onun da bir insan yüreği var,
şimdi kanayan ete dönüştürdüğün.
Onun yüreği, bebeğim,
okşadığında
irkilmişti kaygıyla
ve inanamıyordu mest eden tatlılığına.
Sarılıp, mutsuz şiirler
ve düşlerle
üzgün ruhuna,
dayanılmaz düşüncelerinin ortasında sevinçli,
o solgun kişi seninle yaşadı,
seni sevdi ve çabaladı çaresizce
sonsuza dek seni sevmek için.
Seni bağrına bastı,
ağzını öptü
ve göğsünün titrediğini duydu
soğuk elinin altında.
Gözlerini seyretti,
uzun uzun, hayranlıkla,
emmeye çalışarak ruhunu,
tatlı tatlı konuşarak seninle.
Seni hayal etti ona şiir esinlemen için
ve senin için dizeler söyledi
harika şeylere dair.
Sen bu yüce dünyada susup
tadını çıkarıyordun, sessizliğe gömülüp,
geriye yasladığın başınla,
tutkuyla onun hüzünlü neşelerini.
Ama allak bullak tonundan
deneyimsiz sesinin,
anladın giderek yitmekte olduğunu
bambaşka bir dünyada kendi dünyandan:
Orada soğuk yaşam
yeniden seni bekliyordu kısa düşünden.
Ve korktun
uzaklarda yitip gitmekten:
Küçük ruhun,
hüzünlü terzi ruhun,
yaşamını kazanan,
kocaman açtığı gözleriyle,
gelecek düşüncesinden korktu,
senin hüzünlü geleceğin,
eskiden sana tatlı tatlı gülümseyen,
ama şimdi boz görünen
ve solgun, korkunç,
en dehşetli tutku karşısında,
karşına çıkıp
bir an gözlerini kamaştıran.
Ve yıkmak zorunda kaldın
güzel cennetini
ve dönmek sessizce acı çekmeye,
geleceğe bel bağlayarak
dünyana egemen yasanın istediği gibi.
Hüzünlü bana verdiğin bu gül.