Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Atatürk Ankara'da tren istasyonunda o zamanki adıyla "Direksiyon" denilen binada kalmaktadır. Aydınlatmak için mumlar biter ve Ankara'da da mum bulunamaz. Emir eri Ali Çavuş bunu kendisine bildirmek zorunda kalır. Bu haber Atatürk'ün hiç de hoşuna gitmez. Ali Çavuş'a "Çocuk, ben karanlıkta yatamam bir çaresine bak" der. Aksi gibi gaz da kalmamıştır. Tenekelerin dibinde kalan gazları son damlasına kadar süzen Ali Çavuş, bunlarla küçük bir gaz lâmbasını yarım yamalak doldurur. Sonra bu lambayı yakıp Atatürk'ün yatağının başucundaki komidinin üzerine bırakır. Ertesi sabah Ali Çavuş saat 7.30 da elinde Atatürk'ün kahvesi olduğu halde kapının önüne geldiğinde, Paşa'nın henüz kalkmadığını fark edip bir süre bekler. Ancak dakikalar geçtiği halde Paşa'nın kalkmadığını gören Ali Çavuş kapıyı vurup, içeriden cevap alamayınca kapıyı omuzladığı gibi içeriye girer. Odanın içi simsiyah bir dumanla kaplıdır. Ali Çavuş Paşa'nın yanına koşup heyecan içinde Atatürk'ü sarsar. Zorlukla gözlerini açan Atatürk büyük bir mahmurluk içinde "Çocuk, neden beni erken uyandırdın?" diye çıkışır. Ali Çavuş komidinin üzerinde durmakta olan aynayı alıp üzerini örten kalın is tabakasını sildikten sonra Atatürk'e uzatır. Atatürk, aynayı alıp baktığında bütün yüzünün simsiyah olduğunu görünce ilk sözü: "Çocuk, ben zehirlenmişim anlaşılan…" demek olur. Lambadaki gazın bitip fitilinin yanmasıyla bütün odanın yağlı bir is karası içinde kaldığı ve çıkan karbonmonoksit gazıyla dolduğu anlaşılır. Ali Çavuş, pencereleri açıp odayı havalandırırken bir yandan da Dr. Adnan (Adıvar) ve Dr. Refik (Saydam) Beyleri çağırır. Atatürk, bu hekimlerin müdahale ve tedavileriyle çok geçmeden iyileşir, fakat belki de saatlerce soluduğu is yüzünden günlerce öksürür.
Sayfa 127 - Güven KitabeviKitabı okudu
·
42 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.