Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

520 syf.
·
Puan vermedi
Ben Sen de Tutuklu Kaldım...
''Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum'' ile başlayan, okura son söz olarak sevdiği kadının fotoğrafını aşkla öpüp ''Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım.'' Diyerek veda eden Kemal'in, Kemal'in Füsun'unun, en çok da İstanbul'un hikayesi... İstanbul'un önde gelen ailelerinden Basmacılar'ın Kemal, kendi gibi okumuş, Avrupa görmüş, dengi olan Sibel ile nişanlıdır. Huzurlu, eğlenceli, gamdan uzak, varlık içinde geçen hayatı bir gün nişanlısı Sibel'in Şanzelize butiğin vitrininde görüp beğendiği çantayla alt üst olur. Tebrizli Şems'in de dediği gibi ''Nereden bilebilirsin; hayatının altının üstünden daha iyi olmayacağını?'' Çevresindeki herkese göre felaketi olan bu aşk, belki de Kemal’in hayatının şansıydı; çünkü Füsun’a duyduğu o derin hisler onun dünyaya, İstanbul’a, kuşlara, en çok da eşyaya bakışını değiştirmiş; hepsine aşk kokan anlamlar yüklemesini sağlamıştı. Tezgahtarlık yapan uzak akrabası Füsun'a, nişanlısına sürpriz yapmak için girdiği butikte vurulur Kemal... Ama ne vurulmak, yıllar sonra birçokları bu durumdan ''kara sevdaya tutuldu'' diye bahsedecektir. Füsun'u bir şekilde ikna eder ve gizli saklı, yasak bir aşka başlarlar ama Kemal ne konforundan (Sibel ile kuracağı evliliğin konforu) ne de Füsun'a duyduğu tutkudan vazgeçebilir, öyle ki korkaklığı yüzünden kendi nişanında Füsun'u görünce şaşıp kalır, tutup elinden gidemez uzaklara, bunun pişmanlığını ve ceremesini de muhtemelen ömrünün sonuna kadar çeker. Gururu kırılan, hayalleri yıkılan Füsun, babasının da talimatıyla kaybolur ortalıktan. Kemal'in aşk acısını okuruz burada sayfalarca, zaman zaman ''bu sana müstehak!'' desek de, yatağında Füsun'un eşyalarını kokladığı, okşadığı yerde biz de onunla Füsun'a kavuşmayı bekleriz satırlar akarken. Durumun vahametini zor da olsa kabullenen Sibel önce ''kendi'' onuru için, daha sonra da müstakbel eşine duyduğu sevgi yüzünden imkansız aşkına ve ızdırabına rağmen hatta Kemal’e rağmen yanında olur onun, “geçici bir heves bu” der, sabreder ama nafile... Kemal'in sadece kalbi değil, tüm ruhu Füsun ile beraber kaybolmuştur, tek çaresi onu bir kez daha görmekte, son bir kez olsun sarılma arzusundadır. Füsun ile dolaştıkları sokakları yasaklar önce kendine, beraber 40 küsür gün geçirdikleri Merhamet Apartmanı'na gitmemeye söz verir ama hiçbiri aşk acısını dindirmez, ne kadar kaçarsa o kadar koşarak geri döner anılarına. Her yerde, her yüzde Füsun’u Füsun’dan bir parçayı arar seyyah misali… En sonunda dayanamayıp atar nişanı, aklında, yüreğinde, hücrelerinde Füsun varken daha fazla yanında duramaz Sibel'in... Babasını kaybettiğinde bile Füsun'un yokluğuna ağlar, kendi de zaten ''takıntı'' diye bahseder içine düştüğü haleti ruhiyesini. Füsun'u bir daha göremeyeceğini, arkadaşı Ceyda ile gönderdiği mektupların cevaplanamayacağını anladığı esnada Füsun'un kaybettiği küpesiyle ümidi tekrardan yeşerir ve sözleştikleri gibi ''çocukluk bisikletlerini de alıp onlara geleceğini'' yazar. Füsun kabul eder, evlerine davet eder Kemal’i. Hayatımın aşkı dediği Füsun'a kavuşmanın heyecanıyla gider Keskinler'e bedbaht sevdalımız... Bir aşığın gördüğünde beyninden vurulmasına neden olacak manzarayla karşılaşır, dile kolay tam 8 yıl boyunca o manzarada sırf Füsun için akşam yemeklerine, yılbaşı gecelerine, yaz gezmelerine, hatta film sektörüne katılır/katlanır. Yıllar yılları kovalarken Kemal'in Füsun aşkı bir an olsun dinmek bilmez, okuru kızdıran ''Yeter be adam! Vazgeç deli ettin kendini!'' dedirten bin bir türlü duruma baş eğer Kemal. Bir gün Füsun ile evleneceğini, Avrupa’daki bütün müzeleri onunla el ele gezeceğini hayal ederek geçer tüm acılardan. ''Sonu mutlu biten bütün aşk hikayeleri birkaç cümleden fazlasını hak etmez'' der kitabın bir yerinde. O yüzden yazılmıştır bu aşk destanı, bu destan yüzünden kurulmuştur Masumiyet Müzesi ya da tam tersi, kuramıyorum bunca dengesizlik içinde doğru denklemi… Kemal binlerce müze gezer Füsun'un ardından, Floransa'da ''İsmail'in Kurban Edilişi'' tablosundan alınacak ibretin, sevdiğimiz şeyin yerine bir başkasını koyabilmek olduğunu, Füsun'un yıllarca topladığı ''eşyalarına'' bu yüzden bu kadar bağlı olduğunu özetler bize. O ''şeylerdi'' Kemal'i ayakta tutan ta ki Füsun'un 50.doğum gününe kadar... Aristo'ya göre anları birleştiren çizgi ''zaman''dı, Orhan Pamuk için ise eşyaları birleştiren çizginin bir ''hikaye''ye ihtiyacı vardı. Müzelere olan düşkünlüğünü bildiğimiz Pamuk, koleksiyonculuğuna muhteşem bir dünya kurmuş Kemal ve Füsun ile, aşkın elle tutulur taraflarını göstermiş bize. Uzun zamandır bir erkeğin ağzından bir kadına böyle kusursuz, bağışlanamaz, vazgeçilemez bir aşk öyküsü dinlememiştim. Yer yer ''keşke Füsun'dan da birkaç cümle okuyabilseydim'' desem de, yarım kalmışlığın burukluğu ve İstanbul’a yolum düştüğünde Masumiyet Müzesi’ni de rotama ekleyeceğimi bilmenin kararlılığı var içimde, velhasıl her haliyle güzel bir okuma serüveni oldu benim için. Kemal; karakterinde birçok noksan olsa da, Füsun'a duyduğu o ''şeyle'' artık aşk mıdır, saplantı mı, kara sevda mı, bağlılık mı bilemiyorum; acemi bir aşıkken mahir bir sevdalı olup çıktı nezdimde. Son olarak Kemal'den Füsun'u okurken birçok kez arka fonda dinlediğim şu Sezen Aksu dizelerini de buraya dipnot olarak ekleyeyim; youtu.be/PxMEPHYIdYc?si=... “ Ne senden öncesi Ne senden sonrası Ayrılık aman Ölümden yaman Geçmiyor zaman geçmiyor Ne anam, babam Ne hoş hatıram Yetmiyor canım yetmiyor Ben sen de tutuklu kaldım Kendi hayatımdan çaldım Yedi cihan dolandım Bana mısın demiyor Sakladım gözlerimi Sustum hep sözlerimi Yandım yar közlerimi ah... Savur savur bitmiyor''
Masumiyet Müzesi
Masumiyet MüzesiOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 202241,1bin okunma
·
1.606 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.