Gönderi

Hıristiyanlığın Diğer İnançlara Karşı Diyaloğu
Erken dönemlerden itibaren Hıristiyanlığın diğer dinlere yaklaşımı dışlayıcı/eksklusivist bir çizgide olmuştur. Yeni Ahit'te de hakikate, kurtuluşa ulaşmada Hıristiyan bakış açısını tanıma ve kabullenmenin merkeziliğini vurgulayan çeşitli ifadelerden hareketle Hıristiyanlar, Hıristiyanlık dışında bir kurtuluş olmadığını ya da diğer tüm dinlerin yanlış olduğunu düşünmüşlerdir. Hıristiyan olmayanlar "pagan" olmakla itham edilmişlerdir. Bu terim, yalnızca Hıristiyanlığa karşı direnen Yunanlıları ve Romalıları değil, tüm Hıristiyan olmayanları kapsamıştır. Hıristiyan geleneğinde diğer din mensuplarına yönelik dışlayıcı yaklaşım hem Origen, Cyprian ve Augustine gibi erken dönem Hıristiyan yazarların eserlerinde hem de çeşitli konsillerde alınan kararlarda dile getirilmiştir. Örneğin, Cyprian (ö. 258) mektuplarında kiliseye bağlı olanların dışındakiler için kurtuluş olamayacağını, zira kilise dışında kurtuluşun bulunmadığını ısrarla vurgulamaktadır. 1442 Florence Konsili'nde ise bu durum şöyle ifade edilmiştir: "Kutsal Roma Kilisesi ... inanır, ifade eder ve belirtir ki Katolik Kilise dışında olan hiç kimse ne putperest ne Yahudi ne inanmayan ne de kiliseden ayrılan bir kişi ebedi hayata katılacaktır; bunlar şayet ölmeden önce kiliseye katılmazlarsa şeytan ve melekleri (yardımcıları) için hazırlanan ebedi ateşte yok olacaklardır." Katolik Kilisesi'nin, kurtuluşu yalnızca Katolisizme bağlayan ve Katolik Kilisesi mensubu olmayanların helaka mahkum olduklarını vurgulayan bu dışlayıcı yaklaşımının benzeri, Luther gibi reformistlerce Protestanlık bağlamında ifade edilmiştir. Örneğin Luther, Hıristiyan Kilisesi dışında ne bağışlanma ne de kutsallık olduğunu vurgulamakta ve ister Türk (Müslüman), Yahudi ya da putperest, isterse sahte Hıristiyan (Katolik) veya ikiyüzlü olsun, Hıristiyan kilisesi dışında olan hiçbir kimsenin, bir ve gerçek Tanrı'ya inanıp tapınsa bile, (!) Tanrı'nın kendisine karşı tavrını bilemeyeceğini ve Tanrı'nın sevgisi ve kutsaması konusunda emin olamayacağını belirtmektedir. Luther'e göre Hıristiyan Kilisesi dışındaki kişiler ebedi gazap ve lanet içinde kalacaklardır.
Sayfa 113 - İsam Yayınları
·
100 views
Ali okurunun profil resmi
II. Vatikan Konsili öncesinde egemen olan bu dışlayıcı yaklaşıma karşı çıkan Rahner gibi ilahiyatçılar, bir yandan kurtuluşu Mesih merkezli öğreti doğrultusunda tanımlayıp Hıristiyanlığın hakikat ve kurtuluşun tam ve mükemmel yolu olduğunu işlerken diğer yandan başka dinsel geleneklere bağlananlarında Tanrı'nın rahmetine nail olabileceklerini ve dolayısıyla kurtuluş yoluna girebileceklerini savunarak kurtuluş konusundaki tekelci ve dışlayıcı tavra karşı daha kapsayıcı bir bakış açısını temsil ettiler. Örneğin bu bağlamda 1964'te ilan edilen Kilisenin Dogmatik Yasası'nda (Lumen Gentium), kilise dışındaki insanlarla ilgili olarak şu ifadelere yer verildi: "Gerçekten hiçbir kusurları olmaksızın Mesih'in İncil'ini ve onun kilisesini tanımamış olan, fakat samimi bir kalple Tanrı'yı arayan ve tanrısal inayetin etkisi altında onun, -vicdanlarının emirleriyle tanıdıkları- iradesini yerine getirecek şekilde hareket etmeye çalışan kimseler de ebedi kurtuluşa kavuşabilirler. Tanrı, kendi kusurları olmaksızın, henüz açık bir Tanrı bilgisine erişememiş olup doğru bir hayat sürmeye çalışanlardan -ki bunu Tanrı'nın lütfu olmaksızın yapamazlar- kurtuluş için gerekli yardımları esirgemez. Gerçekten bu kimselerin içinde iyi ve doğru ne varsa Kilise bunları lncil'e bir hazırlık ve her insanı sonunda yaşama kavuşsun diye aydınlatan tarafından bağışlanmış bir armağan olarak saymaktadır."
Ali okurunun profil resmi
Anlaşılacağı üzere, konsilin 1965'te yayımladığı Hıristiyanlık Dışı Dinlerle İlişkiler Bildirgesi'nde de Katolik Kilisesi'nin diğer dinlerde mevcut olan doğru ve kutsal hiçbir şeyi reddetmediği ve kilisenin öğretilerinden farklı şekillerde olsa da bunların, "bütün insanları aydınlatan hakikatin ışığını" yansıttığı belirtilir. Konsil sonrası dönemde Kilise'nin, başta Yahudilik ve İslam olmak üzere, diğer dinsel geleneklere yönelik tavırlarında iki temel yaklaşım ön plana çıktı: Bunlardan birincisi dinlerarası diyalogun zorunluluğu, ikincisi ise öteki dinsel geleneklerin de Tanrı'nın kurtuluş planında yerlerinin olduğu/olabileceği kanaatidir. Gerek misyonerliğe ilişkin II. Vatikan Konsili belgelerinde (Ad Gentes Divinitus) gerekse kilisenin konsil sonrası çeşitli yayın ve belgelerinde kilise dışı insanlarla ilişkilerde misyonun temel olduğu ve diğer dinlerdeki iyi ve olumlu tezahürlerin kişiyi İncil'e hazırlayan olgular olarak değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Örneğin, 1987 Stuttgart Bil dirgesi'nde evanjeliklerin diğer dinlere yönelik yaklaşımı açısından şu noktaların altı çizildi: "Her şey Tanrı'nın bilgisi dahilinde gerçekleşir; insanlara misyon götürülmeden önce de Kutsal Ruh onlar arasında faaliyet tedir ve Hıristiyan olmayanlarla diyaloga girerken bu hususlar göz önünde bulundurulmalıdır." Bu bağlamda Hıristiyan geleneği, zaten Kutsal Ruh'un insanların Hıristiyan mesajını kabullenmesi doğrultusunda aktif olduğunu, yani onları buna hazırladığını; diyalog sürecinin ise Kutsal Ruh tarafından hazır hale getirilen bu insanlarla temas sağlamaya ve onlara kurtuluş mesajını aktarmaya yönelik olduğunu düşünür. Gerek Katolik gerekse Protestan kiliseler diyalogun Hıristiyan olmayan insanlara kurtuluş mesajının iletilmesinde elzem olduğunun altını çizer. İncil'de İsa Mesih'in "uluslara gidin" ve "onları vaftiz edin" mesajlarının yerine getirilmesi için insanlarla iletişim kurmanın, dolayısıyla diyalogun önemli olduğu vurgulanır.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.