Gönderi

Hoşgeldin Ya Şehr-i Ramazan!
Ekmeğe karşı yum ağzını, şeker gibi oruç geldi çattı. Yiyip içmenin hünerini gördün, bir de orucun hünerini seyret. O yüzlerce ülkenin padişahı, başına bir taçtır koyar; çabuk belini sık, oruç kemeri geldi. Şu siccîn'e benzeyen âlemden illiyyîn'e doğru uç; hemencecik orucun bakışından Tanrı'yı gören görüşü elde etmeye bak. Ey sayılan, sevilen gümüş, şu sayılı günler ocağında ateş, oruç kıvılcımlarıyla seni sızdırır, ayan tam bir hale getirir. Oruç, Zemzem oldu Meryemoğlu İsa'ya; oruç yolculuğuna çıktı da dördüncü kata göğe ulaştı. Kuşların kanat çırpışları nerde, meleklerin kanat çırpışları nerde? Bu, yem için, yemek için kanat çırpmadır, oysa oruç için. Orucun zararı varsa da yüzlerce çeşit hüneri de var; oruç sevdası bambaşka bir sevdadır. Şu oruç, çarşafa bürünmüş, kendisini gizlemiş bir güzeldir, çadırını aç da haber al, bir gör neymiş oruç? Boynunu inceltir, fakat ölümden emin eder seni. Mide dolgunluğu yiyip içmeden olur, sarhoşluksa oruçtan. Otuz gün şu denizde bir baştan bir uca, bir uçtan bir başa yüzer durursun da sonucu, oruç incisini elde edersin a benim efendim. Şeytanın bütün tedbirleri, bütün düzenleri, hileleri, bütün okları oruç kalkanına çarpar da kırılır gider. Oruç, şevketiyle, kudretiyle, senden sana bir güzelce der ki; Söz kapısını ört, oruç kapısın aç. Ey Tebrizli Tanrı Şems’i, sen hem sabırsın, hem perhiz; hem şekerler saçan bayramsın, hem orucun şanı, şevketi, gücü-kuvveti.
Sayfa 183 - 2. defter, b.: 1483-95
26 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.