İlk yazdığım inceleme olacak. Açıkçası bu kitabın bu konuda ilk olduğuna sevindiğimi dile getirmeliyim.
Çünkü kitap öyle bir kitap ki yer yer insanı sanki oradaymış gibi hissettiriyor. Bir sipahi oluyor Gökçen kızın gözlerine kapılıyorsunuz, bir Uygur kızının parlayan yeşil gözlerine... daha sonra ise savaş alanında buluyorsunuz kendinizi, kılıç sallıyorsunuz düşmana. Tekbir sesleri yükseliyor, kansızları tek tek kılıçtan geçiren bir at koşuyor tozu dumana katarak. Gelen bir Osmanoğlu ama kim olduğunu bilmiyor tek düşündüğü şey gökçen kız ve vatanı oluyor. Karısı ve çocuklarını unutup bir Uygur kızının parlayan gözlerini görüyor; kaval sesi işitiyor uzaktan döneceğini biliyor, dönüyor ancak aradığını bulamıyor ulaşamıyor o parlak yeşil gözlere...