Gönderi

Şeytanla Kısa Bir Diyalogumuz Olmuştur..
~•~ — Ses ver! — Sor vereyim! — Benden ne istiyorsun? — Ruhunu istiyorum! Allah'a bağladığın ruhunu! — Her ân tepemde, beynime çivi üstüne çivi çakıyorsun da yine bir şey başaramıyorsun!.. Bıkmadın mı hâlâ, usanmadın mı? (Duman; bir el şeklini aldı. Tırnakları kol boyu uzamış, üstü damar damar, kara kuru bir el... ) —Bırakır mıyım hiç?.. Senin ipekten beynini bu tırnaklarla çizip yırtmadan, sökük sökük paralamadan seni bırakır mıyım hiç?.. — Senden Allah'a sığınırım. Ruhuma ne üflesen Allah'a havale ederim. Ne telkin etsen tersini yaparım. — Tersini yaparsın?.. Böylelikle benden kurtulacağını mı sanırsın?.. Ya seni kesiksiz, katıksız bir ibadete zorlarsam?.. Uykularına, yiyip içmelerine kadar her şeyi bırakıp secde yerinde mıhlı kalmaya davet edersem?.. Sana en masum renk, en makbul çizgiye göz atmayı bile haram edersem?.. Kadın, isim, makam, ana, evlât, hiçbir istek bırakmazsam?.. Sırtına, kaya altında ezilmiş bir kedi yavrusu gibi, taşıyamayacağın ne kadar yük varsa bindirirsem?.. — Yine Allah'a havale ederim. Allah'ın kudretini düşün!. — Kudret bende, galebe bende... — Galib Allah... — Peki, niçin seni şerrimden kurtarması için sığındığın Allah bende şerri mahvetmiyor? — Büyüklüğünden... Şer belli olsun diye... —Yani hayr görünsün diye... Demek ben de hayra hizmet ediyorum. — Asla!.. İki zıt arasında hem bitişik zannettirecek kadar yakınlık, hem de sonsuzluk boyu uzaklık vardır. Sen bu ebedi uzaklığın, timsalisin! Allah'ın kudretine de ayrıca delilsin! Bunu anlayabilseydin.. . — Emir gelince insana secde ederdim, öyle mi?.. __ Öyle!.. Gurura kapılmazdın! Allah'ın bu hikmetten ötürü sana verdiği izindeki kudret tecellisi önünde yokluğa kaçardın! İnsanoğluna musallat olmazdın. Benim de yakamı bırakırdın! (Kol boyu uzun tırnaklı, damar damar, kara kuru el Naci'ye uzandı ) — Nefsin benim ellerimde... Ruhun da Allah'ın... Kurtuluş yok sana benim elimden... İyi bak ellerime... ... — Alçak şeytan!.. Çoktan kabuk bağlamış ve kapanmış bu eski yarama dokunma!.. Onun senin emrinde ve senin reçetelerinle imbiklerden renk renk büyü süzen bir sihirbaz olduğunu biliyordum. Ama artık unuttum onu, yendim!... — Yalan söylüyorsun!.. Unutmadın, üzerini külledin! Hafif bir rüzgâr esip de küller savrulunca ateşin nasıl fışkıracağını göreceksin!.. — Onu yendim diyorum sana!.. — Yenemedin!.. Sadece geriye döndün. Yenebilmen için ona hâkim olman, nakışlı bir halı gibi üzerinde yürüyebilmen lâzımdı. Yapamadın! Ve ateş hattından kaçtın! Hain bir asker gibi... — Farzet ki, kaçtım. Vebadan, koleradan kaçar gibi kaçtım. Nihayet uzaklaşabildim ya... — Ama içinde o hep yaşadı ve yaşıyor. Şimdi boyun eğ bana; o ipek halıyı ayaklarının altına serecek, seni büyük fâtihliğe erdirecek tılsımı öğreteyim... ... — Boşuna zahmet!...Ben büyük fethin ve fâtihliğin ne demek olduğunu öğrendim. — Aptal!.. Üstünde yere kapandığın yün seccadeyi ,bir tarafa at da erkek ökçelerinle ipek halıları çiğnemeye bak! Naci, «Yasin» sûresinden Ademoğlunun şeytana tapmamasını, onun insana düşman olduğunu bildiren âyeti okuyup koltuğa ve sonra kalbine doğru üfledi. ~•~
·
28 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.