Gönderi

Ah, iki kelamınla kralı olurdum şu dünyanın, Koy elini kalbime, kalbimin yarası çok derin; Öyle aç ki, güzel melek, kalbim parçalansın! Aşk belasına maruz kalan hiçbir sevgili, Böylesi kara gözlerden aşk şarabı içmedi; Hiçbiri öpmedi seninkinden daha tatlı bir alın!
Sayfa 249 - Alfred de MussetKitabı okudu
·
38 görüntüleme
Furkan okurunun profil resmi
Çeviri inanılmaz berbat, inanılmaz hem de... Büyüklüğü ağza dahi alınamayacak koca bir tarih; sınır çizilemeyecek denli yoğun, çoşkun ve derin yığınlarca duygu, düşünce ve hissiyat resmen yıkıma uğratılmış... Şiire özel ilgi duymayan ya da şiirle tanışıklığı bu kitapla başlayan kişilerin, ellerine alabilecekleri en yanlış kitap her halde... Neredeyse tüm şiirleri, sözcüklerin hepsini puzzle parçaları gibi dağıtıp, tek tek olmaları gereken yerlere kendim yerleştirerek (bir nevi yapay bir çeviri yaparak) okuyorum. Örneğin, söz konusu alıntının neden şu şekilde çevrilmemiş olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum: " Kralı olurdum şu dünyanın ah, iki kelamınla, Çok derin yarası kalbimin, koy elini; Öylesine aç ki, güzel melek, parçalansın kalbim! Aşk belasına maruz hiçbir sevgili, İçmedi aşk şarabı böylesi kara gözlerden; Öpmedi hiçbiri daha tatlı bir alın seninkinden " Kilit nokta şu: Söz konusu şiir ise, bir dilden bir dile bire bir çeviri yapılamaz. Bu mutlak kural çoğu zaman düz yazıda bile geçerliyken, şiir ruhuna sadık kalmadan, dizeleri katı ve donuk bir çeviri süzgecinden geçirdikten sonra elde edilen sözcükleri yine o ruha sadık kalmadan yanyana dizmek, ne şiir çevirisi olur, ne çeviri olmuş olur. Mesela, ben çevirirken, bazı sözcükleri ufacık değiştirmeye, bazı sözcükleri direkt atmaya ve bazı dizeleri yeniden dizmeye ihtiyaç duydum. Çünkü söz konusu müdahaleler, zincirlenmiş olan şiir ruhunun bir miktar da olsa özgür kaldığını gösterdi bana. İkinci dizedeki 'koy elini kalbime' kısmında 'kalbime' sözcüğü zaten 'kalbime' diye belirtilmese bile, okuyucunun elin konulması gerekilen yerin orası olduğunu anlayacağından ve 'kalbime' sözcüğünün, öncesinde de kullanılmış olduğundan kaynaklı büyüsünü bir miktar yitirebileceğini düşünerekten, orada hiç olmamasının daha doğru olduğunu hissettim. Üçüncü dizedeki 'Öyle aç ki' sözcüğü, dikkat çekilmek istenen 'incelik, narinlik' ayrıntısını biraz zedeliyor. Bunun yerine 'Öylesine aç ki' sözcüğü, dizenin, özellikle belirtilmek istenen 'incelik, narinlik' ayrıntısını daha çok muhafaza ediyor. Dördüncü dizedeki 'kalan' sözcüğü, orada tamamen bir enkaz olarak duruyor. Bu sözcüğün orada durma nedeninin bizzat şiirin ruhunu yok etme görevi taşıdığını belirtmek, kesinlikle abartı olmayacaktır. Okurken diliniz yolda ilerleyen bir araç oluyor; oraya varmayıncaya kadar dil (araç) epey düzgün ilerlerken, 'kalan' sözcüğüne geldiğinizde, dil sanki büyük bir çukurdan ya da epey abartılı bir tümsekten çalkalanarak geçer gibi oluyor. Bundan dolayı o sözcüğün, şiir ruhunun korunması ve çeviri diline olabildiğince aktarılması adına bu dizeden yaka paça dışarı atılması gerekiyordu. Son dizedeki 'daha' sözcüğü için ciddi bir tereddütte kaldım. Bir yandan fazlalık gibi duruyor, bir yandan varlığı ve yokluğu bir şeye zarar veya yarar vermiyor gibi duruyor, bir yandan da sanki tatlı bir dikkat çekme görevi görüyor gibi... Sonunda üç ihtimalden iki ihtimalin, şiirde kalması yönünde karar kılma özelliğine sahip olmasından dolayı, ihtimallerin çoğunluk kararıyla vardığı bu kanı, bana da doğru geldi. Bir diğer hayati önem taşıyan nokta ise, yalnızca kimi sözüklerin yerlerinin ufak değişimleri veya bir dizenin bir başka biçimde dikkatle dizilebileceğinin bilinebiliyor olması, şiire etkili bir ruh katmanın çeşitli yollarından biri... Belki de bu ufacık ayrıntılara dahi dikkat edebilmek için, insanın şiirsel bir ritimle düşünebiliyor olması gerekiyor. Bu oldukça büyük ve güç eseri, böyle bir ritme sahip bir çevirmen farkıyla okumak muhteşem olurdu...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.