Kendileriyle Savaşanlar.. Dışarıdan bakıldığında ismi ne kadar havalı gibi dursa da içinde anlatıldığı biyografiler yönünden bir o kadar da trajik bir kitap. Stefan Zweig, bu kitapta üç önemli kişiye yer vermiştir; Alman şair Friedrich Hölderlin, yine Alman asıllı şair ve oyun yazarı olan Heinrich von Kleist ve son olarak çoğu kişinin ismen de aşina olduğu filozof ve filolog olan Friedrich Nietzsche'dir. İlk iki ismi bu kitabı okuyana kadar duymamış olduğum için yaşamlarına dair ön bir araştırma yaptım. Neyse ki Zweig, o kadar mükemmel ve gerçeğe yakın bir anlatımla bu eseri ortaya çıkarmış ki bizzat yaşamlarına dair her bir detaya kolaylıkla hakim olabiliyorsunuz. Hölderlin; İlk kısımda anlatılan Alman şair.. Oldukça hayalperest ve duygusal bir yapıya sahip ve bunu eserlerinde rahatça görebiliyoruz. Kendisi gibi şair olan Schiller'e karşı büyük bir bağlılık hissetmekte hatta onu hocası olarak görmektedir. Yalnız zamanla aralarında fikir ayrılığı oluşacaktır. Schiller ondan daha çok gerçekçi eserler üretmesini ister ama Hölderlin hayalgücünden vazgeçmek istemez. Yine de eserlerinde Schiller ve Goethe'nin etkilerini görmemek imkansızdır. Kaçış dünyası adını verdiği yaşamının otuzlu yıllarına doğru bozulan akıl sağlığından dolayı kendisine şizofreni tanısı konur. Durumu kötüleştikçe çevresinde kimse kalmaz, hayattan ve insanlardan acı duyar ve yalnız ama kendini gerçekleştirmiş biri olarak yaşama veda eder. Kendinden geriye üç önemli eser kalır; Hyperion, Empedokles ve şiirler.. "Ardından karanlığın içine yuvarlanır Hölderlin. Tanrılar onun hiçbir şeyi tamamlamasına izin vermezler. Ama onun bizzat tamamlanmış olmasına izin vermişlerdir." (s.97) Kleist; İkinci kısımda anlatılan diğer Alman şair.. Kabuğu sert, az konuşan hatta hayatının çoğu zamanında suskun kalmayı tercih etmiş biri..Tanıdığı herkese birlikte ölmeyi teklif etmiştir. Bu nedenle onu tanıyan herkes içindeki uçurumu görüp ondan korkup kaçmıştır. Aşk hayatı da hastalıklıdır. Cinsellik konusunda hep arada kalmış, kendini yetersiz hissetmiş ve karmaşık bir şehvet duygusunun baskısı altında kalmıştır. Eserlerindeki kahramanlarda dahi sıcak ve soğuğun tuhaf karışımı vardır. Kleist, doğru yaşamak adına prensiplere, fikirlere ve özlü sözlere göre davranmaya çalışmıştır ama içindeki kontrolsüz güç ilerde onun kaderini belirlemiştir. Kendisi gibi ölüme gitmeyi arzulayan rahim kanseri olan sevgilisi Henrietti Vogel ile birlikte bir nehir kenarında hayatına son vermiştir. Önce sevgilisini sonra da kendini vurmuştur. Nietzsche; Ve son kısımda bizi yaşamıyla karşılayan ünlü düşünür.. Onun için hayatın amacı, her şeyin ölçüsü sadece sağlıktır. Hayatı boyunca migren ağrıları, kan kusturan mide ağrıları ve ateşli titreme nöbetleri ile mücadele etmiştir. Tabii bunlar onu yıldırmamış aksine daha hırsla çalışmış, kendine kimseyi rakip görmeyene dek.. Kendisi çok genç yaşta filoloji profesörü olmuş, döneminin üzerindeki insanlarla bile arasındaki uçurumun farkını hissetmiştir. Yine de müziğe olan ilgisinin onu buluşturduğu insan olan Richard Wagner'e olan hayranlığı onu bir süre beslemiş ama Wagner'den de zamanla uzaklaşmıştır. Bunda Wagner'in, operalarında olan Hristiyanlık karşıtı semboller ve ayrı dünya görüşleri etkili olmuştur. Nietzsche son zamanlarını yalnızlık içinde geçirmiştir. Hastalığının ve çok çalışmanın vermiş olduğu hal onun akıl sağlığını iyice bozmuştur. İki kere felç geçirdikten sonra tamamen yatağa bağımlı biri olarak hayata veda etmiştir. Kendileriyle Savaşanlar.. Başta Stefan Zweig de içinde olmak kaydıyla benim de bu listeye eklemek istediğim birkaç isim var; Jack London, Virginia Woolf, Slyvia Plath, Nilgün Marmara ve Oğuz Atay.. İster karakter deyin, ister fiziki/psikolojik rahatsızlıkları deyin.. Onlar bu dünyada var olabilmek için fazlasıyla savaştılar. Hem dünyayla hem de kendileriyle.. Başarmış olmasalardı, bugün onları konuşmuyor olurduk.

Kendileriyle SavaşanlarStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20192,476 okunma

·

81 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.