Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

çelebi şimdi reyiz adına selamlıyor milleti!
28 Şubat 1997 müdahalesi ve 27 Nisan 2007 muhtırası dönemlerinde ordu, "Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı gidiş" içinde gördüğü İslamcı-muhafazakar parti hükümetlerine karşı, Atatürkçü bir sivil toplum kalkışmasını açıkça teşvik etti. 1997'de bu seferberliğin ve merkez partilerinin desteğinin sağladığı meşruiyete dayanarak hükümetin istifasını, arkasından da bazı eğitim reformlarının yasalaşmasını sağladı. (Şeriat tehdidini gerileteceği umulan bu reformlar, başörtülü genç kadınların üniversiteye girmesinin engellenmesi, imam hatip okullarının orta kısımlarının kapatılması ve zorunlu ilköğrenimin sekiz yıla çıkartılmasında odaklandı.) Bu müdahale, biçimsel açıdan darbe olarak görünmeyişi, esasen medyanın ve modern halkla ilişkiler tekniklerinin etkin kullanımıyla kotarılması bakımından, post-modern darbe olarak tanımlanmıştır. Bu müdahale taktiği on yıl sonra tekrar uygulandı; hükümete karşı düzenlenen kitlesel Cumhuriyet mitingleri bu defa daha militan Atatürkçü bir hava estirdi. Çünkü tek başına iktidar mevkiindeki AKP, liberal reformlarla destek zeminini genişletmişti ve hegemonik kapasitesiyle 28 Şubat'ın koalisyon ortağı RP'sinden çok daha zorlu bir tehdit olarak görülüyordu. Ne var ki bu iktidar gerçekten güçlüydü; 28 Şubat'tan tecrübe kazanmıştı ve sağlam bir burjuvazi ve uluslararası diplomasi desteğine sahipti. AKP Cumhuriyet mitinglerinin peşinden ordunun 27 Nisan'da verdiği muhtırayı 'refüze etmekle' kalmadı; güçlenerek çıktığı seçimlerin ardından darbe girişimi suçlamasıyla dava açıldı ve kuvvet komutanlarından alt subay kademelerine uzanan geniş kapsamlı tutuklamalar yapıldı. İktidarın, millet iradesi üzerindeki askeri vesayet geleneğini tasfiye etme şiarıyla yürüttüğü, -bu politik iddiasına paralel olarak rövanşist bir havaya bürünen-, Balyoz adlı bu dava, hapsedilen subayların nazarında Atatürkçülüğün tasfiyesi anlamına geliyordu. Bu tasfiye de, doğrudan doğruya Türkiye'nin bağımsız ulus-devlet varlığının tasfiyesi demekti. Tümamiral Semih Çetin, M. Kemal'in "Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz" sözlerine atıfla kurar bu denklemi. Orgeneral Ergin Saygun'un Balyoz davasına karşı yazdığı kitabını (2012) "Bugüne kadar kurulmuş tüm Türk devletlerini yine Türkler yıkmıştır" sözleriyle bitirmesi, Atatürkçü subay ideolojisinin etno-milli metafiziğini yansıtır. Subay kadrosunun kendini Atatürk ilke ve inkılaplarının bekçisinden öte bizzat sahibi, düpedüz Atatürk saymasının patetik bir ifadesi, Balyoz davasında yargılananlardan Teğmen Mehmet Ali Çelebi'nin ''Türk milletini Mustafa Kemal adına selamlıyorum" sözleridir.
Sayfa 174 - İletişim Yayıncılık
·
45 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.