Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

456 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
“Bu kitabı ilk kez okuyorsanız ve travmatik bir deneyim geçmişine sahipseniz içerikte son derece rahatsız edici unsurlar bulunduğunu unutmayın ve okuma hızınızı buna göre ayarlayın.” diyor kitabın başında. Gerçekten o kadar korkunç, ağır vakalar var ki içerisinde, okurken çok üzüldüm. İşin kötüsü de bunları çocukların yaşıyor oluşları. Henüz hayatla alakalı hiçbir algıya sahip olmayan yalnızca sevgi görmesi ve oyun oynaması, hayatı keşfetmeye çalışması gereken çocukların bunlara maruz kalması çok çok üzücü :( Hem de hiç hak etmeden -hoş bunları hiçbir yaş grubundaki insanlar hak etmez- Yalnızca bir kere yaşanılacak bu hayata bu kadar sıfır geriden başlamak, en temel duyguları hiç hissedememek hatta bilememek… “Çocukluk travması” kavramı psikolojide ilgimi çok çekiyordu. Yetişkinler de seanslara gittiğinde hep çocukluğa iniyorlar ve bu çok aşina olduğumuz bir şey. Bu yüzden merak ediyordum. Tamamen hak etmeden, bilincinde olmadan çocuklukta başlarına gelen bu travmatik olaylar (sanki aslında engelli doğmak gibi) insanlarda gerçekten “kalıcı” etkiler mi bırakıyor? Uzun süreli terapilerle, ilaçlarla bunları düzeltemez miyiz? Ve ne yazık ki bu kitapta bunun cevabını hayır olarak aldım :( Çocukluk travmalarına ancak bununla “daha iyi şekillerde” yaşayabilmek için yaklaşıyorlar (ki kitapta çocukların gelecekte hayatlarını inşa etmeleri ve güzelleştirmelerine de değiniyor vakaların sonunda, bunlara da tanıklık etmiş olmak beni çok mutlu etti) Yani bu çocuklarda ancak minör değişiklikler yapabiliyoruz onların hayata ve kendilerine bakış açılarını geliştirebilmek adına. Beyin gelişimimizin en majör olarak geliştiği (daha hızla, daha kolaylıkla ve daha kalıcı) ve şekillendiği ilk 3 (5) yılda yoğun strese maruz kalmış çocuklar bu durumu ne yazık ki hayatları boyunca taşıyorlarmış. Yani asla bizler gibi doğal bir şekilde düşünüp hissedemiyorlar yalnızca daha altta olma durumlarını kendilerine göre daha üste taşıyabilmek adına onlara yardımcı olabiliyoruz. (Neticede bozuk dürtü kontrolü özgür iradenin hiç olmadığını anlamına gelmiyor.) “Beyinlerini incelediğimizde strese tepki veren erken gelişim dönemlerinde A/NA sistemlerinde aşırı aktivite olduğunu gördük. Bu ufak değişim alıcı sayısında, hassasiyet durumunda ve beynin birçok alanının işlevinde muazzam bir anormallik yelpazesi oluşturuyor ve sonuç olarak strese düzgün tepki verme becerilerini bir ömür etkiliyordu” (kortikal atrofi ve iri ventriküller de gözleniyor.) “Sürekli ve fiziksel sevgi görmeyen veya sevgi dolu bağlar kurma şansına sahip olmayan çocuklar beyindeki ödül keyif ve insanlar arasındaki etkileşimleri birleştiren sistemlerin düzgünce inşa edilmesi için gerekli olan örüntülü ve tekrarlayan uyarılardan da yoksun kalmış olurlar. Hassas dönem kaçırılırsa bazı sistemler asla tam potansiyellerine ulaşamayabilir. Bazı durumlarda ihmalkarlıkla ilgili eksiklikler kalıcı olabilir İlerki yaşlarda yabancı bir dil öğrenen insanlar gibi bu çocuklar da sevgi dilini asla aksansız konuşamayacaklar.” ***Yaşanılan kötü tecrübeleri hayatlarından silmek yerine bunları hayatlarında tutmaya devam ediyor olmak da çok garip bir durum bence. Mesela babasının otoriter tehditkar olduğu bir kadının kendine yine babası gibi olan bir eş bulması gibi gibi. Bununla alakalı da bu kitapta “Deneyim tanıdık ve güvenilir olarak bilinen bir şeyse beynin stres sistemi aktive olmaz (öğrenilmiş çaresizlik= disosiasyona başvurma). Herkes gibi onlar da “tanıdık” olan şeylerle kendilerini daha rahat hissederler. Mutsuzluğun kesinliğini belirsizliğin mutsuzluğuna tercih etme eğilimi taşırız.” diyor ***Doktoruna bir vakayı danışırken doktoru ona “Hayır bana ondan söz et semptomlarından değil.” diyor ve “Semptomlarını değil onu tanımak için vakit ayır. Programlar değil insanlar insanları değiştirir.” diye ekliyor. Burası çok hoşuma gitmişti. Umarım ki tüm doktorlar bilhassa da psikiyatristler hastalığı değil tamamen hastayı tedavi etmeye odaklanıyorlardır. Bu kitaptaki vakalara değinmek istemiyorum :( Hepsi birbirinden daha travmatikti. Bi 10-15 vaka vardı çocukları ayrı ayrı bölümlerde baştan sona ele alıp incelemiş. Benim hoşuma giden doktorun onlara nasıl yaklaştığıydı. Psikoloji ilgimi çeken bir alan fakat bunu meslek olarak yapmak değil hobi olarak içerisinde bulunmak istiyordum. Bu kitaptan sonra meslek olarak da yapabileceğimi hissettim. Vakaların çok etkileyici olması bir yana bunları yaşayanlara gerçekten yardımcı olabilmek istedim. Doktorun duygu/düşünce dünyası ve onlara olan yaklaşımı beni çok tatmin etti ve dokundu. “Bir çocuk ne kadar çok sağlıklı ilişkiye sahipse travmadan kurtulup sağlıklı bir biçimde hayatına devam etme ihtimali o kadar artar. İlişkiler değişimin aracılarıdır ve en güçlü terapi insan sevgisidir. İlaçlar semptomları azaltabilir ve bir terapistle konuşmak çok faydalı olabilir ama başkalarıyla kalıcı ve sevgi dolu bağlar kurmadan en iyi ilaçlarla ve dünyanın en iyi terapisiyle bile iyileşmek ve sağlıklı hale gelmek imkansızdır. Gerçekten de bu durumun merkezinde terapinin işe yaramasını sağlayan şey esas olarak terapistin yöntemleri veya bilgelik dolu sözleri değil, onunla kurulan ilişkidir, tedavimizin ardından en sonunda sağlıklı hale gelen tüm çocukları bunu etraflarında bulunan ve onlara destek verem güçlü bir sosyal ağ sayesinde başarmışlardır.asıl faydalı olan şey sürekli sabır dolu ve tekrar eden sevgi dolu bakımdır.Tekrarları biriktirmek vakit aldığından iyileşme de zaman alır ve bu tekrarların devam etmesi için sabırlı olmak gerekir.” “Derinden ilişkili ve birbirine bağlı insan teması olmadan hiçbirimiz hayatta kalamazdık. İşin gerçeği sevilmiş olmadan ve sevilmeden kendinizi sevemezsiniz.Sevme kapasitesi tek başınalıkla inşa edilemez.(Bu yüzden sevgiyi öğrenememiş ve hissedememiş kişiler için de öncelikle kendini sevmen gerekiyor cümlesinin genellenilmesine katılmıyorum.)
Köpek Gibi Büyütülmüş Çocuk
Köpek Gibi Büyütülmüş ÇocukMaia Szalavitz · Koridor Yayıncılık · 20177,4bin okunma
·
41 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.