Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

ACEMİLİKTEN USTALIĞA, GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE Kadıköy, Hasanpaşa’da küçük ve üçgen şeklinde bir berber dükkânı var. Osman Amca tam 25 yıldır bu dükkan da 47 yıldır da Türkiye’de. Doğum yeri, o zamanlar Yugoslavya içerisinde olan Makedonya. Müslüman tebaaya ait olduğundan okula devam ettiği takdirde zanaat eğitimi veren bir kuruma devam etmek, o kurumda da terzilik, ayakkabıcılık ve berberlikten birini seçmek durumundalarmış. Üç sene bu okula devam edip sonunda diplomasını almış. Başladığı ilk yer 18 berberli bir kooperatif. “Orada öyle tek başı kendi hesabına çalışmak yoktu,” diyor Osman amca. “19 yaşımdaydım Türkiye’ye göçtüğümüzde. Eminönü’nde bir dükkanda kalfalığa başladım. Tıraş etmek falan değil de, orada 8 saatten faza çalışmazdık, burada se 12 saatten fazla çalışıyorduk.” Diye devam ediyor. Onu anlatmamın nedeni mesleğine bu kadar yıl önce başlayan berberler arasındaki tek okullu berber olması. Bizde ise bütün berberler alaylı olarak yetişirler. Kimisi 3 ay, kimisi 1 yıl, kimisi 1 hafta, kimisi de tamı tamına 61 gün içinde tıraş yapmaya başladığını söylüyor. İlk tıraştan önce balonla tıraş yaptırdıkları doğruymuş: “Balonu şişirtirlerdi, hem de ne şişirme, zar gibi olurdu. Onu sabunlardık. Patlamadan sıyırırsak gerçek tıraşa geçmemize izin verilirdi,” diyen Halil Usta, sadece 2 balon patlamış mesela. Ancak gerçek cesareti dükkâna epeydir gelen müdavim müşteriler verirmiş: “Kesilirse kesilsin ulan'.” Cavit Amcaya ise baba dostu Sabri Amca’sı vesile olmuş: “Acemi nalbant çoban eşeğinde öğrenirmiş. Ben de koyunlarımın çobanıyım, sen de bende atlat acemiliğini.” Bir de mecburiyetten acemiliğini atlatanlar var, mesela Musa Baysan. İlkokula neredeyse yeni başlamışken amcasının yanına çırak verilen Musa, Urfa’nın sıcağında küçük yaşta çalışmak zorundayken, üstüne bir de dükkânı bırakıp S. Arabistan’a gidecek olan amcasından şu lafı işitir: “Senden berber olmaz!" Hırslanır Musa ve aynı dükkândaki kalfadan iş öğrenir.”3 ayda öğrendim” diyor Musa,” ama 12 yaşındayken o kalfa da gidince dükkanda tek başıma kaldım. Tam bir sene dükkanı bu şekilde çalıştırdım. Sonra amcam geldi ve kovdu beni”. Evin en büyük erkek çocuğu olan Musa’nın yükü ağırdı. Kamyon şoförlüğünden, pamuk tarlasında işçiliğe oradan noter katipliğine derken I997’de İstanbul’a gelir. ”Dükkanda yatardım, kartonları serip, havluları da üstüme örterek. Yumurta, peynir, ekmek dışında bir şey yemezdim. Önce ailemi yanıma getirecek parayı edinmem lazımdı.” anlatan Musa’nın işleri nihayet yoluna girer. Şimdi 12 senedir Silivri kapı da kendi dükkânını işletiyor. Titreyen eller, çarpan yüreklerle yapılan ilk tıraşların ardından acemilikler atılır. Yavaş yavaş çocuk tıraşları, asker tıraşları gibi işlerle saç kesimi de öğrenilir. Yazması kolay ve bugünden geriye bakıp anlatması kolay fakat rahmetle ve minnetle andıkları ustaları az çektirmemişler. 12 yaşından beri beyaz önlüğüyle çalışan Mehmet Amca “Sokağa bakarsan anında kulağın çekilirdi” diyor. Her türlü angarya iş, dükkândaki saçları ve kapının önünü süpürmek, su ısıtmak ve bunların yanında yapılan tıraşı pür dikkat izlemek gerekiyormuş. Babası ile çalışan Halil Usta, “Babamdan ayrı bir yere gidemezdim, ne oyun oynadım, ne gezdim. Sabah altı buçukta dükkânı açar, gece 12’ye kadar çalışırdık” diye anlatıyor o günleri. Eğer varlıklı bir ailenin çocuğu değilseniz sömürü çok erken yaşlarda gelip sizi buluyor.
Sayfa 164166
·
9 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.