Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bir başka Osmanlıcı-seçkinci kadın romancı, Samiha Ayverdi (1905-1993), antisemitizmi, Batı'ya, Hıristiyanlığa, azınlıklara ve misyonerlere karşı daha belirgin bir 'kompoze' düşmanlıkla 'tamamlamıştır'. Ayverdi, romancı-yazar sıfatından önce, bir mürşitti: Kenan Rıfai'den (Büyükaksoy, 1867-1950) sonra Rıfai tarikatının "analığını" üstlenmişti - Osmanlı- Türk tasavvuf tarihindeki ilk kadın şeyh olabilir. Bir dizi başka kadın yazarın da Rıfailiğe girmiş olması ilginçtir: Sofi Huri (1897-1983), Safiye Erol (1902-1964), Nezihe Araz (1920-2009)... Ayverdi'nin muhafazakarlığının müstesna bir yanı, seçkinci din anlayışıdır. Ken'an Rifai ve Yirminci Asrın lşığında Müslümanlık kitabında (1951) İslam'ı "çöl dinine" indirgeyen fanatik ve Vahhabi anlayışlara karşı çıkar. İslam'ı yoksullukla, cahillikle, köylülükle özdeşleştirilmekten çıkarmaya, onu İstanbullu burjuva hayatının bir değeri olarak kabul ettirmeye azmetmiştir. Kökeninde avama hitap eden bir tasavvuf kolu olan Rıfailiği seçkinleştiriyor ve 'modernleştiriyordur' böylece. Ayverdi'nin seçkinciliği, topyekundur. Politikanın evvelinde, beşeri bir seçkinciliktir bu: "İnsanlar için saadet, kendilerinden üst olanlarla beyhude yarışmak... değil, kendi çevresinin en makbulü olmayı bilmek" olmalıdır. Eşitlikçiliğin yol açacağı adaletsizliğe karşı, hiyerarşinin temin edeceği ahenk ve nizamdan yanadır. Bir yerde, Müslüman-Türk kölelik müessesesinde köleliğin şerefli bir mevki olduğunu yazacaktır. Cariye bahsi semptomatiktir Ayverdi'de: Ne İdik Ne Olduk'ta, "dermeçatma [Balkan] devletleri"nin, "fakir düşmüş efendisinin karşısında, kapı dibine çöküp oturmayı, zül değil asalet gereği sayan cariye kadar bile olama"yışına kahreder; sonra bizim "satılmış cariyeler gibi, efendisine tabi olmayı vazife bilenlerin çaresizliği içinde Garba kur yapma" rezilliğimize... 1950'lerde eğitimi ve okuryazarlığı yaygınlaştırma politikasına aynı saikle karşı çıkmıştır; "et yiyenin önüne ot, ot yiyenin önüne et koymak" yanlıştır ona göre. İbralıim Efendi Konağı romanında (1964) bir konak mikrokozmosunda, hizmetlilerin oluşturduğu terbiyeli "pasifler"in, "itaatsiz, ukala ve haddini bilmez bir cemiyetin aktif unsurları"ndan daha az zararlı olduğunu anlatır.
Sayfa 356 - İletişim Yayıncılık
·
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.