Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

8 Mart Kadınlar Günü ve bir parça edebiyat.
Eger an Tōrk-i Şîrâzî bedest âred dil-i mâ râ Behâl-i Hindûyeş bahşem Semerkand u Buhârâ. Hafıza atfedilen bu şiirin Türkçesi şöyle tercüme edilebilinir: Eğer o Şirazlı Türk gönlümün isteğini kabul ederse/ Onun tek kara benine Semerkantı ve Buharayı bağışlarım". İtiraz edip hayır oradaki Tōrk (Türk) bir etnisite değil, güzel kelimesinin Farsça karşılığıdır denirse e ona da kabul diyebilirim çünkü kökte kelime yine de bir etnisitedir. Şiirlerde kirpikleriyle oklayıp, gözleriyle öldüren vahşi güzellere en son Atsız'da rastladık: Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin. 8 Mart için yazıyorum bunları... Kadınlarımızı hep güçlü görmek istiyorum, hep güzel, hep dik başlı, hep en önde. Türk kadınının son yıllarda sürekli öldürüldüğü, kaçırıldığı, gözden düşürüldüğü aklıma geliyor da eskiler mi daha romantikti demekten kendimi alamıyorum. Gevherîye atfedilen bir şiir bilirim, kaç asır evvel şunları yazıp kadını bir af makamı, bir bahar mevsimi olarak nitelemesi mükemmeldir bence; Merhamet kıl kaşı keman Ehl-i imâna benzersin Salınıp gezdiğin zaman Servi revâna benzersin Mâh yüzünden nur saçılır Gerdanda zemzem içilir Türlü çiçekler açılır Baharistan'a benzersin Gevheri metheder seni Yaş yerine döker kanı Gel mahzun etme beni Ulu divana benzersin... Peyami'nin kadın-erkek münakaşası hakkında bir makalesi ile bu faslı bitirip 8 Martı biraz edebiyat parçalamak suretiyle kutlamış olayım: Bir baba kız tanıyorum. İkisi de münevverdir. Baba bir profesör, kız Amerikan Kolejini okuyup bitirmiş. Babası dünya hâdiselerine pek meraklı. Sabah ve akşam gazetelerini okuduktan başka, çok defa gece yarılarından sonraya kadar radyonun başından ayrılmaz. Misafirleriyle politika, harp ve sosyoloji meseleleri konuşur. Fakat kızı bilâkis bütün bu bahislerden nefret eder, gazetelerde okuduğu şeyler yalnız romanlar, hikâyeler ve sinema haberleridir. Erkekle kadın arasında bu alâka ve mizaç farkının tâ çocukluktan, iki yaşından başladığı malûm: Erkek çocuk tüfekle, kız çocuk bebekle oynar. Sanki erkek dünyaya öldürmek için, kadın da doğurmak için gelmiştir. Aile içinde erkek çocuk harbi, kız çocuk sulhü temsil eder. Geçen gün bu baba kız benim önümde bir münakaşaya tutuştular. Kız dedi ki: “ Baba! Sen general değilsin, diplomat değilsin, me’bus değilsin, vekil değilsin neden politika ve harp haberlerine bu kadar düşkünsün? Babası dedi ki: “Biz harbe girmedik ama memleketimizin mukadderatı da sıkı sıkıya dünya hâdiselerine bağlı. Hem bir vatandaş, hem de bir insan olarak bu hâdiselere alâka duymaya mecburum. Asıl senin bu lâkaydin doğru değildir. Gazetelerde masaldan başka bir şey okumuyorsun.” - Ne yapayım? Gazeteleri erkekler, erkekler için çıkarıyorlar. - Gazeteler ne yazsın istiyorsun? Başmakale yerinde Arjantina filminin tenkidini mi? Harp tebliğleri yerine Londra’nın, Berlin’in, Roma’nın büyük terzileri her gün resmî tebliğ neşredip modanın son durumunu mu bildirsinler? Ajanslar dünyanın her tarafından hep aşk, nişan, nikâh, düğün, boşanma haberleri mi versinler? Böyle mi istiyorsun? Sen günlük bir gazete çıkarsaydın nasıl doldururdun? - Politikadan, muharebeden filân hiç bahsetmezdim, bütün kadınlar kapışırlardı. - Anladım, fakat gazeteyi ne ile doldururdun? - Tayyare, tank resimleri yerine şapka, iskarpin modelleri koyardım. Bol bol roman verirdim. Babası bana döndü. - Görüyor musunuz? dedi. - Biliyorum, dedim, münevver kadınların bile çoğu böyle hissederler. Kadının tasarladığı ve arzuladığı dünya bizimkine benzemez. O yalnız güzellik, aşk ve hayat arıyor. Kız da bana döndü: - Fena mı? dedi, kadın olmasa dünyada bir tek erkek kalmaz. Çünkü hep birbirinizi öldürürsünüz. Allah’tan biz varız ve doğuruyoruz. - Biz olmasak siz doğurabilir miydiniz? - Biz olmasak siz dünyaya gelebilir miydiniz? - Birbirimize muhtaç olduğumuza şüphe yok. Babası atıldı: - Şükredin ki erkekler yalnız birbirlerini öldürüyorlar, kadınlara ilişmiyorlar. Ya erkeklerle kadınlar arasında bir harp çıksaydı haliniz nice olurdu? Kız güldü: - Hepimiz teslim olurduk! dedi. İşte en doğru lâfı şimdi söylemişti: Kadının bütün kudreti ve mizacı teslim olmaktır. Bunun için o uzun boylu mücadeleyi sevmez; bunun için onun iğneden büyük süngüsü, firketeden büyük tüfeği yoktur. Fakat -söz aramızda- bazılarının öyle kirpikleri var ki, süngüden daha derinlere giriyor; öyle bakışları var ki dosdoğru kalbe vuruyor; öyle güzel ve tehlikeli bir kokuları var ki, zehirli gaz gibi öldürücü bir baş dönmesi veriyor. Onların silâhları ve savaş usûlleri bambaşka. Onlar belki çabuk teslim oluyor, fakat kaleyi içinden fethediyorlar. Esaretlerinde bile zafer ve hakimiyet var.
··
152 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.