Gönderi

Moğollar, çok erken tarihlerden itibaren farklı dinlerin etkisi altında kalan bir milletti. Uzun yıllar Türklerin egemenliği altında yaşayan Moğollar, Türk kültürünü etkileyen pek çok unsurdan en az Türkler kadar etkilenmişlerdi. Bu sebeple Türk kültüründe bulunan çoğu unsur Moğolların kültür dünyasında da görülmektedir. Bu etkilenme alanlarının başında kuşkusuz dini inançlar gelmekteydi. Asya bozkırı pek çok kadim inancın çok rahat yayıldığı ve kendini gösterdiği bir coğrafyaydı. Bozkır coğrafyasında kendini gösteren tüm dinlerin, Moğollarla mutlaka bir ilişkisi olmuştur. Çok dinlilik ve farklı dinlerle bir arada yaşayabilme tecrübesini çok erken tarihlerde kazanan Moğollar bunu sonraki süreçte siyasi tavırlarında göstermişlerdir. Moğolların bu özelliği sadece kendilerine ait bir kimlik olmaktan ziyade Asya bozkırlarının bir kültür özelliğiydi. Asya bozkırlarında bağdaştırıcı ve birleştirici bir bir algı varlığını her daim korumuştur. Bu algı karşılaştığı farklılıkları kendi bünyesinde bağdaştırıp yeniden yorumlamayı her dönemde başarabilmişti. Türklerin de Asya bozkırlarının çok uzaklarında farklı inanç ve kültür çevrelerinin içine girmelerine karşın bu kültürler ile zenginleşip asimilasyona uğramadan kendi milli benliklerini koruyabilmişlerdi. Aynı özellik inanç boyutuyla Moğollarda da görülmektedir. Moğollar, kendileri de bu süreç içinde aynı anda farklı inançlara inanmışlardır. Fakat tüm şartlara rağmen bozkırda ağırlıklı olan ve bozkır insanını kültürünü yansıtan inanç Şamanlık olmuştur. Moğolların geleneklerini siyasetlerini ve gündelik yaşamlarını ağırlıklı olarak biçimlendiren inanç Şamanlıktı. XIII. yüzyılda Cengiz dağınık halde bulunan Moğolları bir çatı altında toplayıp da güçlü bir imparatorluk kurduğunda Moğolların ağırlıklı çoğunluğu Şamandı. "Şaman" kelimesinin anlamının "Tunguz" kökeninden geldiği düşünülmektedir. Bozkır ile özdeşleşen Şaman kelimesi Türkçede ve Moğolcada yoktur. Şaman kelimesi XIII. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa'da yaygınlaşmış bir tanımlamaydı. Kelimenin bozkır dünyasında kabul görmesi ise çok daha sonralarına denk gelmektedir. Cengiz Yasalarında yerin ve göğün yaratıcısı olan bir tanrının varlığına inanmanın gerekliliği birinci esastı. Cengiz de kendisini dinlere karşı tarafsız ve özgür düşünceli bir şekilde gösterirdi. İslam tarihçilerinin eserlerinde Cengiz Han'ın Vacib'u'l-Vücud (bir varlığın gerekliliği) ile ilgili inançlarına ilişkin işaretler görülmektedir. Moğollar bütün sertliklerine ve baskıcı yönetimlerine rağmen dinlere ve dini zümrelere karşı hoşgörülü bir politika izlemişlerdi. Bu Yasa' da yeri olan bir uygulamaydı. Moğollar, yönetimi altına aldıkları toplumlara, Gazan Han zamanında yaşanan reform ve kurumların yeniden İslam'a dayalı bir çerçevede biçimlendirildiği geçiş dönemi hariç hiçbir zaman dini açıdan bir baskı ve dayatmada bulunmamışlardır.8 Dini zümrelere eşit mesafedeki yaklaşımları dini algıdaki rahatlığı, hakimiyeti altına aldıkları topraklarda var olan dinlere kendilerine göre örgütlenme ve yayılma imkanı tanıdığı gibi dinler arasında da nüfuz rekabetini de beraberinde getirmişti. Bu rekabet ile İlhanlı hâkimiyetindeki dini zümreler İlhanlı yönetimi üzerinde söz sahibi olma mücadelesine girişmişlerdi. Moğol yönetiminde söz sahibi olan bir dini zümre diğerlerinin aleyhine kendi lehine uygulamaların oluşmasını sağlayabiliyordu. Dini zümreler İlhanlılardan bir "hatun" ya da "sultanın" kendi inançlarına mensup olmasını çok istiyorlar, bunun için de sarayda sürekli etkin olmaya çalışıyorlardı. Moğolların dinlere karşı gösterdikleri bu bakış açısı, tüm kargaşa ortamına rağmen dini inançların tümünde bir canlanma ve dini düşüncede bir gelişme yaşanmasını sağlamıştı. Moğolların kültürü, hakimiyet kurdukları toprakların kültüründen daha geriydi. Bu özellikleri ile Moğollar bu coğrafyaları yönetmekte zorlanmışladır. Bu da kaçınılmaz olarak Moğolları yerli inançlara teslim olmaya itmekteydi. Bu durumu gören dini zümrelerin liderleri de yeni yöneticileri olan İlhanlıların sarayını hiç boş bırakmıyorlar, yeni yöneticilerinin kendi inançlarını kabul etmeleri için büyük çaba harcıyorlardı. Moğolların dini esnekliğinin yanında birde bu rekabet de eklenince İlhanlılar zamanında Yakın Doğu dini ve mezhebi açıdan hareketli bir dönem yaşanmıştı. Moğolların dinler karşısındaki bu tavrının kaynağını Cengiz Han'da bulmak mümkündür. Cengiz, Yasası'nda bütün dinlere müsamaha gösterilmesini ve tüm ruhanileri vergiden muaf tutulmasını tavsiye ediyordu. Kendisi hiçbir dine inanmadığı tarihi kayıtlarda zikredilen Cengiz Han, bütün dinlere yaşam alanı tanımaktaydı. Rubruck'un verdiği bilgilere göre, Karakurum'da iki cami, bir kilise ve bir Budist tapınağı bulunuyordu. Bu durum Moğolların dinlere karşı bakışını göstermesi açısından önemlidir. Müslümanların VII. yüzyılda Sasani İmparatorluğu'nu yıkıp da İran'da hakim unsur haline gelmesiyle birlikte kadim İran kültürünü temsil eden paganist dinlerde silinmişti. İran'da İlhanlıların hakimiyeti ile birlikte Müslümanların güçten düşmesi ve medreselerin zayıflamasıyla eski kültür yeniden canlanma göstermiş ve Mecusilik başta olmak üzere birçok pagan din eski güçlerini yeniden kazanmışlardı. İlhanlı hakimiyeti ile birlikte güçlenen sadece pagan dinler değildi. Hristiyanlık da bu dönemde oldukça büyük bir güç haline gelmişti. İlhanlıların Yakındoğu'ya ani ve sert girişleri ile Sünni İslam'a dayalı kurulu düzenin yıkılması, Sünni Müslümanlar dışında tüm dini unsurların beklentilerini yükselmişti. Öyle ki Hristiyan cemaati Hülâgû Han ve eşi Dokuz Hatun'u kurtarıcı olarak görüyorlardı. Bu algı sadece Hristiyanlarda oluşmamış, Şii dünya da Moğolları kurtarıcı bir güç olarak görmüştü. İlhanlıların erken dönem siyasetleri de bu beklentileri destekleyen vaziyetteydi. Hülâgû zamanında Moğol komutanları arasında Hristiyan olanları da vardı ve bunlar ele geçirdikleri şehirlere kiliseler inşa ettiriyor dahası camileri kiliseye çeviriyorlardı. Yakın Doğu'nun hakim unsuru olan Sünni İslam anlayışını tasfiye etmek amacıyla siyaseten Müslümanlara karşı ve farklı din ve kültürleri desteklemişlerdi. Fakat bu durum Gazan Han'dan sonra tamamen değişecekti. İlhanlılar, dini ve mezhebi açıdan oldukça rahat ve hoşgörülü bir tavra sahip olsalar da Yakın-Doğu'nun yerli unsurları birbirlerine karşı hiç de hoşgörülü değillerdi. Moğollardan önce de var olagelen dini ve mezhebi çekişmeler İlhanlı hakimiyeti altında da devam etmişti. İlhanlı yönetim sistemi içinde yükselen kendine bir faaliyet alanı bulan her dini zümre diğerlerini ezmek ve tasfiye etmek için var gücüyle uğraşmaktaydı. Bu durumda İlhanlıların siyasi sistemlerini kuramamasının önemli faktörleri arasındaydı. Şiilerin güçlendiği dönemde Sünniler tasfiye edilmekteydi. Hristiyanlar güçlendiği dönemde diğer inançlara baskı kurmaya çalışmışlardı. Özellikle Hülagu'nun Hristiyan olan eşi Dokuz Hatun üzerinden Hristiyanlar güç kazanmaya çalışmıştır. Yahudi bir vezir olan Sa'ddüdevle zamanında da Müslüman memurlar görevlerinden alınmış yerlerine Yahudi kökenli memurlar atanmıştır. Moğollar, Ön Asya'ya gelmeden önce bozkırda yaygın olarak Şamanist inanca sahiptiler. Bununla birlikte Moğollar arasında Budizm'in de hatırı sayılır bir yeri vardı. Ancak Moğolların Ön Asya'ya inmeleri ile birlikte farklı farklı dinlerle de temasları gelişmiştir. Moğollar tıpkı Türkler gibi yeryüzünde bulunan dinlerin neredeyse tamamı ile bir şekilde temasları olmuş bu dinlerden etkilenmişlerdir. İlhanlıların din ile olan ilişkilerinde ve dini algılarında söylenebilecek en temel konu onların bütün dinlere olan hoşgörüleridir. İstilacı özellikleri, sert politikaları ve hakimiyet kurdukları coğrafyalardaki katı rejimlerine rağmen hiçbir kayıtta onların dinlere karşı zarar verici tasfiye edici faaliyetlerine rastlanılmaz. Cihangir ve göçebe özellikleri ile çelişir bir biçimde hiçbir dine katı ve baskıcı bir yaklaşım içinde bulunmamışlardır. Bunun aksine, hemen hemen her dine yaşama ve kurumsallaşma imkanı tanımışlardı. Dinlere karşı açık görüşlü bir yaklaşım içinde olan İlhanlılar, dini zümrelerle her ne kadar temas kurmaktan çekinmemişlerse de devlet yönetim anlayışı açısından dinlere ve onları temsil eden kurumlara mesafenin korunmasına da azami dikkat etmişlerdir. Dinlerin İlhanlı hakimiyeti üzerinden birinin diğeri üzerinde hakimiyet kurmalarını ülke sınırları içinde güçlenmelerine de fırsat vermemişlerdi. Bir nevi dini zümreler arasında bir denge siyaseti geliştirmişlerdi. İlhanlıların genel dini algıları içinde dikkat çeken bir unsurda dini taassuba sahip olmamalarıydı. Her ne kadar Şamanizm Moğol kimliğini ve kültürünü oluşturan temel bir unsur olsa da Moğollar için hiçbir din vazgeçilmez değildi. Moğolların çok hızlı bir biçimde din değiştirdikleri net bir biçimde kaynaklarda görülmektedir. Öyle ki pek çok İlhanlı hükümdarı yaşamının farklı evrelerinde farklı inançların mensubu olarak görülmektedirler. Moğolların dinlere karşı bir merakının da olduğu söylenebilir. Dini tartışmalar her zaman Moğol yönetici sınıfının ilgisini çeken bir konu olmuş ve bu tartışmaları yakından takip etmeye çalışmışlardır. İlhanlıların din algıları kültürlerini de etkileyen temel faktörlerin başında gelmektedir. İlhanlılar üzerine çalışanların büyük çoğunluğu, onları temsilcisi oldukları göçebe kültüre ve Şamani özelliklere göre fazlasıyla münevver bulmuşlardır. Buna güzel bir örnek ise pek çok batılı tarihçinin Hülagü'nun inanç itibarıyla Şamani kalmış olma ihtimalini pek mümkün görmemiş olmalarıdır. Şamanizm'in münevver bir kişiliğinin oluşmasına zemin hazırlayamayacağını düşünen Edward Browne gibi pek çok batılı araştırmacı oldukça münevver bir kişilik olan Hülagü'nun Budist olduğunu düşünüyorlar ve Hülagü ile Budizm arasındaki bağlantıları gösteren ve onun Budist olduğunu destekleyebilecek kayıtlara fazlaca itibar ediyorlardı. Fakat eldeki tüm kayıtlar Hülagü'nun Şaman olduğunu göstermektedir. Hülagü'nun sarayında bizzat kendisinin de katıldığı Şamani ayinlerin icra edildiği devrin kayıtlarında açıkça görülmektedir. Hatta öyle ki İlhanlıların Ön Asya'da görülmeleri ile Müslüman Türklerdeki İslam öncesi unsurların dirilme sürecine girdiği yeni Anadolu sofizmine etki ettiği de bilinmektedir. Moğol istilasının az öncesinde İlhanlı hakimiyetinin kurulduğu coğrafyanın büyük bir çoğunluğu Sünni Müslümanlardan oluşuyordu. Bununla birlikte Yahudilik, Hristiyanlık gibi dinler de hissedilir bir oranda varlık göstermekteydi. Bunlardan başka Zerdüştlük gibi kadim çok tanrılı dinler de görülmekteydi. Müslüman unsurlar arasındaki mezhebi farklılıklar da bölgenin belirgin bir dini özelliğiydi. Şia, Müslümanların çoğunluğundan ayrı bir inanç ve siyasal söylem ile farklılık gösterdiği gibi İslam devletlerinin iç siyasi gündemini de etkileyen önemli bir unsurdu. İlhanlıların gelişi Şia'nın güçlenmesine zemin hazırladığı gibi İran'ın Şialaşması sürecini de hızlandıran önemli bir faktör olduğu açıktır. İlhanlıların Ön Asya' da belirmeleri şüphesiz bölgenin dini yapısında köklü değişikliklerin yaşanmasını da beraberinde getirmişti. 1258 yılında Hülagu Han'ın Bağdat'a girmesi ve Abbasi Halifesi Muta'sım Bi'lllah'ın öldürülmesi ile İslam dünyası için yeni bir süreç başlamıştı. Müslümanlar hilafetsiz ruhani lider mefhumundan sıyrılmış yeni bir siyasi düzene geçiyorlardı. Böylelikle Selçuklu istilasından beri İslam dünyasında İslam dünyasının liderliğinin Araplarda olması gerektiği tartışmaları da Moğolların hilafet kurumunu ortadan kaldırmaları ile son bulmuş oluyordu. Artık şimdi gücü ve dengeleri lehine değerlendirebilen her hanedan İslam dünyasının lideri pozisyonuna geçebilirdi. Sünni İslam dünyası açısından Hilafet'in ortadan kaldırılmış olması kolay atlatılabilecek bir şok değildi. Konuyu anlatan tüm İslam kaynakları olayı çok büyük bir felaket olarak değerlendirmektedirler. Pek çokları bunu ilahi bir ceza olarak da görürler. Süregelen kabile ve mezhep çatışmaları halifelerin keyfi ve saltanat siyasetlerinin bir cezası olarak düşünürler. "Yoldan çıkan ve dinin gerekliliklerini yerine getirmeyen Müslümanlar karşında ceza olarak Tanrının Cengiz Han'ı güçlendirdiği" yorumu devrin pek çok kaynağında görülmektedir. İslam Dünyası, İlhanlıların kurulduğu çağda siyasi itikadi ve kültürel açıdan farklılıklar göstermekteydi. Bir tarafta Selçuklular tarafından temsil edilen Anadolu merkezli Türk sofizmi diğer yanda Abbasi merkezli Sünni İslam bir taraftan Şiiler ve son olarak Sünni anlayışın farklı bir görünümü olarak Memlukler bulunmaktaydı. Bu dini anlayışları birbirlerinden farklı olan grupların Moğolların gelişini ve Yakın Doğu' da oluşmaya başlayan İlhanlı hakimiyetini değerlendirmeleri de birbirlerinden farklı olmuştur. Moğol hakimiyetine en sert tepki Sünni dünyadan gelmişti. Burada karşı söylem olarak dikkat çeken önemli bir isim İbn Teymiyye'dir. Suriye'de bulunan Teymiyye Moğol istilasına karşı en sert tavrı koyan alim olarak görülmektedir. Memluk coğrafyasında yaşayan ve Memluklerle birlikte hareket eden Teymiyye, Moğollara hiç sıcak yaklaşmamıştı. O kadar ki Müslüman olduktan sonra bile onların imanlarının geçersiz olduğunu ileri sürerek onlara karşı söylem geliştirmeye devam etmiştir. Teymiyye'nin bu tutumunda onun dini inancı kadar Memluk sarayına yakın bir kişi olmasının da yadsınmaz bir rolü olduğu düşünülmelidir. Onun İbn Teymiyye'nin Moğol karşıtlığını anlamak açısından Mardin Fetvası olarak bilinen ve Mardin halkının şehre yaklaşan Moğollara karşı ne yapılması gerektiğine dair sorularına karşılık verdiği fetva oldukça önemli bir kayıttır. Buna karşılık Şii dünyasının Moğolların gelişini oldukça olumlu karşıladıkları anlaşılmaktadır. Çünkü bu Şiiler için kaybettikleri siyasi gücü kazanmaları için ideal bir fırsattı. Burada dikkat çeken iki önemli isim bulunmaktadır. Şii alim Tüsi ki aslında İlhanlı idari ve siyasi rejiminin kurucu beyni olarak kabul edilebilecek kadar Hülagü'ya yakın bir kişiydi. Bir diğer isim de Vezir Alkami'dir ki Şii olduğu ve Şiileri isyana teşvik ettiği gerekçesiyle vezirlikten azledilen Alkami, belki de bunun bir karşılığı olarak Moğolların safında yer almıştı. Bir de bu iki zümreden farklı olarak daha çok Türkmenler arasında görülen sofizm ise ayrı bir duruş sergilemektedir. Barak Baba nezdinde karakterize edebilecek bu derviş zümreleri fikri bakımdan her ne kadar Moğol rejimine karşı bir duruş gösterseler de kültürel yakınlıkları dolayısıyla daha sıcak ilişkilerde kurabilmişlerdi.
·
67 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.