Dur bir dakika… Al işte… Sana teşekkür ederim!”
Zahar İvanoviç, Mazin’in eline üç rublelik bir kâğıt para tutuş-
turduktan sonra yüzüne yüce gönüllü bir iş yapmış da cevabını
bekliyormuş gibi baktı. Mazin’se elindeki kâğıt paraya dikkatle
bakıyordu. Heceleri uzata uzata, düşünceli sordu:
“Yani bunu bana mı veriyorsunuz?”
“Aptal! Elbette…”
“Hmm… yani ipi alıp yukarı çıktım diye…”
“Onun için, kalın kafalı!” diye alay ederek güldü Kolobov.
Mazin’in vurdumduymazlığı ve aptallığı onu eğlendiriyordu.
İvan Mazin:
“Ben üç rubleye değer miyim acaba?” diye sordu. Başını kederli bir ifadeyle göğsüne eğmiş, elindeki paraya bakmaya devam
ederek ve gözlerini müteahhite doğru kaldırmaksızın dikiliyordu.
Kolobov:
“Ne o, az mı geldi yoksa?” diyerek kuru kuru güldü ve elini
pantolonunun cebine soktu. İvan yan gözle ona baktı ve sonra ağır
ağır başını kaldırıp derin bir soluk aldı. Yüzü seğirmeye başladı,
sonra lahana çorbasının içindeki et ya da lahana çok kötü kokuyormuş gibi suratını ekşitti.
“Demek, benim üç rublelik değerim olduğunu düşünüyorsun?
Al paranı… al! Sen aptalın tekisin Zahar İvanov… Demek üç ruble verdin! Üç ruble için değil, sana acıdığım için arkandan geldiğimi anlamıyor musun yoksa? Günah çıkarmadan yaşamının sona ermemesi için uğraştım, oysa sen… Verdiğin bu ödül yüzünden
kulağına şöyle esaslı bir tane indirsem! Günahtan uzak dur, uzak!
İğreniyorum senden…”
Mazin ilk başta her zamanki gibi yavaş ve dalgın konuşuyordu, ama konuşmasının sonunda ses tonunu yükseltmiş, sanki
kükremeye başlamıştı. Şaşkına dönen marangozlar gözlerini dört
açmış, ona bakıyorlardı. Osip Dede gülümsüyordu, Kolobov’un
rengi ise bu beklenmedik durum karşısında bembeyaz olmuştu.
“Ne? Neler söylüyorsun sen? Kulağıma indirmek mi? Beni geri
çeviriyorsun demek? Sen ha?” diye konuşmaya başladı, şaşkınlıktan boğulur gibiydi. “Ya sen, ya sen, yaşlı şeytan! Gülüyorsun
demek?”
“Çek git, Zahar İvanov! Bana bak, şaka yapmıyorum!” diye ba-
ğırdı Mazin. “Benim hesabımı da kes!”
“Öyle!” dedi yüksek sesle Osip Dede.
Kolobov yine şaşırıp kalmıştı. Tüm ekip ona bakıyordu. Ama
bu kez soğuk ve düşmanca bakıyordu. Kolobov, bir patron olarak
tüm çekiciliğinin bir anda yok olduğunu hissediyordu. Ama gidip gitmemeye karar veremedi, onu tutan bir şey vardı. İşçilerinin
karşısında dikilirken çarpık çarpık gülümsedi ve:
“Demek öyle! Ne âlâ! Başka? Hadi söyle!” diye tekrarlıyordu.
“Söyleyeceğim!” dedi İvan. “Ama beceremiyorum… Yalnız suratını dağıtabilirim! Defol gözümün önünden!”
“Evet öyle!” diye bağırdı Osip Dede.
“Öyle olsun bakalım iblisler, pekâlâ! Ben size… size gösteririm
gününüzü!”
Ama onlara hiçbir şey gösteremeyeceğini hissediyordu. Birden
geri dönüp gitti.
Mazin’in çevresinde dönüp duran Osip Dede kudurmuş gibi
bağırıyordu:
“İşte böyle Vanya! Çok doğru! Çok güzel! Çok da basit! Üç ruble ha? Atıyorsun! Üç ruble her yerde geçmez işte! Sen geçer mi
sanıyordun? İyi yaptın Vanya, gününü gösterdin ona!”
Sayfa 321