Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Eczacı yarbay nayî Halil Can (1905-1973)
Halil Can, mûsikîye olan ilgisini, babasından kalma bir alışkanlık olarak nitelendirmektedir. Tasavvuf ehli olan babası Şükrü Efendi’nin evlerinde düzenlediği toplantılarda okunan mevlîd ve ilâhîlerin, Halil Can’da daha çocuk yaşta iken mûsikîye karşı bir ilgi ve zevk-i selîm oluşturduğu anlatılmaktadır. Halil Can, anılarını anlatırken, evlerinde okunan eserleri bütün incelikleriyle öğrendiğini belirtmektedir. 1919 yılında, 14-15 yaşlarında iken Galata Mevlevîhânesinde izlediği bir semâ’ mukâbelesi esnâsında ney sadâsından etkilenerek, Neyzenbaşı Emîn (Yazıcı) Dede’den ney meşketmeye başlamıştır. Bu olayı Halil Can, Ethem Rûhî Üngör’e şöyle anlatmıştır: “Yanımda bulunan çocukluk arkadaşım Mustafa’ya: Ben bu ney denen marifeti muhakkak öğreneceğim, gel bakalım bunu çalanlar kimlerdir. Diyerek sora sora Neyzenbaşı odasını bulduk, selâm verip içeriye girdik. içerde bir alay sikkeli, sakallı ihtiyar adamlar vardı. Ben, Neyzenbaşı olarak birini tahayyül ediyordum. Onlara: Efendim, Neyzenbaşı hazretleri ile görüşmek istiyorum. Dediğim zaman gayet gençce, bıyıklı, başında sikke yerine fes bulunan, sakalsız, tatlı temiz yüzlü (sonradan hocam olan Emin Efendi) bir zat: “Benim oğlum, ne istiyorsun” dedi. Efendim, ben bu neyi öğreneceğim.” dedim. fiöyle beni bir süzdü: “Pek öğreneceğe benzemezsin” dedi. “Niye efendim” dedim. “Bak vereyim de sesi çıkarsa öğren” dedi. Hakikaten neyi ilk ağzına alanda ses vermez. Ne hikmetse verilen neyden ilk üşeyişimde ses çıkıvermesi üzerine: “Aaaa.. öğrenirsin” dedi. Artık bundan sonra benim o günkü zevkime neş’eme sevincime pâyân yoktu. Ertesi Cuma Galata Mevlevihanesinde derse başladım. Halil Can, haftada bir gün yapılan çalışmaları yeterli bulmayan hocası Neyzen Emîn Efendi’nin yönlendirmesiyle, sonradan adı Üsküdar Mûsikî Cemiyeti olarak değiştirilen Dârü’l-Feyz-i Mûsikî’ye devâm etmeye başlamış, burada Bestenigâr Ziyâ Bey’den klasik mûsikî eserlerini, Arap Cemâl Bey’den ise fasıl mûsikîsi eserlerini meşk etmiştir. Ayrıca Enderûnî Hâfız Ömer Efendi’den nota ve tavır dersleri almıştır. Aralıksız olarak beş yıl devâm eden bu derslere ilâveten, Rauf Yektâ Bey’den nazariyat öğrenmiş, Ahmed Avnî Konuk’un bizzat kendisinden Dilkeşîde, Rûy-i Irak, Bûselik-aşîran âyin-i şerîşeri gibi pek çok kıymetli eseri meşk etmiştir. Halil Can, mûsikîye öyle büyük bir aşkla sarılmıştır ki, neye başladıktan üç ay sonra Galata Mevlevîhânesi’nde mutrıba çıkmıştır. Sikkesinin, 1922 yılında Üsküdar Mevlevîhânesine şeyh olan Ahmed Remzi Dede (Akyürek) tarafından tekbîrlenmesi, Mevlevîliğe resmen 1922-1925 yılları arasında intisâb ettiğini göstermektedir. Halil Can, Mevlevîhânelerin faaliyetlerinin son bulduğu 1925 yılına kadar Ahmed Celâleddîn ve Ahmed Remzi Dedelerin hizmetlerinde bulunduğunu nakletmektedir. Sakıp Arıkan, Halil Can’ın Bahâriye Mevlevîhânesi şeyhi Hüseyin Fahreddîn Dede’den de istifâde ettiğini bildirmektedir.
·
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.