Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

216 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Bu kitap üzerine konuşmaya ne gücüm ne kelimelerim yetecek, ama yine de deneyeceğim. Bir kitaba 10 yıldız verme kriterlerimden biri de şudur; günlük rutinlerimin içinde aklıma her gelişinde içimi bir sevincin kaplaması ve başına tekrar oturmayı iple çekmek. Bunda öyle bir şey olmadı tabi, çünkü başından o kadar bile kalkamadım. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, kitabın yaklaşık ilk kırk sayfası çok karmaşık ve boğucu. İsimler ve mekanlar karmakarışık. Ah be Szabo dedim, İza’nın Şarkısı böyle değildi, ne yapmışsın sen. Bir an devam etme gücümü yitirdim, tam bırakacaktım ki belki yeniden cesaret kazanırım ümidi ile incelemeleri okumaya başladım ve aradığımı buldum; herkes ilk sayfaların karmaşasından bahsediyor sakın bırakmayın diyordu. Bir kaç sayfa daha devam ettim ve sonrası bir uçurumdan yuvarlanmak gibiydi. İrenin uçurumu, Blanka’nın, Balint’in, Hennrit’in uçurumu. Bir kez düşmüyorsun, defalarca ve defalarca. Edebiyatta savaş temasını bu kadar seveceğim hiç bir zaman aklıma gelmezdi. İçimde yarattığı tahribata rağmen savaşın gölgesindeki hayatları okumaktan sadistçe bir haz alıyorum. Bu acıya, kendimde suni bir şekilde yarattığım iç acısı ile ortak olmak vicdanımı rahatlatıyor, kendimce adaleti sağlıyorumdur belki bilmiyorum. Dünya kadar tarih kitabı okusam savaşı anlatan edebi romanlardan aldığım verimi alamazdım zannedersem. Öyle ya, tarih kitaplarının işi generalleri övmek, bir kaç rakamsal tarih ve politik anlaşmadan bahsetmekten başka nedir ki. Savaşın gölgesinde yitirilen aşkları, kopan bağları, ölüp giden duyguları anlatmak yalnızca edebiyatın işidir. Geleyim şimdi romana. Budapeşte’deki Katalin sokağında yaşamlarını sürdürmekte olan üç ailenin öyküsü anlatılıyor romanda. İkinci dünya savaşının başlaması ile birlikte yavaş yavaş geri dönülemez bir şekilde değişiyor hayatları. Bir kere, okuyucunun açık saçık önüne serilen bir savaş olgusu yok kitapta. Mesela
Agota Kristof
Agota Kristof
’un
Büyük Defter - Kanıt - Üçüncü Yalan
Büyük Defter - Kanıt - Üçüncü Yalan
’inde iliklerinize kadar hissedersiniz savaşı. Ortalığı talan eden düşman askerleri, sınırı aşmaya çalışan sığınmacılar, sokaklara ansızın düşüveren bombalar. Sanki her şey okuyucunun birebir gözü önünde olup bitiyordur. Fakat
Katalin Sokağı
Katalin Sokağı
’ında gözlerinizin önünde savaştan harap düşmüş bir şehir yoktur. Savaş çok uzaklarda patlatılmış bir sis bombası gibidir ve kahramanların iç dünyasına yavaş yavaş çöken bir dumana şahitlik ederiz. Karakterleri kafamda oturtmak hayli zaman aldı fakat hepsini kafama kazıdıktan sonra sanki içlerinde yaşadım, mutfakta salonda, irenin okulunda Balint’in hastanesinde hep yanlarındaydım gibi. Böyle bir sokak yokmuş gerçekte. Olsaydı şayet gidip bulur, kaldırımlarına oturur, gözlerimi kapatır olan biteni yeniden kafamda canlandırır, sokağa açılan her kapının arkasından romandan birilerinin çıktığını hayal ederdim. Her ne kadar okuru sürükleyen bir içeriği olsa da genel olarak okunması zor bir roman Katalin Sokağı. Çizgisel bir zaman akışı yok, bir zaman tüneli içinde ordan oraya savruluyor insan. Yer yer Iren’in gözünden okuyoruz olayları, yer yer de ilahi bakış açısı ile. Olayların merkezinde genel olarak Iren var, yani onun duygu durumu onun değerlendirmeleri. Tasvirler genel olarak çok güçlü. Mesela Iren nişan günü yaşadığı mutluluğu, havanın güzelliğini, bahçedeki laleleri öyle güzel anlatıyor ki, okumuyor sanki yaşıyorsun. Evin odaları, şarap mahzeni, arka bahçe, sonra şehrin sokakları, tuna nehri, büyük köprü. Romana başlayınca sanki Budapeşte’ye gidiyor son sayfa ile de nehrin üzerinden geçen bir tren ile şehri terkediyorsun. Ve duygular… En çok onlar paramparça etti beni. Bir anne babanın çocuklarına duydukları sevginin rengi, aşkla sevmek ve evlat gibi sevmek arasındaki asla esnemeyen keskin çizgi, büyük kayıpların bazı hisleri de geri getirmemek üzere alıp götürmesi… Kitapta tasvir edilen her bir duygu, ne kadar parçalayabilirse o kadar parçaladı beni. Mesela Iren'in Blanka’ya kıyasla, en azından genel standartlara göre, daha bir aklı başında -annesine bile ebeveynlik edecek kadar- daha bir parmakla gösterilecek evlat olması, ama yine de Blanka’nın anne baba tarafından içten içe birazcık daha fazla sevilmesi. Ebeveynlerin sevgisi koşula bağlı olmamalı elbette, fakat Iren’in bu durum karşısındaki hisleri insanın içine dokunuyor. Öte yandan Blanka, sürekli hatalar, sakarlıklar yapan, yaptıklarının sonucunu düşünemeyen, tabiri caizse yetileri zayıf ama bir o kadar da kalbi temiz biri. Hatta yer yer, insani eksiklerinin saf kalpliliği ile tamamlandığını düşündüm roman boyunca. Ama sonuç olarak her kahraman gibi çekilen acılardan kendi payını almış biriydi. Balint’i yorumlamaya mecalim yok, sevmeli miyim kızmalı mıyım bir türlü karar veremedim. Henritt’e dair hele duyduğu aşkın büyüklüğünden başka bişey alamadım kitaptan. Belki de en çok ona acıdığım için bile isteye yüz çevirmek istedim bu kadarını da kaldıramayacağım diyerek. Bunların yanı sıra Bay Elekes’in savaşın neden olduğu toplumsal değişimin tetiklemesi ile yaşadığı fikirsel dönüşüm de dikkate değerdi. Savaş bu romanda çok uzaklarda kırılmış bir fay gibi, ha var ha yok, göz önünde değil romanın hiçbir yerinde, ama karakterlerin içindeki yıkıntıların enkazından çıkamıyor insan. İrenin iç hesaplaşmaları, Blanka’nın sürgüne yazgılı hayatı, bay Elekes’in pasif direnişi, Bayan Elekes’in şuursuzlukları. Sanki yolda görsem tanırım karakterleri. Sanki onlar gerçek, şu an bile Budapeşte’nin bir yerlerinde yaşıyorlar gibi. Bu duyguyu bir Napoli romanlarındaki bir de Annie Ernaux’un kitaplarındaki karakterlerde hissetmiştim en son. Szabo’nun külliyatına dalmaya kararlıyım ama yeniden gücümü topladıktan sonra, zira eserlerinin yarattığı duygu fırtınası ile baş etmek hiç kolay değil. Ah 20. Yy Edebiyatı! Savaşların gölgesinde yeşermiş, uçsuz bucaksız kıpkırmızı bir lale bahçesi gibisin.
Katalin Sokağı
Katalin SokağıMagda Szabo · Yapı Kredi Yayınları · 2016424 okunma
·1 alıntı·
1 artı 1'leme
·
75 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.