İnsanla ilişkisi kesilen, “doğal boyutunu” yitirmiş olduğu söylenebilecek, insan beyninin işleyiş biçiminden esinlenilerek her geçen gün daha karmaşık mesajlar üretmeye mahkûm edilmiş makinelerin gerek yapı gerek öz açısından giderek birbirlerine benzedikleri bir mikrokozmos oluşturdukları söylenebilir. Dünyayı ve uzayı ele geçirmeye yönelik belli bir yaygınlaşma döneminden sonra, teknolojinin, şimdi de dünyayı psikolojik/düşünsel anlamda ele geçirmeyi hedeflediği bir gelişme aşamasına gelinmiştir. Artık jestlere bağımlı bir mekândan kurtularak elektronik, sibernetik alanlarla randıman anlayışı; toplumsal boyutlara ulaşan ancak (evde) asgari miktarda yer kaplayacak şekilde tasarlanan ve yaşam deneyimiyle herhangi bir karşılaştırma yapma olanağı tanımayan bir teknoloji dünyasında yaşadığımız söylenebilir.