizinci yılına kadar bu şekilde dolaştıklarını gösterir örnekler bulunmaktadır. Bilin- diği gibi Muhammed, Sakif'lerin putlarının yok edilmesini Mugira'ya emrettiğinde Sakifli kadınlar, yüzleri açık olarak onun karşısına çık- mışlar ve üzüntülerini şiirler okuyarak açığa vurmuşlardır Tarihi gerçek odur ki Muhammed, kadının tanınmayacak şekil- lerde örtünmesi gereğini Medine'ye hicret ettikten sonra yerleştirmiş- tir. Daha başka bir deyimle, peygamberliğini ilän ettiği tarihten son- raki 15 yıl boyunca kadınların örtünmesi konusunda bir şey düşün- memiştir. Bunun böyle olduğunu Ayşe'nin beyanlarından anlamak mümkündür. Zira Ayşe'nin, daha henüz Medine'ye hicret tarihleri sı- rasında anlattıklarına göre o zamana gelinceye kadar Arap kadınları arasında kapanan yoktur. Gerçekten de o tarihlerde Muhammed ile birlikte Medine'ye gelen müslümanlar, bu şehirde hüküm sürmekte olan humma hastalığına yakalanmışlardı, onları ziyaret ederek hatır- larını soran ve bu arada babasının azad etmiş bulunduğu köle Bilal'i gören Ayşe şöyle der: O zamanlar (biz kadınlara) çarşaf (ve peçe) gibi giysilere bürünme (ve kapanma) zorunluluğu yüklenmemişti Demek istediği şey Muhammed'in daha henüz o tarihlerde Arap ka- dınına bu tür giysileri emretmemiş olmasıydı. Neden o zamanlar emret- memişti? Çünkü o tarihlere gelinceye kadar buna kendi bakımından gerek görmemişti. Hatice ile evli bulunduğu sürece esasen böyle bir emir veremezdi; Hatice'den çekinir ve onun böyle bir zorunluluğa bo- yun eğemeyecek kadar haysiyetli olduğunu düşünerek bunu teklif et- meye cesaret edemezdi. 613. ibn Ishak, age, (1980), 616. 612c. Gazali, (1975), II, 122.
N. okurunun profil resmi
Ey kadınlar)... eski cahiliyye'de olduğu gibi açılıp saçılmayım.... (33 Ahzab 33) şeklinde hükümler koymuş ve örtünme geleneğini olmadık boyutlara ulaştırmıştır. Ulaştırırken de bunun bir ahlak gereği olduğunu, zinayı önlemenin ve toplum huzurunu sağlamanın ancak kadını örtmekle, tanınmayacak kılıklarda dolaştırtmakla ve erkekten uzak tutmakla mümkün olacağı kanısını yerleştirmiştir. Bazı yazarlar Zeyneb olayının buna sebep olmadığını, hatta or- tünme zorunluğunun tüm müslüman kadınlara değil fakat sadece peygamber karılarına yüklendiğini söylerler. Örneğin şärih Ayni'nin Kådı Iyaz'dan nakline göre, Kur'ân'ın Ahzab süresindeki Hicab âyeti (33:59), peygamberin kadınlarının el ve yüz dahil hiçbir yerlerinin görünmeyecek şekilde kapatılmalarını öngörür; sair kadınlara gelince onlar için bu derece kapanmak gerekmez.
N. okurunun profil resmi
Kadını bu şekilde örtünmeye zorlamasının ve tehlike saymasının başlıca nedeni #erkek kullarını iradece zayıf, karakterce zayıf ve iç güdülerine kapılarak kadına saldırmaya hazır bir yaratık şeklinde gör- mesindendir. İnsan varlığına ve insan aklına karşı beslediği güvensiz- lik onu, eğitim yolu ile insanın uygarlaşabileceği ve örneğin kıskanç- lık ya da şehevilik gibi duygulara «hakim olunabileceği fikrine yaban- cı kılmıştır. Kadını kapamakla, çarşafa sarmakla ve erkekten uzaklaş- tırmakla, kişiyi uygarlaştıramayacağını ve kıskançlıktan kurtarama- yacağını ve hayvandan adan farklı kılamayacağını hesaplayamamıştır. Dü- şündüğü tek şey, kısa vadeli tedbirlerle, erkeği (ve herkesten önce ken- disini) kıskançlıktan uzak tutmak ve rahata kavuşturmak olmuştur. Onun bu düşüncelerini Gazali : «Kıskanç olmamak için kadını yabancı erkeklerle temas ettirme- meli; sokaklarda gezmesine izin vermemelidir.
N. okurunun profil resmi
Halide Edip'lerin, ya da Nigår hanımların ve benzerlerinin Arap ülkelerine yaptıkları ziyaretler, Arap yöneticileri ve Arap aydınları üze rinde unutulmaz izler bırakmıştır. Bir Arap tarihçisi, Muhammed Cemil Beyhum, Türk kadınının yarattığı bu etkiye değinirken aynı zamanda gerici Arap çevrelerin davranışlarını da sergiler. Gerçek odur ki Türk düşmanlığı ile şişirilmiş bu çevreler Türk kadınının bu tür yaşamlarını Islam'a karşı küfür olarak tanımlamışlardır. Örneğin Ürdün Krali Hüseyin 9 Eylül 1919'da yayınladığı bir bildiride, Arap'ın Türk yöneti mine karşı ayaklanmasının nedenlerinden birinin bu olduğunu ve çün kü Suriye Valisi Cemal Paşa'nın kadınlar için kongreler tertip ettirdi- ğini, bu kongrelerde kadınların erkeklerle birlikte aynı salonda oturup konuştuklarını, bazı kadınların bu toplantılar sırasında erkekler önün de şiirler okuyup demeçler verdiğini ve toplantının şeref mevkiine ge tirildiklerini, oysa ki bütün bunların İslam dinine aykırı şeyler oldu- ğunu, Kur'an'da kadınların örtünmelerinin ve erkekten gizlenmeleri- nin emredildiğini, Türk yöneticilerin İslam dinine ve Arap gelenekleri- ne ters davranış içerisinde bulunduklarını ve bu nedenle Türklere karşı ayaklanmanın dinsel bir görev olduğunu belirtmiştir.
N. okurunun profil resmi
Öte yandan din adamlarının kılavuzluk ettiği bazı çevreler, çol karılı evliliği, İslam dininin insanlığa sunduğu abidevi bir müessese sayarlar ve bu sistemi eleştiren ya da tenkid edenleri kafir diye suç landırırlar. Çok karılı evliliği bazı koşullara bağlamak için Mısır hü- kümetince alınmak istenen tedbirlere karşı ayaklananlar arasında er- kek yazarlar kadar kadın yazarlar dahi çoktur Modern yazarlardan bazıları, için için, bu sistemin utanç verici olduğu bilincine erişmişler- dir; fakat bunu açığa vuramazlar ve dolambaçlı yollara başvururlar. Islam dininin böyle bir sisteme yer vermediğini, aslında bu kuruluşun cahiliyye dönemine ait bulunduğunu ve Muhammed'in bunu bazı nedenlerle devam ettirmiş olduğunu fakat ıslåh ettiğini ve insani bir şekle soktuğunu, örneğin dört kadınla sınırlandırdığını, ve hatta ta- mamen yok edebilmek için kocaya eşler arasında eşitlik sağlama zo- runluğunu yüklediğini oysa ki eşitliğin sağlanamayacağını bildiğini: kendisinin çok sayıda kadınla evlenmiş olmasının siyasal ve sosyal ne- denlere dayandığını; bu tür evliliklerin zamanla azalır olduğunu ve Muhammed'in emirlerinin izlenmesiyle kökünden yok olacağını; bu ne- denle toplumu tedirgin edecek ve dinsel duyguları zedeleyecek şekilde reformlara gidilmemesini, örneğin çok karılı kadınla evlenme hak- kının kanunlarla kısıtlandırılmamasını salık verirler.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.