Gönderi

İslâm'a davet, kişinin kendi şahsından başlayarak, en yakın çevresinden itibaren merhale merhale bütün insanlığa kadar uzanan mukaddes bir vazifedir. Kur'an-ı Kerim'den, hadis-i şeriflerden ve İslâmî kaynaklardan aldığı bu mana muvacehesinde davetin şümûlüne şahsın nefsini ıslahı, çocuklarını terbiyesi, yakınlarının eğitimi ile ilgilenmesi, bir dostuna nasihati, bir iyilikte bulunuvermesi ve hayra teşviki, kötülüklere karşı bir tavır takınarak onları ortadan kaldırmaya gayret etmesi, bir gayr-i müslimin hidayeti için uğraşması, yeryüzünden fitne ve fesadın kalkması için İslâm ordusunda yer alması, kısacası gayr-i İslâmî bir hal ve durumdan İslâmî bir hal ve duruma geçişi sağlaması hep girmektedir. Bu geniş mana sebebiyle davetin cereyan edeceği sahayı kısıtlayıp dar tutmak doğru değildir. Davet, imanî konularda oldüğü gibi, ibadet ve muamelatta, ahlâkî prensiplerde de cârîdir ve Cenab-ı Hakk'ın bütün müslümanlara yüklediği bir mü kellefiyettir, bir mes'ûliyettir. İslâm davetinin temelini teşkil eden emr bi'l-ma'ruf nehy ani'l-münker'i îfa, İslâm ümmetinin vasfıdır ve Cenab-ı Hak tarafından bütün müslümanlara emredilmiştir. Emrin umumiliği sebebiyle bütün müslümanlar güçleri nispetinde ve bilgi sahibi oldukları konularda İslâm'a davet vazifesini yerine getirecekler, yetişkin bir davetçiler grubunun yapabileceği faaliyetlerde de, maddî ve manevî yönlerden onlara destek ve yardımcı olacaklar, tensip ettikleri davetçilerin İslâmî ölçüler dairesinde hareketlerini her an kontrol ederek davetin sıhhatle yapılmasını sağlayacaklardır.
Sayfa 475Kitabı okudu
·
36 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.