- Ne o, Hocam, çabucak uyanıverdin?
Atıf Hoca gayet sakin:
- Uykudan murad hasıl oldu!
- Yâni?
- Yâni, beklediğim rüyayı gördüm!
Tahir-ül-Mevlevi haşyet ve dehşetle ürperiyor:
- Ne gördün?
Ātıf Hoca yatağında doğrulmuş ve müdafaasını karaladığı kâğıtları elinde büzmüştür:
KAİNATIN FAHRİNİ GÖRDÜM. BANA «YANIMA GELMEK DURURKEN NE DİYE MÜDAFAA ΚΑRALAMAKLA UĞRAŞIYORSUN?» DEDİ.
Tahir-ül-Mevlevi kendinden geçmiş gibidir:
- Ne diyorsun?
- Beni idam edecekler! Allahın Sevgilisine kavuşacağım!
- Rüyanın sadır olduğuna hiç şüphem yok... Allah Resûlünün göründüğü rüyaya fesad karışamaz. Şu var ki, müddei-yi umumînin 3 yıl hapis istediği bir dâvada idam kararı çıkmasına akıl erdirmek imkânsız... Kafam işlemiyor!
- Göreceksin ki, beni asacaklar! Başka bir şeye aklım ermez! Ferman en büyük kapıdan geliyor!
- Söyleyecek söz bulamıyorum!
- Doğru! Zaten söze ne lüzum var! İşte müdafaamı yırtıyorum!