Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

İbrahim'e Mektuplar 4
11 Şubat 2024 /Pazar günü Yarın okul var. Saat 17:36. Hatırşinas'tayım. En sevdiğim hava: güneş çoktan bulutların arkasında kaybolmuş. Kartal tarafı gri bulutlarla dolu. Yağmur yağacak belli ki. Hatırşinas'ın bahçesinde önümde üç dört kitap-yeni bir tevbe saati- çay-üşüme hissi-hepimiz bir aradayız. Bulak günlerdir yok. la Marine sitesinin bahçesinde görüyorlarmış onu. Beni eskisi kadar sevmiyor mu , diye üzülüyorum. Konumuz: ahlâki yıkılışlar ve tekrardan ayağa kalkışlar. Bugün izlediğim film aklımdan çıkmıyor. Elly geldi içime oturdu. Özellikle uçurtma sahnesi... Ve o ses... Çay çok güzel. Arada gelip geçenler selâm veriyor. Sedat, Arif beraber oturuyor tekel bayii önünde. Dönüşte Arif'e masaj yapacağım. Nasıl kaytarsam acaba... Çok yalnızım. Bazen evde yatakta yatarken başka türlü olabilir miydi, diyorum. Neredeyse 53 yaşıma gelmişken-bunlar- hepsi- başka türlü olabilir miydi? seninle de daha az tanışık, ve daha çok bir hatıranın parçası olacağımız günler olacak... burası böyle- bu gezegen- bu dünya...Çekip gitmiş nice insanın-bütün o isimler- o hayatların hepsi... ve dün, ayakkabıcı Fevzi abinin ölüm haberi geldi. Güzel bir fotoğrafını paylaşmış muhtar...çiçeklerin arasından gülerek bakan Fevzi abi. Kedileri nasıl da seviyordu üstelik. Annem bile, kedilere ne olacak, diyor bana. Yaşayacaklar ... ve öleceğiz. Yolladığın resimlerde yüzün-gözlerin, bir başarının- çok yepyeni ve upuzun bir maceranın ilk ışıltılarıyla dolu. Ama bunlar benim ancak şimdi düşünebildiğim şeyler... yazarken. Bu kadar çok sevilebilmek ve yatırımını iyilikle- insanlara yapabilmek... senin o eski öğrencinin yazısında çağıldayan o büyük aşk... bunun verdiği heyecan bambaşka olmalı- hani, o kıpır kıpır bekleme hissi- o bilerek, umarak beklemek... resimlerinde görmek mümkün hepsini. İsmet'e sık sık çay getir, dedim---üşüyorum aslında. Kafam bulanık-dağılıyor- sabah bir çok şeyi unuttuğumu farkettim. Ama unutmadığım onca şeyin fore kazık çakmış gibi zihnimde durması- lanet ve kahırlar... Cuma sabahı okulda Wildo hocayla kapışmak çok güzeldi. Serhat'a, Ömer'e, Çağın'a, Serhan'a, herkese laf sokmalar... akşam yatarken ben eskisi kadar iyi biri değil miyim, diye düşündüm. Hep sol tarafa doğru yatmaktan omzum ağrıyor. Yorganı düzeltirken baktım keyfim yerinde-iyi birisi olmamın sebebi silik olmam mıydı diyorum. yani, iyi olmamak mümkün olmadığı için iyi kalmak. Amaan vur götüne... ama hakikaten ağzım çok bozuldu. 53. yaşıma doğru bu kadar yıkılış da bilmiyorum ne olacak- buradan taşınma fikri sırf bu yüzden birden hoş geldi gözüme. Kel, fodul, aksi, evde kalmış bir adam ve anası-bir de kedi. Ekranda polise kurşun sıkan iki terörist. Bıyıklar aynı yere işaret ediyor. Öfkeli insanlar, sınıf meseleleri. Aynı terane, senelerdir. Melek de Şengül de bu örgüt için öldüler. Oysa hayat, başka başka seçenekler- kimse kalmadı burada onlardan- aileler-gittiler. Hatta Şengül'ün yeğeni ABD'de sinema okuyormuş. Offf.. içim sıkılıyor. Çay tam bitmedi . Bardağı yola atasım var. Bir sürü martı uçuşuyor. Yoksa kedi ölüsü mü var raylarda... ama bakamam şimdi- uğraşamam. İsmet beni görüyor birden. Umarım bardağın elimde tamamen iyi niyetlerle... Keşke Sedat gelse ve orospuluk hikâyeleri anlatsa. Baktım hemen: Tekel bayiinin ön tarafı alkoliklerle dolmuş. Yanına gitsem Arif "babacııım" diye yanaşacak- çok sevsem de onu- şu an ruh halim uygun değil- şu masaj meselesi- aslında istediğim şey şu, kafasına bardağı indirsem ve ne olur beni mazur gör, bu gün bir tutam deliyim desem... Yüksek hızlı tren geçiyor, sakin sakin. Duruyor nihayet. Bunlar hep burada duruyorlar. Millet pencerelerde. 3.5 saatte Ankara'da olacaklar. O hız korkutucu değil mi? Bir kadınla bakışıyoruz. Eskiden otobüsle Ankara'ya giderken Bolu dağları civarında mola verdiğimizde ne güzel bakışmalar olurdu-aklıma neler neler gelirdi. Ahh. Ankara'dan İstanbul'a döndüğümüz geceler. Melek, ben, Serkan.. o kar dolu gece üçümüz molada o güzel cafede oturup ne de güzel gülmüştük kar yağarken lapa lapa. Gecenin belki üçü. Yaşımız belki yirmi iki belki yirmi üç. Ne güzeldi, ışıl ışıl, hem kar, hem bizler, çocuk, . Melek öleli 22 sene oldu. Serkan'la arkadaşlığımız biteli belki on... bütün o komik, sığ, korku dolu minik cesaretli adımlarım- hayatı anlamak için- ve hep, ama hep, adımlarımın ısrarla Allah'a dönük olması Kendimi ikna etmek için anlattığımız onca hikâye- bahane- hayat her şeyden daha karmaşık-korkutucu ve güzel- senin bakışlarında gördüğüm şey de bu işte- o cesaret ve o merak duygusu. Ve elbette o heyecan...Onlar bende de vardı. Ama şimdi, Wildo'ya sesimi yükselttiğim için kendimi iyi hissediyorum. Delilik bazen şahane- bazen de acınası bir his. Benim gözlerimde bu pırıltılar, bu arzular yok... Babamla ilgili büyük sırrın 14. yıldönümü yaklaşıyor. Büyük büyük hikâyelere küçük küçük sonlar... ama Ona kızdığım zamanlar çok geride kaldı, en az on senedir ona kızmıyorum. Baba bazen her şey demek değildir ne de olsa. Tek sevindiğim şey, dörtte üçünün bitmiş olması. Yine çay bitti. İsmet'e çay getir derken sık sık getir dedim aslında. Saat 18:14. Geç oluyor- eve geçeceğim. Hem yeni filme devam ederim, hem de belki okurum-yorgunum-klasik-rutin- pazar akşam inlemeleri- namazla işleri düzeltip- tevbe- yenileniş- yeniden, on beş milyonuncu kez, bir kez daha başlayış... iflah olmaz bir günahkârım-az deli. biraz iyi. biraz kötü. Öpüyorum. Cem
·
261 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.