Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

129 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 saatte okudu
Neden felsefe okumalıyız ve Sokrates’e göre nasıl yaşamalıyız?
Felsefe okumak ne sıkıcıdır ne de iç daraltıcı, eğer başlangıç noktalarını doğru seçerseniz ve ufacık da bir bilgi birikimi yaparsanız öncesinde, eğlencelidir bile, sorgulatır iç dünyanızı, okuduklarınızın gerisindeki manaları. Ve ölümsüzdür, antik Yunan’da da 21. Yüzyılda da mevzular aynıdır, değişen sadece çağa hakim bakış açısıdır. Evet Platon, eğer gerçekten varsa Sokrates(bkz dip not), Aristo yüce insanlar, ama hayatlarını okursanız, dönemin hakim bakış açılarının da etkisiyle çoğunda şu an bize ters gelebilecek demokrasi karşıtlığı, aileye, kadına ve çocuğa korkunç bir bakış açısı, kölelik normalliği gibi düşünceler var. Hatta kendi gençlik ve yaşlılık dönemi eserlerinde bile bu konuda değişen düşünceleri var. İşte Antik Yunan filozoflarını okurken yapılan en büyük yanlış onların her sözünü her düşüncesini doğru kabul edip ilahlaştırmaktan da geliyor. Bu bakış açısı felsefenin özüne de ters, Sokrates dememiş mi kitapta, “- Bak sevgili Polos! Bizler dost ve çocuk sahibi olmayı şundan dolayı istiyoruz: Yaşlanınca hatalı bir şey yaparsak, siz gençler hem hareketlerimizi hem de sözlerimizi düzeltirsiniz.” Bizler de Antik Yunan’ın çocukları olan 21. yüzyıl insanları ve felsefe dostları olarak bu bakış açısıyla okumalıyız felsefeyi, belirli bir fanatizm ya da düşmanlıkla değil. Bir de şu var, felsefenin sonu gelmez diyaloglarının gerçekten sonunun gelmemesi :), sıkıyor sanıyorum okuyucuyu. Çağımızın hemen sonuca ulaşma arzusu, bir şeyleri tamamlayıp ya da tamamlamadan hemen başka bir konuya, insana, arkadaşlığa vs geçme arzusu günümüzde felsefeyi sıkıcı ve iç daraltıcı bulma sebeplerinden. Halbuki aslında bir şeye ulaşmaya çalışırken, o yol değil mi aslında bizi eğiten, büyüten, yücelten. Bir önceki okuduğum kitap, Şeyh Galib’in Hüsnü Aşk’ıydı. Orada da Hüsn’ün Aşk’a kavuşması mıydı kitabı bize okutan, yoksa Aşk’ın Hüsn’e kavuşmak için yaptığı yolculuklar mı? Benzer şekilde Kerem ile Aslı destanında okuduklarımız da aynı mevzu. Biraz okuduğum incelemelerin de etkisiyle giriş kısmını öncelikle neden felsefe okumalıyız kısmına ayırmak istedim, gelelim kitaba. Retorik tartışılıyor kitabımızda, bunu öğreten Gorgias ve iki öğrencisi Polos ve Kalliklesten oluşan sofist grubuyla Sokrates arasındaki diyaloglar vasıtasıyla. Nedir retorik, aslında bir çeşit söz söyleme sanatı. Platon’a göre ise (daha doğrusu kitap boyunca diyaloglar şeklinde yer alan Sokrates’e göre) sözle kandırma kudreti, toplulukları ikna kabiliyeti, dalkavukluk çeşidi. Günlük hayatımızdaki diyaloglarımızda da retorik sorular şeklinde genelde yargı ifade eden, cevap beklemediğimiz sorular için kullandığımız bir olay. Öncelikle siyasete atfedilmiş tabiki de, e benim düşünceme göre günümüzde de böyle, bilimsel ve teknik bir beceri ve uzmanlık gerektirmeyen, hitap ve ikna etme kabiliyetiyle ilerleyip, en fazla para ve güç sahibi olunabilen bir alan. Özellikle de demokrasiye geçişle birlikte önemi artmış, halkla ilişkiler ve sosyal medyayla birlikte über-süper, yeri geldiğinde de yıkım gücü yüksek bir güce dönüşmüş bir sanat, beceri ya da Platon’a göre görenek. Esas sorgulanan bu mevzu, retorik, bilgi sahibi olmadan da fikir sahibi olunup, insan topluluklarını etkileyip kandırmakta kullanılır mı, kullanılmalı mı? E peki tümden yok mu sayalım bu beceriyi, doğru şekilde kullanılmasını mı sağlamaya çalışalım, ne yapalım? Polos’la diyaloglarında Sokrates özetle “haksızlık yapanın haksızlığa uğrayandan, cezasız kalanın da cezasını çekenden her zaman daha mutsuz olacağını” savunuyor, bunu da retorik göreneğine bağlayarak, retorik göreneğinin, mahkemelerde, haksızlık yapıp veya suç işleyip de bundan ceza almadan kurtulmak için kullanıldığını belirtiyor. (Şimdiki avukatlık mesleğini ayaklandıracak cümleler :d) Daha bir cevval olan Kallikles’e ise “mutlu olmak isteyen insan, ılımlı olmaya çalışmalı, aşırılıktan bütün gücüyle uzak durmalı ve ceza çekecek bir duruma düşmemeye bakmalıdır, gerekiyorsa da cezasını çekmelidir” diyor. En sonunda ise tartışmaktan yılmış topluluğa, Kallikles özelinde diyor ki: “Özel yaşamımızda da kamu yaşamında da haksızlığa uğramaktan çok haksızlık etmemeye dikkat etmeli ve iyi görünmeye değil de iyi olmaya çalışmalıdır. Eğer bir adam kötülük yapmışsa, doğruluktan sonra ikinci iyilik, cezasını çekip de doğruluğa varmak olduğu için, o adam cezaya çarptırılmalı ve cezasını çekmeli; hem kendini hem de sayıları az ya da çok olsun başkalarını pohpohlamaktan sakınmalı; ve gerek sözlerinde gerekse eylemlerinde doğruluktan sapmamalıdır.” Yani özetle arkadaşlarına bırakın bu retorik safsatasını bir kenara, filozof gibi yaşayın diyor. İşte üzerinde düşünmek için bir fırsat, nasıl yaşamalıyız, erdem nedir, mutluluk nedir, haksızlığa uğradığımızda nasıl davranmalıyız, hitap etme sanatı gereksiz midir veya nasıl kullanılmalıdır? Felsefenin özü de bu değil mi? Dip not: Platon’un neredeyse tüm eserleri, baş kahramanımız, kendi hocası meşhur filozof Sokrates’in diğer insanlarla olan diyalogları, ya da monologları şeklinde yazılmış. Sokrates’in günümüze ulaşan bir eseri yok. Burdan benim ve heralde tüm okuyucuların aklına gelen o beyin yakan soruya ulaşıyoruz. Sokrates gerçekten var mı? Yoksa Platon’un kendi fikirlerini yaymak için kullandığı bir idea mı? Ya da tamam Sokrates gerçek bir filozof ve Platon’un hocasıydı ama ölüme mahkum edilince Platon korkup kendi fikirlerini onun diyalogları şeklinde mi kitaplaştırdı? Ya da kendi fikirlerini belirtmek için onun adını mı kullandı? Tüm felsefe okurlarının aklının bir yerlerinde dönmüştür heralde bu sorular. E tabi ki kesin bir cevabı da yok, tartışılageliyor günümüze kadar. Keyifli okumalar, felsefe dolu düşünen ve sorgulayan bir hayat dilerim herkese!
Gorgias
GorgiasPlaton (Eflatun) · İş Bankası Kültür Yayınları · 20181,492 okunma
·
33 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.