Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yemek salonu da köylüler ve taşralı, kılıksız tüccarlarla doldu. Yolcular durgun, yemekler baştansavmaydı. Müzik de yoktu. Madam Amiel'in canı sıkıldı. Oysa Marsilya'dan İstanbul'a, savaştan sonra bütün Avrupa'yı sarmış olan o çılgınca hava içinde eğlenerek, türlü gösteriler seyrederek gelmişlerdi. Erkenden kamaralarına çekildiler. Sabah geç uyandılar. Kahvaltılarını yapıp güverteye çıkmaları öğleyi buldu. Sıralara, yerlere, tahta çantalara, küçük denklere oturmuş, küpeşteye yaslanmış yolcular, hiç konuşmadan soluk kıyıyı seyrediyorlardı. Madam Amiel, sağında duran buruşuk fesli, kirli gocuklar giymiş, gözleri uykusuzluktan kanlı adamlara bakarak yüzünü buruşturdu, "Ne kadar çok köylü var bu gemide.." diye yakındı, Fransızca anlamayacakları için de sesini alçaltmadan ekledi: "..ne kadar da çirkin insanlar." Dr. Hasan, "Madam bizi beğenmedi" diye homurdandı. Yüzbaşı Faruk güldü: "Haklı. Hepimiz manda leşi gibiyiz." Uğurlamaya gelen İhsan tanıştırmıştı ikisini. Az sayıdaki kamaralar dolu olduğu için Faruk'la doktor, geceyi birçok son dakika yolcusuyla birlikte, pireli ve küf kokan başaltının tahta döşemesi üzerinde geçirmişler, sabaha kadar gözlerini kırpmamışlardı. Madam Amiel başını öbür yana çevirdi, makine dairesinde geceledikleri için kömür tozuna ve yağa bulanmış delikanlıları gördü; utanacakları yerde bu hallerinden pek hoşlanmış gibiydiler, iğrenerek döndü: "Çok da pisler Jean. Güzelim İstanbul'u gerçekten bu ilkel insanların elinde bırakmamalı." Yan güvertenin sonunda, Yakup Kadri, tel gözlüklü, eski elbiseli bir memur ve tek başına Ankara'ya gitmeyi göze almış, sıkmabaşlı, iskarpinli, adının Nesrin olduğunu öğrendiği bir genç kızla sohbet ediyorlardı. Nesrin heyecanını belli etmemeye çalı şarak, "Yunan savaş gemileri yolumuzu kesemez, değil mi?" diye sordu. Tel gözlüklü memur kızı yatıştırdı: "İtalyan gemisi bu küçük hanım, cesaret edemezler." Bir delikanlı heyecanla haykırdı: "İnebolu!" Kerempe Burnu'nu dönmüşlerdi. Ufukta İnebolu kıyısı bir çizgi halinde görünüyordu. Herkes canlandı. Kömürcü çırağına benzeyenlerden biri, "Haydi toparlanalım. İnebolu'da inip biraz gezeriz" dedi. Gençler hiç itiraz etmeden kalkıp güverteden ayrıldılar. Madam Amiel "Pisler gidiyor.." diye müjde verdi, sağına göz attı, "..Oo! Çirkin adamlar da gidiyor." Dr. Hasan bir an önce kılığını değiştirmek için acele eden Faruk'u durdurdu, Madam Amiel'e döndü, Fransızca, "Aziz Madam.." dedi, "..size ve eşinize iyi yolculuklar diliyoruz." Yürüyüp gittiler. Madam Amiel sersemlemişti, "İşittin mi.." diye feryadı bastı, "..çirkin köylü Fransızca konuştu. Aman Tanrım! Bunlar gerçekten acayip adamlar." İtalyan kamarot ve tayfaların dostça davranışları Yakup Kadri'nin ilgisini çekmişti. Tel gözlüklü memur, "Ee.." dedi, "..bu hatta kaçak silah, cephane ve subay taşıya taşıya, Türklerle içli dışlı olmuşlar." "Acaba bu gemide de kaçak silah var mıdır?" "Az da olsa, mutlaka vardır." "Ama bu defa subay yok galiba." Memur gülümsedi: "Olmaz olur mu?" "O kadar dikkatle baktım ama ayırdedemedim." "İşgal denetimi çok sıkılaştı. Biz de denetimden geçebilmek için geçici kimliğimize uygun şekilde giyinmek ve davranmak için günlerce önce hazırlığa başlıyoruz." Yakup Kadri ile kız şaşırdılar: "Yoksa siz de mi subaysınız?" "Evet efendim. Talimat uyarınca İnebolu'ya kadar kimseye gerçeği açıklamamamız gerekiyordu. Askeri doktorum." Yakup Kadri "Çok iyi." dedi sevinçle, "..tek doktor da şu sıra Anadolu için büyük kazançtır." Doktor güldü: "Biz 40 doktor, 10 eczacıyız." Yakup Kadri'nin ağzı açık kaldı. İnebolu sularına girmişlerdi. Neşeli bir uğultu yükselmişti. O yana döndüler. Temizlenip üniformalarını ve başlıklarını giymiş kırk kadar genç, martı sürüsü gibi bembeyaz, güverteye çıkmışlardı. "Bunlar kim?" "Heybeli Deniz Okulu'nun kaçak öğrencileri. Onlar da damla damla oluşan deniz kuvvetlerimize katılmak için Samsun'a gidiyorlar. Biz İnebolu'da ineceğiz. İzninizle." Askerce selam verip ayrıldı. Madam Amiel bu sürprize bayılmıştı. Az sonra güvertelere, üniformalarım giymiş subaylar, askeri doktor ve eczacılar da çıkınca, kendini tutamadı, el çırpmaya başladı. Bugüne kadar hiç böyle çarpıcı bir gösteri görmemişti. Yakup Kadri de heyecan içindeydi. Genç kıza, "Bir romanda yaşıyor gibiyim" diye fısıldadı.
·
14 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.