Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

ERZİNCAN - İLİÇ !
Bu yazı yazıldığında ve 9 mu 12 mi olduğu bilinmeyen işçinin siyanürlü toprak altında kaldığında tarihler 13 Şubat 2024 tarihini gösteriyordu. Efendim, bilindiği üzere kurtuluş günü 13 Şubat olan güzel Erzincan'ımızın küçük bir ilçesidir İliç. Geçerseniz önünden veya girerseniz bu kente, bir kapıya denk gelirsiniz. Roma'daki, Paris'teki gibi şehir girişindeki yüksek kapılar var ya, işte ondan. Mühim olan bu kapının büyüklüğü değil üzerinde ne yazdığıdır. Bu kapının dış tarafında "Welcome to İliç" yazar, iç tarafında ise "Goodbye". Doğusunda Kemah ilçesi, batısında ise güzeller güzeli Eğin (Kemaliye) vardır. Bu ilçe küçük bir ilçedir. Yani eskiden daha da küçüktü. Tarım ve hayvancılıkla geçinirdi insanlar ve hiç kimse bilmezdi bu Anadolunun içerisinde kalmış küçük kasabayı. Bilenler de Anadolu Ekspresinin geçtiği romantik ama meşakatli manzarasından bilirlerdi. Zaten bilmeniz de insanlık adına pek bir şey kazandırmazdı size o zamanlar. O zamanlardan sonra ve tıpkı yanından geçen Fırat nehrindeki gibi çok sular aktı İliç'ten ve ülkemizden. 2002'den sonra hem gericilik daha da palazlandı yayıldı tüm Anadolu'ya hem de pazarlanır oldu topraklarımızın en ücra kesimleri bile emperyalistlere. Bizim de, sizin de merak etmediğiniz sormadığınız topraklar birilerinin aklındaydı hep. Önce 2008'de cemaatçi savcısıyla gündeme geldi İliç. Efe kod adlı bu savcı Ergenokon davalarının gizli tanıklardan biriydi. Savcı İlhan Cihaner ve Albay Dursun Çiçek'in tutuklanmasına gerekçe olan ifadeleri vermişti bu savcı. Oysa ki rüşvet aldığı önceden Başsavcı Cihaner tarafından belgelenmiş ve soruşturma başlatılmıştı. Ama tutuklanan hırsızı yakalayan olmuştu. Sonrasında İliç yıllarca unutulmuşluğun acısıyla olsa gerek yine gündeme gelmeyi devlet büyüklerimizin maharetiyle tekrar başardı. Dedik ya biz bilmesek de birileri bilir, biz unutsak da birileri unutmaz. İşte İliç'le olan ilişkimiz de bu şekildeydi. Bizim bilmediğimiz bir şey; çıktığı yere acı veren çıkarana zenginlik veren altındı. Altını bulan muktedirler ve yabancı soyguncular ne toprağı ne suyu umursamadan altın çıkarmaya başladılar. Altın ararken siyanürün pervasızca kullanılması, ucuz iş gücü kimsenin umurunda değildi. Bir kaç namuslu cılız ses çıktı itiraz eden. Onlar da susturuldular. Tarım da hayvancılık da yok edilmişti zaten. İnsanlar beş on yıl yaşarız ama çalışarak yaşarız dediler. Hem sigortaları da yatacaktı. Yurt dışından insanlar da gelecekti ta Amerika'dan Kanada'dan belki. Köylüler ucuz işçi, toprak zehirli, yüzde 80'i ABD'lilere ait olan şirket ise zengin oluverdi. Siyanürle ve diğer kimyasallarla günde 20 bin toprak işlenen maden sahasında 2022 yılı Haziran ayında atık havuzundan 220 metreküp saf siyanürün Fırat Nehri ve havzasına karışmıştı. Söz de bir süre kapatıldı. Ama bir iki ay sonra tekrar yağma operasyonu başladı. Bu gün de siyanürle işlenen atık toprak yığını çöktü. Hem sayısı bilinmeyen işçi altında kaldı bu zehirli toprağın hem de dere boyunca Fırat nehrine zehir aktı. Uzaktan belki kıymeti bilinmez ama siz de görseniz seversiniz o vadiyi. Zehrin aktığı yer bir vahadır. Eğin dedikleri Türkiye'nin en güzel ilçelerinden biri vardır yolun başında. Yemyeşil bir vadidir. O yeşil vaha sonra nice aydınlar da yetiştirmiştir. "Gel aslanım Mamak'tan Erzincan'dan Kemah'tan" diyen Enver Gökçe oralıdır. Biyolog Ali Demirsoy oralıdır. Hatta müze kurmuştur orada, gelen geçen bilgilensin diye. Nice şiir yazılmış, türkü yakılmıştır Fırat üstüne, Eğin üstüne. Neticeye gelirsek bu gerici dönem toprağımızı zehirledi ama önce insanımız zehirlenmiş galiba. Savcı Efe ve yoldaşları iğfal etmişler beyinleri. Kurtuluş gününde yabancılar gelip toprağımızı ve insanımızı yok ederken ve zenginliklerimizi alıp giderken ses çıkaran kimse yok ne yazık ki. Bir bayrak gibi "Welcome to İliç" yazısı duruyor orada hâlâ. İkinci bir Kurtuluş gerekiyor; hem Erzincan için hem de bizler için...
·
104 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.