Nasıl ki l. Dünya Savaşı'ndan önce uluslararası kadın hareketi zirvedeyken feminizm ulusal sınırlara aldırmadıysa, pazarlama ve medya güçleri de bu sınırları tanımadı. 1920'lerde Avrupa sinemasını kendi ürünleriyle dolduran Amerikan film sanayii aracılığıyla, Amerikan tarzı modern kadının kurtuluşuyla ilgili tikel bir model, Avrupalı izleyiciye taşındı. Avrupalı tüketiciler idealleştirilmiş modern Amerikalı kadın resmini Amerikalılardan daha katışıksız bir biçimde kabul ettiler.