Gönderi

106 syf.
·
Not rated
Biz Türkiye olarak 2. Dünya Savaşına katılmadık ama Türkler olarak katıldık hem de her cephede. Sovyet işgali altında olanlar Kızıl Ordu'da, esir düşmüş olanlar ve yurtlarını Rus işgalinden kurtarmak isteyenler Alman Ordusunda, hatta Kıbrıslılar da İngiliz Ordusunda bulunuyordu. Bir de düzenli ordulardan bir şekilde ayrı düşüp Partizanlara vesaire katılanlar oluyordu ki onların izini sürebilmek daha da güçtür. Azerbaycan Hanlıklara bölündüğü zamanlarda Gence'yi idare eden Cavad Han Ruslara karşı Hanlık askerlerini şu sözle savaşa davet ediyordu: Birleşip bir yumruk olamayanlar, bir yumruk altında can verir. İşte bizim son dünya savaşındaki özetimiz budur. Bu yumruğun altında kaç aile perişan oldu hâlâ tam olarak bilemiyoruz. Kaç Türk kendisinin olmayan bir savaşta kayboldu, yaralandı ve öldü. Kaçı arkasında yaralı aileler bıraktı? Aytmatov bunu bize biraz olsun anlatıyor. Savaşa katılanları değil ardında kalanları... Bu girizgahtan sonra belirtmeliyim ki "spoiler vereceğim". Toprak Ana orijinal adıyla Саманчынын жолу (Samançının Jolu) Türkçesiyle Samanyolu bu konu üzerinde gelişiyor. Köylü bir kadın olan Tolgonay (Dolunay) savaşta kocasını ve 3 oğlunu kaybetmiştir. Gelini ile hayata tutunmaya çalışan bu kadının toprakla dertleşmesi bizi alıp götürüyor cephenin ardına, savaş tamtamlarının ötesine, ıssız bozkırın ortasındaki ak çadırlara, çadırlarda evlatsız ve kocasız kalan kadınların feryatlarına... Gün oldu savaş bitti ama gidenler geri gelmedi. Dul kalanların çoğu evlendi ve çoğu yine mutlu oldu ama evlenmeyi bir daha düşünmeyenler, eşleri evlatları ölünce bir ölüden tek farkı nefes almak olan insanlar da vardı. Tolgonay ve gelini onlardandı. Gelini bir gün kocasının artık gelmeyeceğini kendisine kabul ettirdi ve kopkari oyunu esnasında bir çoban ona göz koydu, kopkaride evin önüne atılan koyun o eve hediye edilir ve o evden bir gelin istenilir. Gelininin mutlu olmasını isteyen Tolgonay geliniyle vedalaştı fakat sonraları gelini geri geldi hem de karnında bir bebekle. Oysa Tolgonay bunu bilmiyordu. Sonraları öğrendi ki çoban bu gelini terk etmişti çünkü hem evliydi hem de bir serseriydi. Çobanın onunla evleneceğini ve ailelerinin utançtan kurtulacağını umarak gizlice bu adamın köyüne giden komşular da elleri boş döndüler, Gelin Aliman doğum sırasında öldü ve geride bir oğul bıraktı. İslami geleneklere göre ölen bir kadını eşi defneder ve cenazeye erkekler katılır. Oysa onu Tolgonay defnetti çünkü hanede hiç erkek kalmamıştı. Bebeğe Canbolat adını verdiler. İhtiyar bir adam olan Corabek'in gelini bebeği emzirdi. Komşuları yardım etti. Bektaş (komşu Ayşe'nin oğlu) çocuğu eğitti ve daha sonra onu biçerdöverde samancı olarak çalışmaya götürdü. Tolgonay yaşananları asla unutmayacağına ve bir gün her şeyi Canbolot büyüdüğünde ona anlatacağına söz vermişti. Anlatabilecek miydi? Ben bu eseri okurken sık sık Gorki'nin meşhur Ana adlı romanını okuyorum hissiyatına kapıldım. Bu benzerliği bir etkileşim olarak görüyorsam da savaş esnasında Türkistan'da, Ukrayna'da, İdil Ural'da bunlardan daha fenası yaşandığı ve pek fazla "Ana" kendiliğinden ortaya çıktığı için etkileşimin bende olumsuz hissiyatı olmadı. Son olarak Parad Pobedy'e her yıl yazarın ülkesi olan Kırgızistan da dahil olmak üzere pek çok ülke katılıyor. Halbuki Parad Pobedy bir zafer günü değil bizim olmayan bir savaşta akıttığımız kan ve verdiğimiz candır. Nitekim Sovyetler Birliği'nden ayrıldıktan sonra 8 Mayıs 2002 tarihine kadar Rusya'nın Avrupaya açılan bahçesi olan Letonya, Litvanya ve Estonya bir daha Zafer Günü geçidine katılmadılar ve hakiki bağımsızlık yolunda bir adım atmış oldular. Umuyorum bir gün Türk ülkeleri de "insan gücü" olarak yetersiz silahlarla savaşa sürülerek biçtirilmenin zafer olmadığını anlar ve bir daha Tolgonaylarımız-analarımız bizim olmayan bir savaş için ağlamak zorunda kalmaz.
Toprak Ana
Toprak AnaCengiz Aytmatov · Elips Kitapları · 201562.2k okunma
·
74 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.